Paylaş
İster inanın ister inanmayın ama herhangi bir anda yetişkin içerikli çevrimiçi videolar toplam internet bant genişliğinin yaklaşık %30'unu işgal ediyor. Yani her saniye yaklaşık 6 terabayt porno tüketiliyor. Peki ya kalan %70? Netflix, Youtube ve benzeri diğer yetişkin içerikli olmayan video siteleri de bant genişliği canavarları, internet trafiğinin neredeyse %40'ından sorumlu. Rapidshare ve Megaupload gibi dijital dosya depoları da dünya genelindeki trafiğin yaklaşık %10'unu kullanıyor. Web’de gezinme ve e-posta (ve tabii ki spam e-postalar) da bir diğer %15'ini. Ve elbette bir de bulut bilişim var.
Günümüzde web hizmetlerinin ve web sitelerinin çoğu “bulut”ta barındırılıyor. Yani, firmalar kendi donanımlarını yönetmek yerine dış firmaların bulut depolama ve bilişim hizmetlerini kullanıyorlar. Amazon Web Services(AWS), Microsoft Azure ve Google devasa büyüklükteki bulut sistemlerinin en göze batan örnekleri. Ama onlara benzer yüzlerce küçük çaplı başka firma daha birkaç sunucudan koca veri merkezlerine kadar değişen ölçeklerde hizmet sunuyor.
Bulut'un gücü bulut tabanlı bir süper bilgisayar yaratmaktan web tabanlı e-postaya, hatta basit doküman depolama sistemlerine dönüştürülebilmesinde yatıyor. Google tek bir bulut kümesinde petabaytlarca Youtube videosu barındırabiliyor ve izlemeye sunabiliyor; tüm e-postalarınızı ve dosyalarınızı depolayabiliyor. Bulutun tüm bu özelliklerinden en çok bulut depolama üzerinde duracağız.
Depolama terabaytlar büyüklüğünde bellek ya da binlerce işlemci çekirdeği kadar çekici bir konu olmasa da bulutun büyüklüğünü belirleyebilme konusunda en önemli kriterlerden biri, özellikle de bant genişliği kullanımını işin içine kattığımızda. Toplam depolama hacminden yola çıkarak bulut depolama maliyetlerini de hesaplayabilmemiz mümkün. Böylece Google, Microsoft ve Dropbox gibi firmaların bulut depolama hizmetleri sunmak için yarışma sebebini de ortaya koyabiliriz.
NE DE ÇOK PETABAYT!
Google, Facebook, Amazon ve Microsoft gibi büyük şirketlerden nadiren gerçek rakamlar duyuruluyor. Ama web’de biraz araştırma yaparak yaklaşık da olsa bazı rakamlara ulaşabilmek mümkün:
Bu rakamlara biraz daha anlam kazandırabilmek için şöyle diyelim: Ortalama bir bilgisayarda 500GB, belki 1TB sabit disk kapasitesi vardır. Ve 1 petabayt 1024TB demek. Yani Microsoft ve Facebook veri merkezleri en azından 100.000 sabit diske ev sahipliği yapıyor demek oluyor. 18cm yüksekliğinde sunucu sıralarına – özel donanım üretmeden – 48 adet sabit disk sürücüsü sığdırılabilir. Ağ ekipmanının kaplayacağı alan da eklenince bir metrekare kadar alan kaplayan bir sunucu kabinine yaklaşık 400 sabit disk yerleştirilebilir. Bu rakam yüksek görünebilir, ama Google, Amazon, Facebook ve Microsoft'un sıklıkla 30.000 metrekarelik veri merkezleri kurduğunu da söylersek aslında hiç de yüksek değil.
HER DAKİKA 800.000 DOSYA KAYDEDİLİYOR
Bant genişliği söz konusu olduğunda bu büyük şirketlerin ağzı daha da sıkı. Geçtiğimiz yıl her beş dakika içinde 1 milyon dosyanın kaydedildiğini biliyoruz. Şimdi kullanıcı sayısının 4 misli katlandığı düşünülürse dakikada 800.000 dosya demektir. Dropbox'tan çok daha büyük olan Amazon S3 “saniyede 650.000 istek” karşılıyor.
Dropbox'ta depolanan ortalama dosya boyutunun 500KB olduğunu varsayarsak (fotoğraf, video ve doküman karışımı) bu durumda Dropbox dakikada 400.000MB (0,4TB) veri kaydediyor. Bir diğer deyişle saniyede 6,7GB (54Gbps). Dropbox'ın dakikada gönderdiği veri miktarı konusunda bir fikrimiz yok (yani insanların Dropbox'taki dosyalarını bilgisayarlarına indirme miktarı) ama büyük olasılıkla 10–20 Gbps aralığında.
