Dün Avea’nın yeni logosu tanıtıldı ve şirketin web sitesinde yayımlandı. Görür görmez “bu tasarım hiç yabancı değil” düşüncesi geçti aklımdan. Zira Avea’nın yeni logosunun ikonu çok baskın ve her anlamda ayrışan bir tasarıma sahip.
İşte huzurlarınızda çok tartışmalı bir “esinlenme” durumu daha… Google’ın mobil ödeme servisi olan Wallet’ın logosuyla ilk görüşte tamamen aynı göründüğünü sanırım herkes kabul eder. Avea yönetimi bu durumdan haberdar mı yoksa tasarım ofisinin atlatması mı bilemiyorum ama bu kadarına “tesadüf” demek fazla iyimser olur.
Bildiğiniz gibi Gezi olaylarıyla birlikte, sosyal medyanın (ağırlıklı olarak elbette Twitter) etkisi çok konuşuldu. Bilgi paylaşımı ve iletişim için tüm dünyada özellikle böylesi toplumsal olaylarda etkin olarak kullanılan Twitter’ın yan etkileri de yok değil. Yerine göre büyük zararlara da yol açabilen sosyal medya yan etkileri özellikle hükümeti son derece rahatsız ediyor. Başbakan’ın “Twitter denen baş belası” sözleri de bu rahatsızlığın somut örneklerinden biri. Türkiye’de en fazla takip edilen Twitter kullanıcılarından biri olan ve internetin öneminin pek ala farkında olan Başbakan’ın bu çıkışı toplamda Twitter’ı değil, içinde oluşan hezeyanı işaret ediyordu elbette. Diğer türlü olsaydı Twitter’da bu denli etkin olmaz, savaş açmaya çalışırlardı. Fakat sosyal medya ile farklı ülkelerde devletlerin mücadele öyküleri şimdiye dek lehlerinde sonuçlar doğurmadı.
Sınırsız “özgürlük” herkesin canını yakabilir
Öyleyse yapılması gereken şey, sosyal medyayı yasaklamak veya önüne engeller koymak değil, bazı yasal tedbirler geliştirmek. Geleneksel medya için yılların getirdiği deneyimler neticesinde oluşturulmuş yerleşik kurallar var. Benim sorumlu yöneticisi olduğum dergilerde çıkacak hukuka aykırı bir içerikten direkt ben sorumluyum. Bu yayınların resmi işlemleri olmadan çıkması mümkün değil. Yayınlarımdan birinde bir sorun çıktığında devlet beni eliyle koymuş gibi bulur.
Fakat internette durum hiç böyle değil. Bir defa sosyal medyanın adındaki “medya”yı geleneksel medyayla bir tutmak büyük hata olur. Buradaki kuralları tutup sosyal medyada uygulamaya kalkarsanız ikinci gün takılıp kalırsınız. Twitter’dan hesap açan herkese kimlik bilgilerini doğrulatamayacağınız için, orada yazılı ismi baz alarak işlem yapmak da imkânsız.
Elbette hayatın her alanında olduğu gibi, internette de özgürlüklerden yanayım. Sınırsız bir özgürlükten kimse bahsedemez. İfade özgürlüğünün çerçevesi de belli. Bir kişi veya yayın sizin veya şirketiniz hakkında asılsın bir haber çıkartıp size doğrudan veya dolaylı biçimde zarar verdiğinde “İnsanlar özgür, her istediklerini yapabilirler” demeyeceğinizden eminim. Nefret söylemi, ayrımcılık, karalama kampanyaları, yalan haber, tehdit, şantaj, hakaret şiddete teşvik ve insanları galeyana getirici içerikler üretmek basılı yayınlarda nasıl cezai yaptırıma tabi tutuluyorsa; sosyal medyada da bu olmalı.
Bir sosyal medya faciası: Starbucks karalama kampanyası
Apple, San Srancisco'da düzenlediği Geliştiriciler Konferansı’nda, milyonlarca kullanıcının merakla beklediği yeni iOS’u ilk defa gösterdi. Şimdiye kadar ki en kapsamlı değişikliği sunan iOS 7, sonbaharda kullanıcılarla buluşacak.
