GALATASARAY Kongresi’ne bir aydan kısa süre kalmasına rağmen, henüz başkan adayı ya da adayları ortaya çıkmış değiller. Duyduğum kadarıyla seçilememe endişesi ve Özhan Canaydın-Ünal Aysal beraberliği, başkanlığa soyunabileceklerin önünü kesiyormuş. Sayın başkandan beklediğimiz, Ünal Aysal’ı da yanına alarak sarı kırmızılı camiayı aydınlatacak açıklamalar yapması...
Özhan Canaydın, son üç seçimdir politikasını "ikinci adamları" değiştirmek üzerine kuruyor... Şimdi de kulislerde en çok konuşulan şey, ufuktaki Adnan Polat-Ünal Aysal değişikliği... Halbuki biz Galatasaraylılar’ın beklentisi, kendisine geleceğin başkanı gözüyle baktığımız Ünal Aysal’ın son idmanını bu yeni dönemde Özhan Canaydın’la yapmasıdır.
En büyük korkum, tam seçim zamanı Ünal Aysal’ın basit bir sebeple yönetim dışına itilmesi veya kendisinin küstürülüp Galatasaray’dan uzaklaştırılması... Eğer bu ihtimal gerçekleşirse, Galatasaray’ı boşa geçecek 1-2 sene daha bekliyor demektir.
Seçim ve getirdikleri
FUTBOL Federasyonu’nun beklenen kongresi gerçekleşti. Vatana, millete ve Türk futboluna hayırlı uğurlu olsun... Eskiden kulüpler, yönetim kurulu için Futbol Federasyonu Başkanı’na kendi adamlarını empoze eder, bunları seçtirmeye gayret ederlerdi. Ama bu sefer böyle olmadı. Yeni yönetim kurulunda, başkan Hasan Doğan’ın ve siyasi baskının ön plana çıktığı bariz olarak hissedildi.
Gönül ister ki, zengin iş adamlarımız, sorunsuz, kasası para dolu dernek ve federasyonlar yerine, parasız hayır kurumlarında, ayrıca renklerine gönül verdikleri kulüplerde görev alsınlar. Böyle kutsal kuruluşlarda çalışan yöneticiler, alkışlarla uğurlanırlar ve adları tarihe yazılır.
Başkalarının parası ile oluşturulmuş havuzların başındakilerin ayrılması pek kolay olmuyor. Ama sonunda, "ite-kaka" gönderilmek, hatta Haluk Ulusoy gibi ibra edilir edilmez, genel kurul toplantısı bitmeden salonu terk etmek zorunda kalabilirler.
Gereksiz açıklamalar gereğini yapmayanlar
BAŞKANLIĞINI yaptığın Çaykur Rizespor’un, az sonra Fenerbahçe ile oynayacağı maçı seyretmek üzere Aziz Yıldırım’la yan yana oturuyorsun... Bu sırada, arkadaşın, Galatasaraylı yönetici Tunca Hazinedaroğlu telefonla seni arıyor. Maçı yönetecek hakemin "taraflı atandığı" yolundaki duyumlarını anlatıp seni uyarıyor. Sen de, bunları Aziz Yıldırım’a aktarıyorsun. Daha doğrusu, arkadaşın Tunca Hazinedaroğlu’nu, Aziz Yıldırım’a "ihbar" ediyorsun. O da, Tunca Hazinedaroğlu’nu arayıp sitem ediyor. Medyaya çıkma hevesinden olsa gerek, olayı basına da sızdırıyorsun. Onlar da olayı gerçeğinden farklı bir şekilde yansıtıyorlar. Sonuçta, her hafta Galatasaray maçlarında oğlunu emanet ettiğin arkadaşını harcamış oluyorsun. Ey başkan, senin o ihbarı yapman gereken yer Aziz Yıldırım değil, Futbol Federasyonu’ydu.
Çaykur Rizespor Başkanı’nın davranışı etik değil. Ne olursa olsun, bir arkadaşının sana güvenerek söylediklerini başkalarına bu şekilde duyurmaman gerekirdi. Aziz Yıldırım’ın, genç ve deneyimsiz bir yöneticiden hesap sormaya kalkması da en hafif nitelemeyle "diplomatik" bir hata... İlla birini araması gerekiyorsa Galatasaray Başkanı’nı aramalıydı.
İşin Galatasaray cephesine gelince, tam bir basiretsizlik örneği...
Doğru-yanlış... Tunca Hazinedaroğlu, Galatasaray ve arkadaşının başkanı olduğu kulübün haklarını koruyabilmek adına bir girişimde bulunuyor. Galatasaraylı yöneticiler Tunca Hazinedaroğlu’na sahip çıkıp savunacaklarına "olaydan haberimiz yok" diyerek onu yalnız bırakıyorlar. Ne hikmetse, başkan Özhan Canaydın da günler geçmesine rağmen sessizliğini koruyor.
Gereksiz kişiye telefon eden Tunca Hazinedaroğlu... Gereksiz açıklamada bulunan Çaykur Rizespor Başkanı... Gereksiz çıkış yapan Aziz Yıldırım... Ve gerektiği halde arkadaşlarına sahip çıkamayan Galatasaraylı yöneticiler... Mesele bundan ibaret...