Dün açıklanan TÜİK rakamlarına göre bu yılın 2. çeyreğindeki büyüme, beklentiler doğrultusunda, bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 5.2 oranında gerçekleşti. Büyüme rakamlarının detaylarına bakıldığında özetle; kamu harcamaları ve tüketim kaynaklı bir büyüme gerçekleştiğini, tarım kesiminin katma değere katkısı yüzde 1.5 gerilerken, sanayi sektörünün yüzde 4.3, inşaat sektörünün yüzde 0.8, hizmetler sektörünün yüzde 8 katkı sağladığı görüldü. Hanehalkının tüketim harcamaları, 2018 yılının ikinci çeyreğinde bir önceki yılın aynı çeyreğine göre yüzde 6.3 artarken, devletin nihai tüketim harcamaları yüzde 7.2, gayrisafi sabit sermaye oluşumu yüzde 3.9 arttı.
İlk iki çeyrek kıyaslandığında ise net ihracatın negatif katkısının 2. çeyrekte artıya geçtiği, stok değişimlerinde tam tersinin yaşandığı, hane halkı ve yatırımların ise az da olsa yavaşladığı görülüyor.
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak büyümeye ilişkin açıklamasında dengeleme sürecinin planlandığı gibi gittiğinin bu rakamlarla görüldüğünü söyledi. Albayrak’ın dengeleme dediği, “büyümenin yavaşlaması” süreci gerçekten de bu rakamlarla başlamış gözüküyor. Asıl yavaşlamanın 3. çeyrekten itibaren görülmeye başlayacağı konusunda herkes hemfikir. Buna karşılık önümüzdeki dönemde iç talebin katkısı azalırken, ihracatın büyümeye biraz daha fazla katkı vereceği tahminler arasında yer alıyor.
İktisatçıların yorumlarına baktığımızda, bu yıl sonu büyüme rakamının yüzde 3 civarında tahmin edildiğini söyleyebiliriz. Gerçi yüzde 2 diyen de, 5 diyen de var ama yüzde 3’ün biraz altı ya da üstünde bir rakamın çıkacağı anlaşılıyor. Hangi tahmin tutarsa tutsun; yılın 3. çeyreğinden itibaren büyümede ciddi geri gelmelerin yaşanacağı açıkça gözüküyor. Bununla birlikte 2019 yılına ilişkin büyüme tahminlerinin ise daha da aşağı geldiğini, en iyimser sayılacak tahminler arasında yüzde 2’lik büyüme rakamının yer aldığını söyleyelim.
BEKLENTİ YÜZDE 20’YE DAYANDI
Zaten dün açıklanan Merkez Bankası beklenti anketinde 2018 yılı büyüme beklentisi yüzde 3.9’dan 3.4’e, 2019 beklentisi de yüzde 3.5’ten 2.7’ye geriledi.
Büyümedeki daralma beklentisine karşılık enflasyon beklentileri ise ciddi biçimde artmaya devam ediyor. Merkez Bankası’nın son beklenti anketinde yıl sonu enflasyon rakamı beklentisinin bile yüzde 19.61’e çıktığını söylersek, beklentinin ne kadar büyük hızla yükseldiği kendiliğinden ortaya çıkıyor.
Bu ayki enflasyon beklentisinin yüzde 1.25’den 2.13’e çıktığı görülen anket sonuçlarına göre, 12 ay sonrasına ilişkin beklenti ise yüzde 12.96’dan 14.46’ya yükseldi.
Piyasa oyuncularının hemen hepsi artış olacağı konusunda hemfikir ama yapılacak faiz artışının oranı hakkında, şimdiye kadar olmadık ölçüde, görüş ayrılığı yaşanıyor. Piyasa anketlerinde de ortaya çıktığı gibi; artış oranının 2 puan olacağını söyleyenler de var, 7-8 hatta 10 puan olacağını söyleyenler de var. Merkez Bankası kararı hakkındaki beklentinin başka hiçbir ülkede bu kadar farklı olamayacağını biliyoruz. Ancak şimdiye kadar bizde de beklentiler arasında bu kadar büyük fark bulunmuyordu.
