MERKEZ bankalarının piyasaya kıyasla daha temkinli olması gerektiğine alışmıştık ama bu alışkanlığımız artık değişiyor. Özellikle son dönemde bizim Merkez Bankamız temkini iyice elden bırakmış görünüyor.
Bu saptamayı biz bir süredir yapıyoruz ama piyasa oyuncularının da artık bu görüşe yaklaştığını, raporlarında bu saptamanın yer aldığını görmeye başladık.
Piyasanın bu görüşe katılmak istememesini belki de doğal karşılamak gerekir. Çünkü piyasa oyuncuları temkinli oldukları takdirde fazla para kazanamıyorlar. Bu nedenle ancak gerçekten risk gördüklerinde temkinli olmayı kabul edip, buna göre davranıyorlar. Bu aslında tüm dünyada olduğu gibi bizde de piyasa hareketlerinde geçerli olan, doğal sayılacak bir eğilim.
Dışarıya baktığımızda genel olarak yine bu eğilimin geçerli olduğunu, yani merkez bankaları temkinli davranırken, piyasanın daha iyimser olduğu ve buna göre davrandığını görüyoruz. Bu durum aslında bizde de geçerliydi. Ancak dediğimiz gibi; son günlerde özellikle enflasyon ve kur tahminleri açısından Merkez Bankamızın temkini elden bıraktığı, bunun da ötesinde piyasa oyuncularının eskiden kabul etmeseler de, son günlerde Merkez Bankası’nın temkini elden bıraktığını, iyimser davrandığını kabul etmeye başladığını görüyoruz.
Özellikle Merkez Bankası’nın son “Enflasyon Raporu” üzerine piyasadaki bu tür yorumların arttığına şahit oluyoruz.
Buradan yola çıkarak piyasaların, Merkez Bankası aksini söylese de, örneğin enflasyonun yükselmeye devam edeceği, buna bağlı olarak faiz artışlarının Merkez’in söylediğinden çok daha önce başlamasının gerekebileceğini, önümüz deki 2-3 yıllık dönemde faizlerin hatta enflasyon oranlarının Merkez Bankası’nın söylediği gibi tek haneli oranlarda kalmasının mümkün olamayacağı şeklindeki yorumları sık sık gör meye başladık. ENFLASYONA İZİN…
Buna karşılık piyasaların Merkez Bankası’nın temkini elden bırakması konusunda gerekçeler oluşturarak, hâlâ Merkez Bankası’nın bu hareketini mazur gösterme eğiliminde oldukları da görülüyor. Merkez bankalarının ekonomik toparlanma konusunda piyasalardan daha temkinli olsalar da, toparlanma yavaş olduğu için “sürece zarar veririm ” korkusuyla enflasyonun yükselmesine izin verme eğiliminde oldukları kaydediliyor. Ancak yine de her ülke için durumun farklı olduğu, dolayısıyla para politikasını uygulayan Merkez bankalarının da farklı davranmalarının doğal sayılacağı belirtiliyor. Türkiye’nin, ekonomik aktivite olarak krizden daha fazla etkilenen ve sonrasında daha yavaş toparlanan ülkeler arasında yer aldığından, faizleri mümkün olduğu sürece düşük tutma eğilimi içinde olacak ülkeler arasında yer alacağını değerlendiren Fortisbank’ın son raporunda, şu değerlendirme yer alıyordu:
“Yılın ilk Enflasyon Raporu’ndaki tahmin ve değerlendirmeler, Merkez Bankası’nın da böyle düşündüğünü yansıtmıştır. Ancak bu aşamada niyet ve temenni olarak algılanabilecek bu öngörülerin ne ölçüde geçerli olacağı, daha çok bu süreçte beklenti yönetiminin başarısına bağlı olacağa benzemektedir. Merkez Bankası da, 2006 türbülansında kur şoku nedeniyle enflasyon beklentilerinin hızlı bozulması ve 2008 yılında enerji-gıda fiyatlarındaki sert yükselişin enflasyon hedeflerini yukarı revize etmek zorunda bırakması gibi acı deneyimlerinden önemli dersler çıkarmış olarak, bu zorlu döneme bizi hazırlamaya çalışmaktadır.” Dolayısıyla buna bağlı olarak Merkez Bankası’nın kısa vadeli enflasyon tahminini yukarı çekerken temel eğilimlerde bozulma olmadığı ve 2011 ve sonrası için hedeflere yakın bir süreç izleneceğini söylediği ifade ediliyor.
Sadece bu raporda değil, birçok bankanın son raporlarında da Merkez Bankası’nın enflasyon ve faize ilişkin tahminleri artık iyimser bulunuyor. Dolayısıyla piyasalardaki hesaplar Merkez Bankası’nın enflasyon ve faiz öngörülerinin üzerindeki değerler üzerinden yapılıyor.