Binlerce geliştiricinin katıldığı konferansta, şüphesi en ilgi çeken anons, iOS 7 oldu. iPhone, iPad ve iPod Touch için geliştirilen yeni iOS’un yanı sıra, Mac platformları için geliştirilen işletim sistemi OS X Mavericks, Yeni MacBook Air ve iTunes Radio da tanıtıldı.
iOS 7’yi şu anda sadece geliştiriciler kullanabiliyor. Elbette bendeniz bir gün dahi bekleyemediğim için, işletim sistemi anons edilir edilmez iOS 7’nin geliştirici sürümünü iPhone’uma yükledim. 2 gündür kullanıyorum ve genel olarak son derece memnun olduğumu söylemeliyim.
Daha verimli yeni bir araba almak yerine bir süre daha eski arabanızı kullanmak, daha az karbon ayak izi bırakmanızı sağlıyor.
Eski bir arabanın verim kaybının üretim ve karbon kullanımı harcamalarını aşması için on yıl kadar süre geçmesi gerekiyor.
Dizel motorlu bir PC kullanmıyorsanız bilgisayarınızın ömrü boyunca ortalama bir otomobil kadar karbon ürettiğini söylemek zor.
Toplumsal hareketliliklerin yoğun olduğu dönemler, “acaba” sorusunun kulaktan kulağa yayılırken “olmuş”a çok rahat dolaşmasına ortam sağlıyor. Gezi Parkı ve Taksim bölgesindeki yoğunlaşma sonrasında yaşanan iletişim sorunları için de “jammer cihazlarıyla interneti kestiler” gibi bir söylenti yayıldı. İnternetin aşırı derecede yavaşlaması da “devlet interneti komple yasaklamak yerine vanayı kısabildiği kadar kıstı” gibi testpitlerin yaygın biçimde paylaşılmasına sebep oldu. Peki bunlarda doğruluk payı var mı?
Jammer işi karışık
“Jammer” adlı cihazlar bilindiği gibi güvenlik amaçlı olarak sıklıkla kullanılıyor. Kablosuz alıcı-vericiler arasındaki sinyalleri boğmaya yarayan bu cihazların farklı türleri bulunuyor. Genelde devlet yöneticilerinin güvenliği için kullanılsa da 800 dolardan fiyatlarla piyasada bulmak imkânsız değil. Küçük bir arama yaparak internette çok ayrıntılı bilgi bulabilirsiniz.
Sosyal medyayı iletişim ve ortak hareket etmek için kullanma sırası Türkiye’ye geldi. İstanbul’da başlayıp tüm Türkiye’ye yayılan, hatta ülke sınırlarını aşıp dünyanın dört bir yanında dile getirilen tepkinin yayıldığı neredeyse tek kanal internet oldu. Özellikle Facebook ve Twitter’ı müthiş biçimde kullanan milyonlarca insan, en hızlı haber kaynağı oldular.
Eh, özellikle böyle zamanlarda yükselen asparagas da eksik olmadı. Bazısı maksatlı çıkarılmış yalan-yanlış haberler de çok hızlı yayılıyor sosyal medyada. Daha önce de pek çok defa yazılıp çizildiği gibi, bilhassa sosyal medyada bir haberi duyduktan sonra onu yaymadan önce emin olmak gerekiyor. Bunu söylediğime bakmayın, ben de çoğu insan gibi bu hataya düştüm birkaç defa.
Son yaşananlar, internetin önemini ve özgür bir gelecek için bu iletişim ağına ne denli muhtaç olduğumuzu bir kez daha gösterdi.
Twitter ve Facebook’ta milyonlarca insan tepkisini paylaştı, bilgi verdi, bilgi aldı. Elbette çoğu insan için ilk deneyimler olduğu için hata oranı yüksekti. Bundan böyle herkesin daha temkinli olacağından eminim. 3G’nin çalışmadığı yerlerde kablosuz ağlardan bağlanılması için sıcak bölgelerdeki mekanlar ve evlerde bulunan modemlerin şifrelerini kaldırmak en güzel dayanışmak örneklerinden biriydi.