Küresel piyasaların geçen hafta boyunca genel olarak sakin seyrettiği, gelişmekte olan ülke paralarının dolara karşı küçük de olsa değer kazandığı görüldü. Ancak bizde yaşanan kur gerilemesinde Merkez Bankası’nın işaretini verdiği faiz artışı beklentisinin daha önemli rol oynadığı söyleniyor.
Konuştuğumuz piyasa oyuncularından bazıları, Merkez Bankası’nın son günlerdeki hareketlerine baktıklarında, kendi faiz artışı beklentilerinin 3 puan olduğunu söylüyorlar. Buna gerekçe olarak da Merkez Bankası’nın fonlama faizini geç likidite penceresi faiz oranı olan 20.75’e kadar yükseltmemesini gösteriyorlar. Perşembe ve Cuma gününe gelene dek Merkez Bankası’nın piyasayı gevşek bıraktığını, yüzde 20 civarında fonlama yaptığını kaydeden bir bankacı, haftanın son 2 iş gününde ise piyasayı daraltıp fonlama faizini yüzde 20.40-20.50’ye yükselttiğini hatırlatıyorlar. Zaten fonlama oranının arttığı Perşembe ve Cuma günleri kurların geri geldiğini kaydeden bu bankacı, “Eğer Merkez Bankası’nın 5 puan gibi yüksek sayılabilecek bir faiz artışı planı olsaydı, fonlamayı geç likidite penceresine dayayıp oradan gitmesi gerekirdi” yorumunu yaptı.
Aynı bankacı, piyasadaki artış oranı beklentisi konusunda oluşan koridorun çok açık olduğunu ama kabaca merak edilen oranların “3 mü, yoksa 5 mi olacağı” olduğunu söyledi. Bunun üzerinde faiz artışı gerektiği konusunda çok sayıda yorum bulunduğunu ama yorumu yapanların da 5 puanın üzerinde faiz artışı gerçekleşmesini beklemediklerini söyledi.
Konuştuğumuz bankacı ve işadamları Merkez Bankası’nın “her türlü aracı kullanacağız” açıklamasının kendilerini umutlandırdığını söylüyorlar.
İsim vererek konuşmuyorlar ama, hem bankacıların hem iş insanlarının gidişattan şikayetlerinin büyüdüğünü gözlüyoruz. Faizlerde artışı hiçbir iş insanının istemeyeceği ama şimdi acil ihtiyacın kurlara çözüm bulunması olduğu konusunda herkes hemfikir. Kurları durdurup istikrar kazandıracak çözüm için her şeyin yapılması, öyle durdurulacaksa çok yüksek faiz artışlarının bile yapılması gerektiğini, sadece bankacılar değil artık iş insanları da söylüyorlar.
6.5 TL’nin üzerinde seyreden dolar kurunun çok yüksek olduğunu kaydeden iş insanlarının, “Gereken adımlar önümüzdeki hafta atılmadığı takdirde mevcut kur rakamlarının bile aranır hale geleceğini“ söylediklerine şahit oluyoruz. Merkez Bankası’ndan son enflasyon rakamı ardından yapılan açıklamanın kendilerine umut verdiğini, ne gerekiyorsa onun yapılacağı mesajı aldıklarını kaydeden iş insanları, umutların boşa çıkmasının yaratacağı hayal kırıklığının büyük olabileceğini, bu takdirde kurların çok yükselebileceğini söylüyorlar.
Merkez Bankası’nın yapması gereken faiz artışı konusunda ise bu kez çok farklı görüşlerin dile getirildiğini söylememiz gerekiyor. 1.5 puanlık faiz artışının yeterli olacağını söyleyenlerin yanı sıra, bunun 10 katına varacak kadar yüksek faiz artışı gerektiğini belirtenler bile var. İlk kez faiz artış ihtiyacı konusunda yorum ve tahminlerin birbirinden bu kadar farklı olduğuna şahit oluyoruz. Bu da piyasa beklentilerinin karışık olduğunu gösteren bir örnek gibi gözüküyor.
