İŞALEMİ, hükümet bir türlü adım atmaya yanaşmayınca dayanamadı, ekonomik uyarılara başladı.
2007 yılında, seçimler nedeniyle ekonominin gündemden çıkmasını makul karşılayan işadamları, "seçimler bitti, hükümet kuruldu, artık ekonomiye el atılacak" diye bekliyorlardı. Halbuki Hükümet, önce anayasa sonra türban derken, bir türlü gündeminin ilk sırasına ekonomiyi almaya yanaşmıyor.
Normal bir dönemde olsak, zaten sürecin böyle işlemesi, seçimden sonra yeni bir ekonomik atılım programına girmek gerekiyordu. Oysa hiç de normal bir zamanda da bulunmuyoruz. Son 4-5 aydır ayak sesleri duyulan küresel krize, bunca uyarıya rağmen hükümet ekonomi adına önemli bir adım atmadı. Dün Davos’tan televizyonlara konuşan Devlet Bakanı Mehmet Şimşek’i dinledim, 2 yıldır hazırlanan sosyal güvenlik reformunu yeni bir şeymiş gibi gündeme getiriyor ve "biz gerekeni yapıyoruz" demeye çalışıyor.
Halbuki piyasaların beklediği başka bir şey. Güven yaratacak, vizyonu olan önlemler...
Piyasaların beklentisine uygun, ekonomide hiçbir adım atılmadığı gibi, gün geçtikçe derinleşen küresel kriz sadece seyredilmeye devam ediyor. Ekonomide bir şey yapılmaması bir yana, hükümet her geçen gün yeni siyasi konuları, hem de toplumda gerginlik yaratacağı kesin olan siyasi konuları gündemin ilk sırasına oturtmaya devam ediyor. Önceki gün TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ’ın uyarıları işte böyle bir süreçten geçildikten sonra geldi.
Yalçındağ, büyümenin yavaşladığını, enflasyonun yeniden yukarı doğru harekete geçtiğini, kamu maliyesinde disiplinin zedelendiğini, cari açik sorununun büyüyerek devam ettiğini hatırlatıp, yaklaşan küresel dalgaya, "maalesef" bu bilançoyla girildiğinin altını çiziyor.
Yaklaşan yerel seçimlerin etkisiyle kamu maliyesinin daha da bozulma riskinin ortaya çıktığını hatırlatan TÜSİAD Başkanı, dış kaynak girişindeki azalmanın da bu tabloyu etkilenmesi halinde, tablonun daha da ağırlaşacağını vurguluyor.
Türkiye’nin uzun dönem perspektifini planlayıp, hayata geçirebilmesi için, bugünün kriz ve darboğazlarını asgari hasar ile aşması gerektiğini kaydeden Yalçındağ, "Dolayısıyla bütün enerjimizi bu konuya, ekonomiye, yoğunlaştırmalıyız. Ancak bir süredir aslında çok daha rahat bir zamanda tartışmamız gereken bir konuyu, türban konusunu, gündemin birinci maddesi haline getirdik" diyor. Türkiye’yi bir refah toplumuna dönüştürüp çocuklarımıza daha iyi bir gelecek verebilmek için temel ekonomik ve sosyal sorunlarımızı öne alıp, gündemimizi dünyadaki gelişmelere uygun hale getirmemiz gerektiğinin altını çizen TÜSİAD Başkanı, "Aksi halde küresel dalga, yaşam biçimimize bakmaksızın hepimizi önüne katıp sürükleyebilir" uyarısında bulunuyor. Yani Yalçındağ, gerginlik yaratan siyasi konuları gündeme getirmek yerine, ekonomiyi gündemin ilk sırasına oturtup, küresel krizin bize vereceği hasarı azaltmaya çalışmamız gerektiğini söylüyor. Ve demek istiyor ki "Eğer bunu yapmazsanız, çok uğraştığınız türbanlılar da herkes gibi yoksullaşır, asıl önemli olan bu."
AHLAKSIZLIK TANIMI
Yalçındağ, yeni bir beklenti yönetimine ihtiyaç olduğunu, AB hedefine yeniden sarılmanın büyük önem taşıdığını da vurguluyor. TÜSİAD Başkanı’nın bu uyarıları yaptığı gün, Başbakan Erdoğan ise "Batının sanatını bilimini almak yerine ahlaksızlığını almışız" diyor.
Bence bu açıklama bile tek başına, AB hedefinde samimiyet eksikliğini ortaya koyuyor. Herkese göre ahlak tanımı değişir. Bence en önemli ahlaksızlıklardan bazıları; insanların dini ve etnik aidiyetlerini istismar etmek, ilerlemeyi durdurmaya çalışmak, rüşvet yemek, hırsızlık yapmak, insanları biat etmeye zorlamak, kadınları ikinci sınıf görmektir, örneğin...
Bunların yanında birinin başının açık olması hatta vücudunun açık olması ahlaksızlık değildir.
Başbakan da bence, bir an önce ahlaksızlık tanımını yapmalı ki; bu ahlaksızlıkların hangisinin Batı’dan hangisinin Doğu’dan geldiğini de ona göre konuşalım, değil mi?