FAUL yapmaya başlayan futbolcu ve yöneticinin bilin ki, performansı düşüyordur. Büyük transferler ve kupalar vaat ederek iş başına gelen yöneticiler, önceleri rakiplerine, hakemlere, federasyona gayet olgun davranırlar.
Dostluk ve fair play’in en güzel örneklerini sergilerler. Ama bir müddet sonra işler ters gitmeye başlar ve bu yöneticilerin eski hallerinden hiç eser kalmaz. Sorumluluğu başkalarına yıkıp gündemi değiştirmek için her yola başvururlar. Rakiplere çamur atma, onları karalama; futbolun kurum ve kuruluşlarını suçlama, en sık rastlanan örneklerdir. Kamuoyunun bir kısmı bunları gerçekten yutar, bir kısmı işine öyle geldiği için yutar görünür. Bizim gibi yaşamı futbolun içinde geçenler ise bu aldatmacayı yutmaz, yapanların da yüzüne vurmaktan çekinmez.
Futbolcularda da durum üç aşağı-beş yukarı aynıdır. Formda, güçlü ve başarılı oldukları dönemlerde gayet efendi, yöneticilerine, hakemlere ve rakip takım arkadaşlarına centilmen ve sevecen yaklaşırlar. Ancak yaşlanıp çaptan düşmeye doğru, başta basın mensupları olmak üzere, hakemlere, rakiplerine, yöneticilere ve hatta seyirciye isyankar davranmaya başlarlar. Bu davranışları, aczin ifadesidir.
Etkisinden kurtulamadı
ADNAN Polat, son zamanlarda sıkça rastladığımız demeçlerine bakınca, hala geçen yılki "şampiyonluk mucizesi"nin etkisinden kurtulamadığın anlaşılıyor. Ayrıca "yukardan vahiy almadığın" da kesin Yerine "gaipten sesler duyuyorum" deseydin daha gerçekçi olacaktın. Kadron ve olanakların belli "Geleceğin yıldızlarını" (!) transfer ederek iddialı demeçlerini gerçekleştiremezsin. Ne kendini komik duruma düşür, ne de bizi alay konusu yap!...
Futbolcunun işi
FUTBOLCU, futbol oynadığı müddetçe "iş" olarak futbol ve antrenmandan başka hiçbir şey düşünmemelidir. İşle ilgili icraatını mutlaka futbolu bıraktıktan sonraki döneme ertelemelidir. 80’Li yılların başından beri aktif biçimde işin içinde olan birisi olarak gözlediğim şudur: "futbolcu fareleri" hep olmuştur. Bunlar, bir yolunu bulup daha çok kazanma peşinde olan futbolcuları kemirmeyi başarırlar. Diğer futbolcular da bu kötü örneklerden maalesef ders almazlar. Güzel yemekler, hediyeler, ağırlanmalar, iltifatlar çok cazip gelir. Kendilerini dokunulmaz olarak görür ve hiç kazık atılmayacağına inanırlar. Bir mal kendilerine yok pahasına verildiğinde, gayet doğal karşılarlar. Bunun altında yatan asıl nedeni hiç araştırmazlar. Ama sonuç daima hüsrandır. Kár, kudurup ana parayı da yer.
Yasin Özdenak, bu konuda hatırladığım ilk isimdir. Tanju Çolak’ın başına gelenleri biliyoruz. Hakan Şükür de bunun en taze örneğiÖ Ki, her üçü de kentte ve uyanıklar arasında yetişmiştir. Medyaya yansımayan başka örnekleri de biliyorum. Birçok futbolcu, daha fazla kazanacağım, derken birikimlerini kaptırdı. Çok daha dramatik sonuçlara katlanmak zorunda kalanlar da oldu.
Deneyimli bir ağabeyiniz olarak uyarıyorum: Parayı kazanmak kadar,muhafaza etmenin de beceri ve özen gerektirdiğini hiç aklınızdan çıkarmayın.
Değişen bir şey yok
Fenerbahçe’nin suskun, ama vakur duruşunu takdir edip hayranlıkla izliyordum. Bu tutumları, ülkemiz için sıra dışıydı; ama takke düştü kel göründü. Erciyes beraberliğini hazmedemediklerinden hemen gündemden silme adına yine gazetelere malzeme oldular. Biz de rahatladık. Demek değişen bir şey yok; hep aynıyız. Başka zaman olsa Ahmet Dedehayır’ın demeçlerini ciddiye almazlardı. Gazetelerde de tek satır yer bulamazdı. Herkes bilmeli ki, koskoca zurnanın çıkardığı sesten son delik sorumlu tutulmaz.