Oyun anlayışında böylesine köklü bir değişimi masaüstü bilgisayarlarda öngörmesem bile, gündelik ve eğlencelik diyebileceğimiz tarzda dokunmatik oyunlara erişebilmek, her kullanıcı için gayet güzel olacak. Daha güzeliyse piyasada satılmakta olan, dokunmatik teknolojiyi destekleyen bu oyunlardan birkaçını deneyebilmiş olmamız.
Dokunmatik teknolojiyi kullanan oyunların büyük bir bölümü “sağlam oyuncu” kitlesinin hiç ilgilenmediği, hatta nefret ettiği diyebileceğimiz gündelik oyunlardan oluşuyor. İşi sayıya döktüğümüzde, Angry Birds’ü indirmiş 1 milyara yakın insan görüyoruz. Sanırız bu rakam, “gündelik oyunlar” dediğimiz alanın hiç de küçümsenmeyecek bir pazar olduğunu göstermeye yetecektir. Basit fare hareketleriyle veya birkaç dokunuşla oynanabilen Flash tabanlı tarayıcı oyunları, dokunmatik ekranlı masaüstü bilgisayarlarda da kusursuz şekilde çalışıyor.
Gündelik oyunların en ünlüsünün Angry Birds olduğunu belirtmiştim. Bu oyun, mobil cihazlar haricinde chrome.angrybirds.com adresinde web tarayıcısı üzerinden çevrimiçi şekilde ücretsiz olarak oynanabiliyor. Hatta dokunmatik ekranlı masaüstü bilgisayarlarda, büyük ekran sayesinde, akıllı telefon ve tabletlerdekine göre daha eğlenceli oluyor.
İnternet günümüzde artık elektrik ve su kadar doğal bir ihtiyaç halini aldı.İş veya gezi amacıyla sık sık seyahat ediyorum. Bu seyahatler sayesinde otel uzmanı olduğumu söyleyebilirim. Merkeze yakın, temiz ve güvenli olması en temel kriterler benim için. Bir de internet bağlantısı!
Özellikle yurt dışında çoğu kullanıcı için kablosuz internet bulup bilgisayar, tablet veya akıllı telefonla bağlanmak büyük bir gereklilik. Çevrimiçi olmadan duramayan herkes gibi ben de önce iner inmez havaalanında bir w-fi erişimi arıyorum. Sonrasında kaldığım otelde, yemek yediğim restoranda, kahve içtiğim kafede veya yolda herhangi bir yerde ücretsiz bağlantı peşinde koşuyorum. “Beleş wi-fi buldun bağlan, dayak buldun kaç” temel prensibim. Bu kadar vahim bir gereklilik hâlini almışken, mobil şebeke haricinde kablosuz internetin yaygın olarak sunulmaması büyük dert. Gerçi son aylarda operatörlerin yurt dışı için cazip internet ve konuşma paketleri çıkarmaları büyük rahatlık getirdi.
Uzun süredir soruyorum aslında; otellerde internet bağlantısı için neden ek bir ücret talep edilir? Elektrik, su veya ısınma için otel yönetimi müşterilerinden ek bir ücret talep etmiyorlar. İnternet neden bu sınıfa girmiyor? Şimdiye dek çok az otelde internet bağlantısının oda ücretine dâhil olduğunu gördüm. Özellikle küçük oteller bu konuda şaşırtıcı biçimde iyi niyetli ve herhangi bir ek ücret istemeden bağlantı sunuyorlar. 5 yıldızlı otellerde ise bir hayli yüksek fiyatlarda internet bağlantısı sunuluyor. Küçük otellerin müşteri çekmek için interneti promosyon olarak görmesini anlıyorum ama büyük otellere 15-20 doların peşine düşmek yakışıyor mu?