Piyasa oyuncularının hemen hepsi Merkez Bankası’nın dün enflasyon rakamının ardından yaptığı açıklamayı “Önümüzdeki hafta PPK’da faiz artırımı yapılacak” diye algıladı. Ancak bunun ardından hemen “Merkez Bankası’nın küçük bir faiz artırımıyla mı yetineceği, yoksa piyasanın beklediği 4-5 puanlık artırımı mı yapacağı” tartışılmaya başladı. Piyasanın, kendi bekledikleri kadar yüksek faiz artırımı konusunda endişeleri olduğu için, kurların yumuşamasına rağmen gerilemediği görüld
Dün yapılan açıklamada son dönemde enflasyon görünümüne ilişkin gelişmelerin fiyat istikrarı açısından önemli risklere işaret ettiği belirtilerek, Merkez Bankası’nın fiyat istikrarını desteklemek amacıyla gerekli tepkiyi vereceği belirtildi . Bu çerçevede son gelişmeler dikkate alınarak eylül ayı PPK toplantısında parasal duruşun yeniden şekillendirileceği kaydedilirken, “Merkez Bankası fiyat istikrarı temel amacı doğrultusunda elindeki bütün araçları kullanmaya devam edecektir” denildi.
Bazı banka analistleri faiz artışının şu andaki koşullarda bütün sorunları çözemeyeceğini, bu nedenle Merkez Bankası’nın yüklü faiz artırımı yapmasını beklemediklerini söylüyorlar. Yüksek oranlı faiz artışının ekonomide dengeyi daha da bozma tehlikesi bulunduğuna işaret ediyorlar. Bazı analistler Merkez Bankası’nın muhtemelen yüzde 20’nin üzerine çıkacağını tahmin ederken, bazı bankacılar ise çok daha yüksek faiz artırımı yapılmadığı takdirde piyasanın sakinleşmesini beklememek gerektiğini ifade ediyorlar.
Yüklü faiz artışını savunanlar 4-5 puanlık artışlar gerektiğini söylerken, bu takdirde kredi faiz oranlarının çok daha yukarılara gitmesinin kaçınılmaz olacağını, ancak acil ihtiyacın kurun ateşininin söndürülmesi olduğunun altını çiziyorlar. Küçük bir faiz artışının kurlardaki yükseliş trendini kıramayacağını belirtiyorlar.
Bugünkü verilerle yıllık enflasyonun yüzde 18’i aşması beklenirken, bu oran Merkez Bankası’nın resmi faiz oranının bile üstünde kalmış olacak.
Aslında bu tartışmaların yeni olmadığı, çeşitli şekillerde uzun süredir yapıldığını herkes biliyor. Ancak son dönemde iyice kırılganlaşan makro dengeler ve dolar kurunun 7 TL’ye kadar çıkması bu tartışmaların şiddetini artırdı. Bir başka deyişle gelinen kur seviyesi ve yükselmeye devam eden enflasyona rağmen faiz artışlarının yapılmaması, ekonomi için artık hayati bir tartışma haline geldi.
Bugün açıklanacak ağustos ayı enflasyon rakamının yüzde 2’nin üzerinde gelmesi beklenirken, yıllık enflasyon da yüzde 18’in üstünde olacak. Bu rakamın daha yüksek çıkma ihtimali de var. Eylül ayı başı itibariyle yapılan yüklü zamları da göz önünde tutarsanız, enflasyondaki artış trendinin hızlı biçimde devam ettiği söylenebilir. Buna karşılık bayram tatili sırasında ara veren kurlardaki artış trendi de yeniden hız kazandı.
Geçen hafta 7 TL’nin hemen altında dolaşan dolar kurunun, bugünkü enflasyon açıklamasından sonra yeniden 7 TL’yi zorlayacağı konuşuluyor. Bu beklentinin en önemli nedeni, kurlardaki artışı frenleyecek faiz artışlarının yapılacağı konusundaki güvensizlik ve uluslararası ilişkilerdeki sorunların büyüyerek devam etmesi.
Buna karşılık bayram tatili sonrası yeniden başlayan kurlardaki artışın, dün de devam ettiği görüldü. Bu satırlar yazılırken dolar kuru 6.4 TL’yi yeniden aşmıştı. Gerçi dün dolarda küresel çapta değer kazanımı görülüyordu ama içerideki hareketin bundan bağımsız olduğu, kurlardaki artış trendinin devam ettiği konusunda herkes hemfikir. Bu nedenle de piyasalarda Merkez Bankası’nın faiz oranlarını arttırması beklentisi giderek artıyor.
