YENİ yıla 'IMF'le sıkıntılı' giriliyor. AKP Hükümeti, tam programa uyum sağladı derken, asgari ücret IMF'le ilişkilerin yeniden gerilmesine neden oldu.
Mevcut durum, 'asgari ücret konusunda kendisine verilen sözler tutulmadığı için IMF tam bir hayal kırıklığı yaşıyor' diye özetleniyor.
Başbakan Tayyip Erdoğan önce ses çıkarmadı, işler karışınca 'Ben rakam vermedim' dedi, yüzde 55'lik zam 35'e indi ama sorun hala çözülmüş değil. Ekonomi yönetiminin sosyal güvenlik açığını artıracak karar almayıp, aksine bu yıl açığı azaltacak önlemler almayı taahhüt ettiği IMF, yüzde 35'lik asgari ücret zammına ve kişi başına 46 milyonluk prim sübvansiyonu verilmesine karşı çıkmaya devam ediyor. IMF Türkiye masası yetkililerinin 'Biz gözden geçirme için geldiğimizde konuşalım,. O zamana kadar asgari ücret açıklamasını geciktirin' talebi de bir işe yaramadı ve Başbakanın talimatıyla yüksek oranlı asgari ücret ve prim sübvansiyonu açıklandı.
Asgari ücreti açıklamak için IMF heyetinin gelişini beklemeyen Hükümet, yine Başbakanın söz verdiği 'SSK ve Bağ-kur emeklilerine yüksek zam' konusundaki kararını ise beklemeye aldı. Ankara Kulislerinde, 'Hükümet asgari ücreti açıkladı ama IMF'den gelen sert tepki nedeniyle emekli zamlarını belirlemek için bu kez Heyetin gelişini bekliyor' söylentisi dolaşıyor.
AKP Hükümeti göreve geldiği ilk aylarda da emeklilere yüksek oranlı seyyanen zam yapmış, bütçe dengelerini tehlikeye sokmuş, IMF buna sert tepki göstermiş, bunun üzerine de Hükümet 'Biz kendi programımızı uygulayacağız' restini çekmişti. Ancak daha sonra işler kötüye gitmeye başladığında, 1. tezkere de TBMM'den geçmeyince, zorunlu olarak IMF Programına uyum başlamıştı. O dönem ücretler nedeniyle sertleşen IMF'le ilişkiler, programın uygulanmasından çok olumlu sonuçlar alınmasına rağmen, AKP Hükümeti tarafından ücretlere yüksek oranlı zamlar yapılarak, yeniden gerilimli bir ortama sokulmuş oldu.
GÖZDEN GEÇİRME ERTELENİR Mİ?
İçeride, asgari ücrete yapılan yüksek oranlı zam fazla tepki görmedi. İşalemi önce tepki gösterip sonra sustu ama yüksek oranlı asgari ücret zammı özellikle IMF tarafından büyük tepki gördü.
Bilgi veren yetkililer bu 'emrivaki' karar üzerine, IMF Türkiye Masası Şefi Rıza Moghadam'ın da kendi kuruluşu nezdinde zor durumda kaldığını, bu kararın herşeyden önce oluşturulan güveni zedelediğini söylüyorlar. Durumun sanılandan daha ciddi olduğunu kaydeden IMF'e yakın bir kaynak, 'IMF'in mutlaka bu işin temizlenmesini istediğini, bu iş temizlenmeden gözden geçirme çalışmalarına başlamayabileceğini' söyledi. Yanısıra, IMF heyetinin oluşan güvensizlik nedeniyle 7. gözden geçirme için gelip, çok sayıda performans kriteri koyabileceği de söyleniyor.
Bu arada Ankara Kulislerinde 'Hükümetin 7. gözden geçirme için IMF heyetinin gelişini seçim sonrasına ertelemek isteyebileceği' de söylenmeye başladı. Kimi yetkililer 'Hükümetin buna cesaret edemeyeceğini' söylerken bazıları 'Hükümetin seçim öncesi popülist kararlarda ısrarlı olduğu, bu nedenle gelişi seçim sonrasına atabileceğini' söylüyorlar.Bu şimdilik zayıf ihtimal.
IMF Heyetinin geliş tarihi henüz kesinleşmedi. Heyetin önümüzdeki hafta Ankara'da olması bekleniyordu ama kesin tarih belirlenmemişti. Şimdi heyetin geliş tarihi ve geliş öncesi ek önlemlerin gündeme gelip gelmeyeceği merakla bekleniyor.
DPT ve Hazine'den büyük tepki
AKP Hükümeti'nin göreve getirdiği ekonomi bürokratları, ilk kez Hükümetleriyle bu kadar ters düştü. Asgari ücret belirlenmesi aşamasında özellikle DPT ve Hazine bürokratları başarılı bir sınav verdiler. Sonuçta Hükümeti ikna edemediler ama bu kararın getireceği sıkıntıları, ellerinden geldiğince anlatmaya çalıştılar. Başbakan Erdoğan'ı kararından caydırmak için her yolu denediler, AKP dışından etkili olabilecek kişilere bile gidip durumu anlattılar ama Erdoğan'ı ikna etmeleri mümkün olmadı.
