Paylaş
Aslında hem ekonomi yönetimi içinde hem de bankalar arasında, bu sınırın tartışması devam ediyor. Böyle bir sınırın yararı, uygulanıp uygulanamayacağı, genel bir sınır koymak yerine kredilerin türlerine göre sınırlamalar getirilmesinin daha doğru olacağı, hala tartışılıyor.
Mart başı itibariyle kredi artışlarının hızına baktığımızda, bu sınırın getirildiği döneme kıyasla fazla bir değişiklik olmadığını görüyoruz. Yani kredi artış hızı yüzde 20 civarında kalmaya devam ediyor. Halbuki Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ve Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, ekonomideki dengelerin korunabilmesi, iç talep ile dış talep arasında kurulan dengenin sürdürülmesi için, enflasyon ve cari açığın yeniden artışa geçmemesi için kredi artış hızının yüzde 15’de kalması gerektiğini bir çok kez söylemişlerdi.
Sınırın oranı, yararlı olup olmayacağı tartışmalı olabilir ama ekonomi yönetimi bir sınır açıkladı, buna uyumu istedi ama sağlayamadı. Nedeni nedir diye baktığımızda bankacılardaki genel kanı; böyle bir sınır konmasına rağmen ısrarlı olunmadığı yolunda. Daha çok da Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK)nun bu sınırı uygulamadığı, banka bazında artışları izlediği ama buna uyum için gerekli iradeyi ortaya koymadığı düşünülüyor.
Merkez Bankası ile BDDK arasındaki görüş farkı da, son günlerde daha fazla konuşulur oldu.
Anladığımız kadarıyla BDDK yönetimi, bu sınırlamayı esnetmekten yana...
Bir banka üst düzey yönetici mevcut tutumu şöyle yorumladı: “Aslında BDDK’nın yeni yönetiminin Başbakana daha yakın olması nedeniyle, iç talebin daha yüksek seyretmesi yönünde inisiyatif kullandığını söyleyebiliriz. Eski Başkan bu tür durumlarda daha sıkı durur, ekonomi yönetiminin, daha doğrusu Bakan Babacan’ın koyduğu vizyona daha sadık kalırdı”
Yani Hükümet içindeki “daha fazla büyümeci” anlayış, belli ki BDDK’da da geçerli...
Bunun yanında çoğu bankanın kredilerinin bu sınırlamaya yakın seyrettiği, ancak bir büyük kamu bankası ile zaten agresif olup, yabancılara yeni satıldığı için iyice agresifleşen bir özel bankanın kredilerindeki artış hızının çok yüksek seyrettiği de söyleniyor. Bu tablo da, tabi ki sektörde haksız rekabet kaygısı yaratıyor...
KATILIM BANKALARININ İTİRAZI
Geçen hafta bu köşede yer alan, kamu bankalarının katılım bankası kurmasını işlediğim yazı üzerine, Türkiye Katılım Bankaları Birliği (TKBB) Genel Sekreteri Osman Akyüz’den bir mail, ardından mektup aldım. Akyüz, mevcut katılım bankalarının hem yönetim hem de büyüklük olarak yetersiz kaldığını “öğrenilen bilgi” olarak yansıttığımı hatırlatıp, “Katılım bankaların büyüklük olarak yetersizliğinin sebebini, yıllarca önyargılarla mücadele etmek zorunda kalan şube açmalarına izin verilmeyen tutumla karşı karşıya bırakılmasında arayabilirsiniz” diyor. Ayrıca bu konuda yetkin uzman ve yeni girişimci sermayenin azlığına değinip, yeterince kamuoyu desteği alamadıklarından yakınıyor. Bu arada yazıda belirtilenin aksine; Hazine’nin sukuk ihracına büyük destek verildiği belirtiliyor. Genel Sekreter Akyüz, “Yazınız onyıllardır reel sektöre katkıda bulunan katılım bankalarımızı ve güvenle sizi takip eden yöneticilerimizi” üzmüştür denip, kaynak gösterilmeden “bir yetkiliden edinilen bilgiler”e dayalı, aktardığım görüşler de eleştirilmiş.
Şu kadarını söyleyeyim ki; katılım bankalarını üzmek gibi bir niyetim kesinlikle yok, herkesin yaptığı işe saygılıyım. Ancak iki kamu bankasının katılım bankası kuracağı haberi üzerine, “neden böyle bir şeye ihtiyaç duyuldu?” diye araştırdığımda, Ankara’da, ekonomi yönetimindeki bu genel algıyı öğrendim. Elbette farklı düşünenler de vardır ama aktardığım bilgiler sadece, ekonomi yönetimindeki genel görüşü yansıtıyor..
Paylaş