Paylaş
40- 45 yıldır iş dünyasının içinde olduğunu böyle bir dönem görmediğini, bu kadar çatışmanın herkesin moralini bozduğunu, kendilerinin moralinin “tam işler açılıyor” derken yaşanan son gelişmeler nedeniyle, çok daha fazla bozulduğunu söyledi.
Türkiye’nin bir değişime ihtiyacı olduğunu, şimdi bunun yaşandığının söylenebileceğini ama üslup konusunda ciddi sıkıntılar olduğunu söylemeye çalışırken, tekrar girdi söze... “Tamam herkes biliyor değişim gereğini, olması gerektiğini ama böyle değişim olmaz ki” dedi.
Ardından da böyle köklü geleneğin olduğu bir ülkede, bu çağda, “devrim” yapılamayacağını, değişimlerin yumuşak olması gerektiğini, radikal değişim zorlamasının çok daha büyük sorunlar yaratabileceğini, değişim yapacağız derken toplumun birbirine düşman edilemeyeceğini söyledi...
Bu söylenenlerin arka sında hoşgörü olduğunu, yapılmak istenenler konusunda sadece “gerekli değişim” kaygısının varsayıldığını, herhalde siz de fark ettiniz. Yani samimi bir değişim çabası olduğu varsayılsa bile, işin bu noktaya getirilmemesi gerektiği söylenmeye çalışılıyor.
Ancak bu işadamının da, işadamlarının büyük bir bölümünün de, yaşananlara “sadece değişimin sancısı” olarak bakmadıklarını da biliyorum. Yapılmak istenenler konusunda, değişim adı altında ciddi geri adımlar atılmasının amaçlandığı noktasında, uzun zamandır sahip oldukları ciddi şüpheleri nin bir türlü giderilemediğini söylemem lazım.
Buna karşılık “Anadolu sermayesi gelişiyor, büyük işadamları yani statükonun rahatsız olması doğaldır” diyebilirsiniz. Ancak durum böyle de değil. Çünkü çok iyi biliyorum ki; Anadolu sermayesi de, yani küçük ve orta boy sanayi ve hizmet işletmeleri de, bunların sahipleri de, her ne kadar sesleri çıkmasa da, uzun süredir yaşananlardan tedirginler.
Son dönemde yaşananları “demokratikleşme sancısı”, “Statükonun direnmesi” ve “sermayenin el değiştirmesinin getirdiği sonuçlar” gibi görme eğilimi olduğunu biliyorum. Ancak bu analizler tek başlarına yaşadıklarımızı
açıklamaktan çok uzak...
Bilimsel analizler bunları açıklayabilir mi
NASIL açıklasın ki... Bırakın son dönemde, herkesi kötümserliğe iten Erzincan-Erzurum savcıları arasındaki çatışma ve bunun sonrasında HSYK ve hükümetin yaptığı açıklamaları. Son bir haftada yaşadığımız, çatışma havasında öne çıkmayan şu gelişmelere bir bakın..
- Efes Türkiye Genel Müdürü Tuğrul Ağırbaş “mahalle baskısı” nedeniyle 4 yılda 17 bin alkollü içki satış noktasının kapandığını açık açık söyledi.
- AKP Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan “40 yıl onlar bizi fişledi, şimdi sıra bizde” diye açıklama yaptı.
- T24.com.tr sitesinde yeralan Erzincan’da ki davaya ilişkin tutanaklarda çok açıkca görülüyor ki, yeni bir “işadamı-bürokrat-politikacı” çıkar modeli dizayn edilmiş. Atama ve iş vermeler bu kez tarikat referanslı gerçekleşiyor, madde ve manevi kayırmalar, geçmiştekilerden bile çok daha beter
yapılıyor.
- Sanki tarikat faaliyetleri yasak değilmiş gibi, okul öncesi çocuklar için bile dini kurslar açmaya çalışanlar yasalara göre suç işlemiyormuş gibi, yasalara göre işlem yapan savcılar, başka savcılar tarafından tutuklanıp içeriye atılıyor. Ergenekon’un odağı Jitem’i ortaya çıkaran savcı, tarikatları soruşturduğu için, bu kez Ergenekon davasına dahil edilebiliyor.
- Hilmi Özkök ile birlikte en demokrat komutan olduğunu herkesin kabul ettiği Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un dinleme kasetleri ortaya çıkıyor.
Bunları okuyan bir vatandaş, bir işadamı, eğer gözleri bir şekilde bağlanmamışsa, yaşananlar için yapılan bu “bilimsel değişim analizleri” ile yetinebilir mi?
Paylaş