Hem yüksek oranlı zam yapılmasına hem de SSK açığının büyümesine yol açacak uygulamaya karşı çıkan bürokratlar, oran belirlenmesinde etkili olamayınca bu kez, 'Bu açıklamayı nereden kaynak yaratılacağını de belirterek, birlikte açıklayalım' diye bastırdılar ama bunda da başarılı olamadılar. Maliye Bakanlığı'na gidildi, orada bu açığı karşılayacak ek tedbirler için çalışma yapıldı ama Erdoğan'ın 'seçim öncesinde ek tedbir filan olmaz' diyerek kaynak açıklanmasına karşı çıktığı, dolayısıyla bürokratların bu yöndeki çabalarının da boşa gittiği öğrenildi.
Hepsi AKP Hükümeti tarafından göreve getirilen bu bürokratların 'Çok başarılı bir yıl geçti, bütün emeği boşa çıkarmayın' argümanları bile boşa çıktı. Açıkcası; gerçekten teknisyen niteliği taşıyan bürokratların önümüzdeki dönemde Hükümet ile, 'popülist harcama' için çatışmalarının artacağını tahmin ediyoruz. Bazılarının istifaya kadar gidebileceği bile söylenmeye başladı.
Bürokratların itirazları birden fazla noktadaydı. Herşeyden önce, kur da düşükken özel sektörün rekabet gücünü kaybedeceği, ücretlerde 'geriye doğru endeksleme'nin IMF programına tümüyle ters olduğu ve SSK açığının kapatılması için önlem gerekirken, bu kararla açığın büyüyeceği anlatılmaya çalışıldı ama Hükümet dinlemedi. Yanısıra toplam 5.7 milyon sigortalının 3.7 milyonunun asgari ücretten gösterildiği, bu kararın, hem normal maaş yerine asgari ücretli gösterilen sayısını artıracağı hem de kayıtdışı işçiliği özendireceği anlatıldı ama dinlenmedi. Bürokratlar, sadece asgari ücretli için 46 milyon lira sübvansiyon verilmesi halinde asgari ücretli sayısının artacağını, yüksek ücret gösterilen sigortalıların asgari ücret kısmı için yine 46 milyon sübvansiyon uygulanması halinde ise açığın çok daha büyüyebileceğini de anlattılar.
Alınan karar hala teknik olarak netleşmiş değil. Sadece asgari ücretliler için mi, kişi başına 46 milyon lira SSK sübvansiyonu verileceği yoksa daha yüksek maaşlıların asgari ücret kısmına da, yani 5.7 milyon sigortalının hepsine de 46 milyon liralık sübvansiyonun mu uygulanacağı, netleşmedi. İki durumda da sıkıntı büyük. Bürokratlar, artan gelir vergisi matrahı nedeniyle gelecek vergi düşüldüğünde bile en azından 650-700 trilyonluk ek yük geleceğini, netleşecek formüle göre yükün 1.5 katrilyon lirayı bulabileceğini söylüyorlar.
Yeni popülizm alanı: Kamu bankaları
HÜKÜMET aldığı harcama artırıcı, toplumun çeşitli kesimlerine 'ulufe' dağıtan uygulamalarına 'sosyal harcama' derken, bu popülist kararlara her gün yenisinin eklendiği görülüyor. Yüksek asgari ücret zammından sonra taşıma fiyatlarında indirim için yapılan deniz taşımacılığındaki akaryakıttaki ÖTV muafiyeti yürürlüğe girdi. Bunun ardından Hükümet öğrencilere Kredi yurtlar kurumundan verilen aylıkları yüzde 100 artırdı. Bunun ek maliyetinin 250 trilyon lira civarında olacağı tahmin edilirken, bu kaynağın kurum yatırımlarından mı karşılanacağı, belli olmadı.
Hükümet seçim öncesinde kamu bankalarını kullanmaya da hazırlanıyor. Yetkililer kamu bankaları reformu kapsamında en önemli adımlardan biri olan 'personel sayısındaki artışın yüzde 1'li sınırlandırılması' kararını Hükümetin kaldırmayı düşündüğünü, bunun için bir kararname hazırlandığını söylediler. Bu sınırın kaldırılmasıyla birlikte AKP Hükümeti kamu bankalarına istediği gibi adam alma imkanına kavuşacak. Danıştay'ın kamu bankalarından başka kurumlara personel gönderme işleminde yürütmeyi durdurma kararı aldığı hatırlatılarak, kamu bankalarının bu kararı kullanıp kullanmayacağının belli olmadığını, Hükümetin eski adamları geri almaktan çok kendi adamlarını alabilmek için çaba gösterdiği bu nedenle, Danıştay'ın bu kararından bağımsız olarak yüzde 1'lik sınırlamanın kaldırılabileceği iddia ediliyor.
Bu sınırlamanın kaldırılmasına ilişkin kararnameye IMF'in de, öğrendiği zaman, karşı çıkması bekleniyor ama asıl tepki Dünya Bankası'ndan gelecek. Dünya Bankası yetkililerinin donan mali sektör kredisinin kullanılabilmesi için, kamu bankaları reformunun devam ettirilmesi konusunda Hükümete acil önlem talebini ilettikleri ancak Hükümetten hiç ses çıkmadığı belirtiliyor.
Bu arada bürokratlar, özellikle nakit sıkıntısı olmayan Ziraat Bankası'nın, kredileri hızlandırmaya başladığına dikkat çekiyorlar. Yetkililer 'sicil affı'nın çıkmasıyla birlikte kamu bankalarından kullandırılacak kredilerin artmasını bekliyorlar. Özel bankalar affa girse bile güvenilmeyen kişilere kredi vermeyeceklerini Hükümete iletmişlerdi. Kamu bankaları ve Vakıfbank'ın ise sicil affına giren, özellikle 'partili şirketler'e kredi kullandırmaya hazırlandıkları söyleniyor.