BANKALAR Birliği Başbakan Tayyip Erdoğan’ın isteği üzerine, "İstanbul’un finans merkezi olması" konusunda bir araştırma yaptırdı ve bunu kamuoyuna açıkladı.
Ardından kamu bankaları genel müdürlüklerinin bu amaçla İstanbul’a taşınması için, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Toplu Konut Fonu’na kararlar çıkarttırıldı. Yine aynı kapsamda, kendi yönetimi istemediğini açıklamasına rağmen, Merkez Bankası’nın da İstanbul’a taşınması konusu gündeme geldi ve Başbakan Erdoğan "olacak" dedi...
Bu tür gelişmeler yaşanırken bankalar, uygulamaya geçen enflasyon muhasebesine uygun vergilerini vermişken, Maliye Bakanlığı çıktı bankalardan ek vergiler aldı, kendi çıkarttığı karara uymadı. Bunun üzerine bankalar konuyu mahkemeye götürdüler ve Maliye’nin kendilerinden haksız vergi aldığını onaylatıp, paralarını geri almak istediler.
ÖDE, MAHKEMEYİ BİTİR
Bunun üzerine Maliye, eşi görülmemiş bir yasa çıkartıp, bankalar dahil vergi konusunda mahkemede olduğu özel sektör şirketlerine sözde "istenilen paranın üçte ikisini ödeyerek mahkemeyi bitirme" imkanı verdi. Halbuki bankalar teker teker davaları kazanıyordu ve bu kanunun asıl amacı bankalara bu paranın tümünü vermekten kurtulmaktı. Ama bankalar mahkeme gereği bu paranın hepsini alabilirler, niye üçte ikisine razı olsunlar değil mi?
Burası Türkiye ve oluyor... Çünkü Maliye, amiyane deyimiyle "kol büküp" bu parayı ödemiyor. Yani, ileride başına gelebilecekleri görüp, bankaların verdiğine razı olmasını istiyor. En büyük alacaklı Akbank’tı geçenlerde Maliye’nin formülünü kabul etti. Yani diğer bankaların da "Maliye’nin isteğini seve seve kabul etmesi"nin yolu açılmış oldu.
Bu arada Maliye, yerli bankaların yurtdışı şubeleri ve off-shore bankaları ile verdikleri kredileri incelemeye aldı ve bir sürü ceza kesti.
Halbuki yabancı bankalar aynı krediyi veriyor ve hiçbir yükümlülükleri olmadan yani haksız rekabet ortamında istediklerini yapıyor. Olsun, Maliye’nin paraya ihtiyacı vardı ve bankalar da her zaman olduğu gibi yine "kümesteki kazların en besilisi" olarak görülüp, bunlara ek vergiler, cezalar kesildi.
Tabi bunun zincirleme etkileri var... Örneğin bankalar yeminli murakıpları geliyor, inceleme yaparken henüz kesinleşmese de Maliye’nin kestiği cezayı görüp, bunlar için de karşılık konulmasını istiyor.
Bu durum da hem banka karlılıklarını etkiliyor, hem de sermaye yeterliliği açısından ek külfetleri gündeme getiriyor.
Maliye murakıpların da sıkıştıracağını bildiği için, yüklendikçe yükleniyor...
Bu arada "yabancı banka karşıtı" olarak sık sık demeçler veren Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) durumu seyrediyor ve "artık yerli bankalar ile yabancı bankalar arasındaki bu haksız rekabeti bitirmek için bir şey yapın" demiyor...
YUMUŞAMA BEKLENİYORDU AMA
Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, Bankalar Birliği’ni son ziyaret edişinde, arada yaşanan bu mahkeme sıkıntısı nedeniyle, bankalar "aranın yumuşayacağını" düşünüyorlardı. Ama Unakıtan, hem mahkemede hak etmelerine rağmen bankalara alacakları paranın üçte ikisini vereceğini söyleyip bankalardan bunu kabul etmelerini istedi, hem de yurtdışı şubeler aracılığı ile verilen krediler için cezaların kesinlikle affedilmeyeceğini, paranın alınacağını söylemiş.
Yani Maliye bir yandan aba altından sopa gösterip, bankalardan mahkemece saptanan hak ettikleri paraları almamalarını istiyor, öte yandan bildiği halde haksız rekabeti engellemiyor.
Bu anlayışla İstanbul finans merkezi olabilir mi? "Olacak" diye buyursanız da, anlayış devam ettiği sürece, kim ne zaman başına ne geleceğini bilmezken, finans merkezi olabilir mi?