Kurlardaki artışın hem içeride alınamayan kararlar hem de uluslararası ilişkilerdeki olumsuz gelişmeler nedeniyle hızlandığı bilinirken, teknik olarak bakıldığında da piyasa faiz oranları ile Merkez Bankası faiz oranları arasındaki farkın açılmaya devam ettiği gözleniyor. Bu nedenle Merkez Bankası’nın mutlaka faiz arttırması gerektiği görüşüne piyasalardaki hemen herkes katılıyor. Daha önce yaşadığımız gibi; faiz artışları zamanında yapılmadığı için, yapılması gereken faiz artış oranı konusundaki beklentiler de giderek yükseliyor. Piyasada Merkez Bankası’nın en az 2.5-3 puanlık faiz artırımı yapması gerektiğini savunanlar olduğu gibi, “5 puanın altındaki artışların piyasaları sakinleştiremeyeceğini” söyleyenler de var.
Öte yandan dün çıkan dış ticaret verileri, iktidara hakim olan “faiz oranlarını artırırsak, büyüme oranları düşer” tezini de büyük ölçüde çürütmüş sayılıyor. Hazirandan sonra temmuz ayında da ithalatın gerilemesi, hem de bunun artan petrol fiyatlarına rağmen gerçekleşmesi, ekonomideki büyümenin ciddi ivme kaybettiğinin bir göstergesi olarak kabul ediliyor. Bunun cari açık açısından olumlu bir yanı olduğu kesin ancak cari açığın milli gelire oranı için, milli gelir de düşeceği için, şimdiden sevinmek o kadar doğru olmayabilir. Yani asıl gösterge olan cari açığın milli gelire oranı o kadar düşmeyebilir.
DARALMA DAHA MI KESKİN OLUR?
Büyümenin düşmemesi için faiz oranlarının artırılmaması gerektiği tezi giderek zayıflıyor. Çünkü artan kurlar nedeniyle dengelerin hızlı bozulması, ekonomide büyük bir güvensizlik yaratıyor. Güven olmayınca da, faiz artmasa bile, tüketim ve yatırım talebi geriliyor. Piyasa faiz oranlarının Merkez arttırmasa bile çok yukarılara çıkması, Merkez Bankası’nın fonlama faizini arttırması nedeniyle sadeleştirmenin yeniden kağıt üstünde kalması, güven kaybında rol oynuyor, piyasaları olumsuz etkiliyor.
Ağustos ayı ekonomik güven endeksinin bir önceki aya göre yüzde 9 oranında gerileyerek yüzde 83.9’a inmesiyle, güven kaybı dün tescillenmiş oldu. Tüketici güven endeksi 6.5 puanlık düşüşle 68.3’e, reel kesim (imalat sanayi) güven endeksi 96.3’e, hizmet sektörü güven endeksi 88’e, perakende ticaret sektörü güven endeksi 93.4’e ve inşaat sektörü güven endeksi 68.8’e geriledi.
Özetle; Merkez Bankası’nın faiz artırımından bağımsız olarak da, büyüme oranlarındaki düşüşün devam etmesi doğal ve kaçınılmaz bir süreç olarak görülüyor. Bir bankacının dediği gibi; iktidarın her şartta büyümenin daralacağını kabul edip, “Merkez Bankası faiz artırsa mı büyümede daha keskin düşüş olur, yoksa arttırmasa mı?” sorusuna yanıt bulması gerekiyor.Bankacıların, Merkez Bankası faiz arttırmazsa, güven bunalımı artacağı için, büyümedeki daralmanın daha keskin yaşanacağı görüşünde olduklarını söyleyebiliriz.
Bayram öncesi ipuçlarını görmeye başladığımız sektör taleplerinin dün hemen başlamış olması pek hayra alamet değil. Çünkü sektörlerden gelen talepler genellikle kamunun vergi gelirlerini azaltıcı ve/veya kamunun desteğini yani harcamaları artırıcı yönde oluyor. Kurlardaki seyir değişmediği sürece bu taleplerin tüm kesimlere yayılması sürpriz olmayacak.
