PAZARTESİ günü Merkez Bankası Para Politikası Kurulu toplanıyor. Hemen hemen hiç kimse, Merkez Bankası’nın bu toplantısından faiz değişikliği kararı çıkmasını beklemiyor.
Hatta yapılacak açıklamada, politikaların daha da sıkılaştırılmasının gerekebileceği, siyasi belirsizliğin etkisi gibi unsurların da yer alacağı tahmin ediliyor.
Piyasalarda, yıl içinde yapılması beklenen faiz indirimlerine ilişkin beklentilerin de giderek yıl sonuna kaydırıldığı görülüyor. Yani ikinci yarıda faiz indirimi bekleyenler, yaşanan son siyasi gelişmelerden sonra, "Eylül-Ekim gibi başlayabilir" demeye başladılar.
Bizce bu yıl sonuna kadar faiz indirimi beklemek pek yerinde bir davranış olmayacaktır. 22 Temmuz’da seçim yapıldıktan sonra en azından 2 ayın, Meclis Başkanı dahil organların oluşumu, hükümetin kurulması, cumhurbaşkanının seçilmesi gibi rutin işlerle geçmesi kaçınılmaz. Zaten 17 Ekim’de yeni yıla ilişkin bütçe ve program hedeflerinin TBMM’ye sunulması gerekecek. Yani bu zorunlu seçimlerden sonra bu kez program görüşmelerine geçilecek. Yeni kurulacak hükümetin ekonomik programının belli olması, piyasaların hükümete ve açıklanacak programa tepkisinin belirlenmesi gibi ciddi zaman alacak süreçleri yaşamak zorunda kalacağız.
Dolayısıyla yeni trendin belirginleşmesi, bekleyişlerin olgunlaşması bizce yıl sonunu bulacaktır. Bu durumda Merkez Bankası faiz kararında değişiklik yapması da zordur.
Bizce, yeni kurulacak hükümetin ciddi bir ekonomi politikasına ihtiyacı olacak. Özellikle enflasyonda son dönemde ciddi bozulmalar görüyoruz. Türkiye önemli başarılar elde ettiği enflasyonla mücadele konusunda, çok ciddi, yeni bir yol ayrımına geldi. Gerçi Nisan ayı enflasyon rakamları özellikle hizmet fiyatlarındaki katılığın kırılmaya başlaması konusunda umut veriyor, talepteki daralmanın belirginleştiği görülüyor ama bizce enflasyonda gelinen noktadan bir alt basamağa geçmek, bunun için ciddi çabaların gündeme getirilmesi gerekiyor.
Unutmayalım ki; yapılacak seçim, Nisan ayı endekslerinden çıkarılan olumlu sonuçları bile yeniden tersine çevirebilir. Özellikle taleple ilgili yeniden artış eğilimi kaçınılmaz gözüküyor.
Açık enflasyon hedeflemesine geçtiğimiz ilk yıl olan 2006 yılında, enflasyon gerçekleşmesi hedefin iki katı oldu. Yani varolan sorunlara; bu yıl da hedefin çok üzerinde bir gerçekleşme ile "güvenirlik sorunu"nu da eklemek üzereyiz. Bu nedenle acil önlem gerekiyor.
YEREL YÖNETİMLERE DİKKAT
Seçimlere kadar enflasyon siyasilerin umurunda olmayacağına göre, yeni gelecek hükümete bu konuda büyük iş düşecek. Hazırlanacak yeni bir programla piyasalara güven vermek gerekecek ki, enflasyonla mücadele yeniden rayına oturabilsin.
Bu arada mevcut hükümete de büyük görev düşüyor. Seçime kadar fazla bir süre yok ama yine de dengelerin daha da bozulması tehlikesi var. Bir de seçim yaklaştıkça çıkacak anketlerde AKP’nin oylarının düşmeye başladığı gözlemlenirse, korkmak gerek. Kısa süre olmasına rağmen, seçim yatırımları çok daha hız kazanabilir.
İşte bu nedenle Maliye’ye büyük iş düşüyor. Özellikle teknisyenler, mali disiplinin parti çıkarları adına fazla bozulmasına izin vermemeli. Yani enflasyonla mücadeleyi seçime feda etmemek için bürokrasiye, bürokrasi namuslarına ihtiyaç var.
Geçen gün Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) İstikrar Enstitüsü tarafından hazırlanan Mali İzleme Raporu 2007 Yılı Mart Ayı Bütçe Sonuçları yayımlandı. Raporda özellikle yeni açıklanan yerel yönetim hesapları incelenerek, DPT ile Maliye’nin verileri arasındaki büyük farka dikkat çekiliyor. DPT’ce hesaplanan yerel yönetim harcamalarının çok üzerinde harcama yapıldığı, merkezi bütçe kısılırken harcamaların geniş ölçüde yerel yönetimler üzerine kaydırıldığı şüphesine yer verilen raporda, "Özetle yerel yönetim birimlerinin hem bütçe dengesi hem de stok yükümlülükler açısından ciddi bir mali darboğaz içinde bulunduklarını ve bunun ilerisi için sorun yaratabileceğini söylemek mümkündür."deniyor. İşlerin rayından çıkmasına izin vermemek gerekiyor.