Amazon S3 daha çok web siteleri için statik kaynakların depolanmasında kullanılıyor (resimler, biçim dosyaları, videolar gibi) bu nedenle büyük olasılıkla ortalama dosya boyutu Dropbox'tan daha küçük. Ortalama boyutu 100KB olarak varsayarsak saniyede 650.000 istek saniyede toplam 61GB veri transferi anlamına geliyor – başka bir ifadeyle 488Gbps. Bu rakam büyük bir porno sitesi konusunda yaptığımız tahmin olan 800 Gbps rakamına oldukça yakın. Yani toplam internet trafiğinin %2'si anlamına geliyor. Amazon gerçekten çok büyük!
Facebook ve Microsoft, her biri yaklaşık 100 – 300PB veri ile bant genişliği kullanımında Dropbox ve Amazon arasında bir yere denk geliyorlar. Firma başına yaklaşık 200 Gbps diyebiliriz. Ama bu kadar teori yeter! Biraz da gerçek rakamlar ve gerçek donanımlar hakkında konuşalım!
Backblaze oldukça küçük bir şirket ama bu gerçek rakamlar dahi oldukça etkileyici.
En baştan başlayalım: Backblaze toplam 32PB kullanıcı verisi barındırıyor. Çoğunluğu eski usül 3TB sabit disklerde. Yedeklilik için 15 disklik gruplar RAID 6 ile bağlanıyor. RAID 6 15 diskin her birinde 2 parite bloğu kullanıyor. 15 disklik bir grupta aynı anda 2 diskten fazlası bozulmadığı sürece RAID 6 veriyi korumak ve yeniden elde etmek için yeterli. Ve tabii ki sorunlu diskleri sağlamları ile değiştirmek Backblaze'de nöbetçi görevlinin en önemli işlerinden biri. Böylece yedeklilik en kısa zamanda eski performansına döndürülebiliyor.
Bacblaze her ay depolama kapasitesine 3PB ekliyor, bunu ise 135TB'lık “pod”lar ile yapıyor. Bir pod içine 45 sabit disk takılabilen 18cm yüksekliğinde özel tasarlanmış bir bilgisayar kasası. Ayda 3PB Backblaze'in sistemine her ay kabaca 22 pod eklemesi demek, yani neredeyse iki depolama kabini.
NEDEN VERİ MERKEZLERİ BU KADAR PAHALI
İşletim maliyetinin çoğunun podların maliyeti olduğunu düşünebilirsiniz (her biri 7.384$ değerinde) ama aslında donanım Backblaze'in dertlerinin en küçüklerinden: Elektrik gücü, veri merkezi alanı ve bant genişliği ise en pahalıları.
Kilowatt saati(kWh) 20cent civarında elektrik ile her bir pod ayda 100$ kadar elektrik harcıyor. Veri merkezlerinin elektrik tüketimi inanılmaz derecede yüksek. Bu nedenle birçok web şirketi veri merkezlerini Oregon gibi elektriğin daha ucuz olduğu yerlerde kuruyorlar. Backblaze sunucularını bir dış sağlayıcının veri merkezinde barındırıyor, yani kabinlerini koyduğu alan için de para ödemek durumunda, bu da pod başına 100$ gibi bir maliyet demek (kabin başına 1.000$) Backblaze toplamda 40 kabinde 300 poda sahip. Yani her ay elektrik için 30.000$ ve alan için de 40.000$ harcanıyor.
Ve tabii bir de bant genişliği var. Backblaze routerlarından içeriye 12Gbps (yaklaşık saniyede 1,5GB) ve dışarıya doğru da 500Mbps (saniyede 62,5MB) veri trafiği var. Bu orantısızlığın nedeni Backblaze’in bir yedekleme hizmeti oluşu. Ama 500Mbps bile müşterileri tarafında oldukça yüksek veri kaybı (yani dosyaların geri yüklenmesi) anlamına geliyor. Backblaze kullanıcıları günde 100 milyon kadar dosyayı sisteme yedekliyorlar, yani yılda 36,5 milyar dosya. Ve 2011 yılında kullanıcılar yedeklerinin geri yüklenmesi için de 600 milyon dosya kullandılar. Bu rakamın kaç bilgisayarın geri yüklenmesi anlamına geldiğini hesaplamak güç, ama kaba bir tahminle bilgisayar başına 5.000 dosya(Windows ve uygulama dosyaları hariç) düşünülürse 120.000 kullanıcı bilgisayarlarını Backblaze’de yedekledikleri için mutlu olmalılar.