Bununla birlikte sektörlerden bankalara olan taleplerin de artacağı, hem düşük faizli kredi hem de mevcut kredilerin yeniden yapılandırmaları taleplerinin artacağı açık. Kaldı ki şimdiden bu yönde talepler gelmeye başladı.
Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu (TESK) Genel Başkanı Bendevi Palandöken, mobilya sektörünün KDV indirimi beklediğini açıklamış. Mobilya sektörünün ekonominin kilit sektörlerinden olduğunu, KDV indiriminin tekrarlanması gerektiğini kaydeden Palandöken, yüzde 8’e indirilecek KDV’nin yıl sonuna kadar sabitlenmesini de istemiş.
Mobilya için daha önce yapılan KDV indirimi beyaz eşya için de uygulanmıştı. Bu da yakında beyaz eşya, ardından otomotiv sektörü gibi sektörlerden, KDV indirimi taleplerinin geleceğini gösteriyor.
Dün sektörü için yeni kamu desteği isteyenlere Ziraat Odaları Birliği de katıldı. Birlik Başkanı Şemsi Bayraktar döviz kurlarının geldiği noktada, artık tarımda ithalat yapmanın cesaret isteyen iş haline geldiğini kaydedip, “ Türkiye’nin tarımsal ürünlerde dışa bağımlı durumdan kurtulması için mazot, gübre, ilaç, tohum ve yem gibi ithal girdiler konusunda çiftçiye sağlanan desteğin arttırılması gerektiğini” belirtmiş.
Mevcut döviz kuru seviyelerinden tarımda ithalata devam etmenin enflasyonu da arttıracağına dikkat çeken Bayraktar, ithal edilen ürünlerin devlet desteği ile ülkede üretebilir noktaya gelinebileceğini söylemiş.
ENERJİ VE GAYRİMENKUL
Son kur artışlarından önce durumlarının zora girmeye başladığı konuşulan bazı sektörlerde taleplerin yükselmesi, bu sektörlerin durumlarının acilleştiğinin göstergesi. Bunlardan biri konut sektörü. Sektör dernekleri, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nı yanlarına alıp, 2 aylığına konut fiyatlarında ve faiz oranlarında indirim yaptı. Daha önce kamu bankalarına, zararları karşılanmadan, ucuz konut kredisi verdirilmiş, bu da önemli bir yüke ulaşmıştı. Bu kampanyanın ardından, sektörden kamu yükünü arttıracak yeni talepler gelmesine kimse şaşırmayacak.
6 TL’lik dolar kuru ve yüksek faizlerin önümüzdeki orta dönemde alacağı seyir açısından eylül ayındaki gelişmelerin belirleyici olması bekleniyor.
Uzun bayram tatiline girmeden önce yaşanan kur atağını frenlemek için Merkez Bankası ve BDDK’nın aldığı kararların ne kadar devam edeceği, piyasaların yanıt beklediği soruların başında geliyor. Daha doğrusu bu geçici önlemlerin ardından piyasaları sakinleştirecek daha temel adımların atılıp atılmayacağı konusunda piyasaların gözü ekonomi yönetiminde olacak.
Başta Merkez Bankası’nın faiz artışı gibi kararların devreye sokulup sokulmayacağı merakla beklenecek. Bu nedenle önümüzdeki haftanın yeniden faiz tartışmalarının başlayacağı hafta olma ihtimali bir hayli yüksek görünüyor.
Bununla birlikte piyasaların normalleşmesi için bayram öncesi alınan geçici tedbirlerin gevşetilip gevşetilmeyeceğine bakılacak. Faiz artışı yapılabildiği takdirde geçici önlemlerde bir gevşeme bekleniyor. Faiz artışı yapılmayıp geçici tedbirler gevşetilmediği takdirde, piyasalardaki paniğin büyümesi, piyasalarda kalıcı hasar yaratma tehlikesi, piyasa oyuncuları tarafından daha yoğun konuşulmaya başlanacak. Çünkü geçici tedbirlerin kalıcı hale gelmesi özellikle yabancı sermayenin bundan sonraki bakışını etkileyecek noktaya gelmiş olacak.