İşi ilk kurdukları günlerde Backblaze Mbps başına ayda 30$ ödeme yapıyormuş. Şimdi bu rakam Mbps başına ayda 2$’a düşmüş, toplamda ayda 25.000$ yani. Backblaze diğer servis sağlayıcılardan daha düşük teklifler de almış ancak yine de firma kendi veri merkezini kurarsa en az seçenek olan o olacak.
BULUT DEPOLAMA: SIKI REKABET
Farketmişsinizdir bir süredir Microsoft, Google ve Dropbox ile diğer birçok şirket, bulut depolama çözümünüz olabilmek için birbirleriyle yarış halindeler. Backblaze limitsiz depolama için ayda 5$ fiyat biçiyor. Yani ayda 100.000$ işletim maliyeti ile (çalışanların ücretleri hesaba katılmadan üstelik) sırf masraflarını karşılayabilmek için 20.000 kullanıcıya ihtiyacı var. Backblaze kullanıcı sayısını vermese de, şirketin CEO’su firmanın kâr ettiğini söylüyor. Backblaze tam zamanlı 13 (evet 13!) çalışana sahip.
Göze batan diğer bir örnek ise Dropbox. 50GB depolama alanı için 100$ istiyor. Kendi donanımını kendi yöneten Backblaze’in aksine depolama alanı için Amazon S3 sistemini kullanan Dropbox, Amazon’a GB başına ayda 0.055$ ödüyor. Bu fiyat 5PB üstü veri depolayan müşterileri için Amazon’un standart fiyatı ve Dropbox 40PB civarı alan kullanıyor. Ortalama bir Dropbox kullanıcısı 50GB alanının 25GB’ını kullanıyor diye düşünürsek Dropbox Amazon’a ayda 1.38$ ödüyor, hizmetini ise 9$ - 10$ civarında sunuyor. Bu durumda Dropbox’a iyi para kalıyor diyebiliriz.
Microsoft SkyDrive, Google Drive ve Amazon S3 gibi kendi veri merkezlerini yöneten bulut depolama sağlayıcılarının kâr marjları Dropbox’tan açık farkla yüksek olacaktır.
Ancak asıl önemli nokta tüm bu hizmet sağlayıcılarının ücretsiz müşterilerinin para ödeyen kullanıcılarından daha fazla olması. 100 milyon kullanıcıya sahip Dropbox en büyük bulut depolama çözüm sağlayıcısı ancak bu kullanıcıların çoğu ücretsiz hesap sahibi.
YENİ PLATFORM SAVAŞI: BULUTLAR
Bulut depolama çözümleri konusunda bu ateşli savaşın en büyük nedeni stratejik üstünlük. Bulut sistemleri Google ve Microsoft için yeni savaş alanı. Windows 8 ile Live ID’nizle oturum açtığınızda tüm dosyalarınız ve ayarlarınız bulut ile senkronize olacak ve bu bilgilere hangi cihazınızı kullanırsanız kullanın erişebileceksiniz, hatta dosyalarınıza herhangi bir web tarayıcısından ulaşabileceksiniz. Chrome İşletim Sistemi tamamen web ve bulut tabanlı, Android’in her yeni sürümü gittikçe buluta daha bağımlı hale geliyor ve Google+ da işin içine girince Google’in tüm ürünlerini birbiri ile webde bağlantılı hale getirme stratejisi daha da net görülebiliyor.
En son noktada bu firmalar dosyalarınızın kontrolü için birbirleri ile savaşıyorlar. Kelime işlemci olarak Google Docs/Drive kullanıyorsanız Chrome ya da Android seçme eğiliminiz daha fazla olacak çünkü her ikisi de Google’ın bulutuna daha temelden bağlı. Ama SkyDrive ve Office Web Uygulamaları kullanıyorsanız Windows 8 ve Windows Phone 8 seçmeniz daha doğal. Bu anlamda tek başına çalışan Dropbox gibi bulut hizmet sağlayıcılarının geleceği konusunda çok da emin değiliz. Şayet Microsoft, Google ve Apple bulut yedekleme ve dosya paylaşımı işlemlerini işletim sisteminin içine gömebilirlerse Dropbox neye hizmet edebilecek ki?
Paylaş