Paylaş
Hükümet destek verirse 1,5 yıl sonra sizi yerin altında taşıyacağım!” Aşağı yukarı bu anlama gelen sözleri de benim gibi tüm Başkentlileri pek sevindirdi. Eh ne de olsa 16 yıldır böylesine bir müjdeli haberi bekliyorduk. Benzer cümleyi en son Murat Karayalçın’dan duymuş ve Türkiye’nin gelişmiş ilk metrosu ile raylı sistemi faaliyete geçmişti. Sonrası ise malum; Ankara’nın bir çok ana arterinde metro çalışması başlamış ama çukurlar, tüneller kazıldığıyla kalmıştı. Yıllardır da ne bir ray döşeniyordu, ne de vagon siparişi veriliyordu.
İşte o gün Gökçek, Kızılay- Söğütözü arasındaki 4,5 kilometrelik tünel işinin sonlandığı müjdesini verdi. Ayrıca metronun faaliyete geçebileceği tarihi de. Yalnız, bir şartı vardı. O da, ne alakası varsa, Enerji Bakanlığı’nın işin geri kalan parası 1,2 milyar doları üstlenmesi. Belediyenin internet sitesinde halen duran bu açıklamasını sonra düzeltip, “Yanlışlıkla Ulaştırma Bakanlığı diyeceğime Enerji Bakanlığı’nı telaffuz ettim” dese de, ihaleyi hükümete yıkmak istiyordu. Bu sözüyle beraber bir anda hevesim kursağımda kaldı. Zira 29 Mart seçimlerinden önce ve sonra söylenenler aklıma geliverdi.
Ankara’daki metro çalışmalarında bir arpa boyu yol gidemeyen Gökçek’in seyir defterine göz gezdiren Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 29 Mart seçimlerinden önce bu durumun farkına varıp, oy kaybını önlemek için metronun Ulaştırma Bakanlığı tarafından tamamlanacağını söylemişti. Doğrusu bu sözler de, Melih Gökçek’in seçimleri kazanması için önemli bir vaat olmuştu. Ancak Gökçek, tekrar koltuğa oturunca vaatler rafa kalkmış ve Türkiye Büyük Millet Meclis’indeki komisyon görüşmelerinde metronun Ulaştırma Bakanlığı tarafından yapılmasını da öngören kanun çıkarılmamıştı. Melih Bey de, “Bizim belediyenin kendi imkânlarıyla bunu yapma şansı yok” diyerek, işi inşallaha maşallaha bırakmıştı.
TÜNELİN UCU GİBİ PARANIN UCU DA GÖRÜNSE!
Aslında Kızılay- Söğütözü tünelinin tamamlanmasında değişen bir şey yoktu. Zira bir metro projesi için en az maliyetli işin tünel kazmak olduğunu, esas paranın içindeki hatlar, elektromekanik düzenek ve vagonlara gittiğini herkes biliyordu. Madem hükümet de bu konuyu duymazlıktan geliyorsa, Gökçek’in müjdeli haber verir gibi şov yapması nedendi? Cevabı çok basit: “Bu işi benim yapmam imkânsız… Bakanlık, bir el atsa da Ankaralılara karşı mahçup çıkmasam.”
Ancak benim esas değinmek istediğim konu, Melih Bey’in 4,5 kilometrelik yolu tamamlamak için bakanlıktan 1,2 milyar dolar para istemesiydi. Hâlbuki belediyenin borçları için kendinden önceki yönetimi nasıl suçluyordu? Bu borç, Karayalçın’ın metro ve hafif raylı sistem için yaptığı anlaşmalardan dolayı sırtımıza 1 milyar dolar olarak yüklendi. Kimsenin aklına da Karayalçın döneminde imzalanan her iki projenin hat uzunluğu ve maliyet hesapları gelmiyordu. Kentin doğu ve batı yakasını birbirine bağlayan Hafif Raylı Taşım Sistemi 1996 yılında tamamlandığında 8,7 kilometrelik güzergâhı ve 11 tane istasyonu vardı. Yapımına 1 Nisan 1993 yalında başlanan Ankara Metrosu ise 1997 tarihinde işletmeye açılırken 14,6 kilometre uzunlukta çift hatlı ağır raylı sistemden ve 12 yolcu istasyonuyla bir depodan oluşuyordu. Melih Bey’in dediğine göre de bu iki iş için harcanan para belediyenin sırtına 1 milyar dolarlık bir yük getiriyordu. Gerçi, Karayalçın’a projelendirmek, finansman sağlamak ve inşaata başlamak, buna karşın Gökçek’e de hazırdaki parayı harcamak ve kurdele kesmek nasip olmuştu, ama neyse!..
YA HESAP BİLMİYOR YA DA GÖZÜ RAKAMLARI SEÇMİYOR
Şimdi gelelim 4,5 kilometrelik Kızılay- Sögütözü metrosunu bitirmek için Gökçek’in bakanlıktan istediği paraya. Tam tamına 1,2 milyar dolar. Daha önce tamamlanmış her iki projenin uzunluğu ise 23,3 kilometre, Gökçek’in tamamlamak istediği hattın uzunluğu 4,5 kilometre. (Medyaya yaptığı açıklamalarından benim anladığım; bu 4,5 kilometrelik bölümü söylüyor) Hadi, bu hattı 13,1 kilometre daha uzattığını ve iyi niyetli bir tahminle, Çayyolu’na kadar ulaştırırken geri kalan masrafı da bakanlıktan koparmaya çalıştığını düşünelim... İyi niyetli tahminle diyorum, zira tüneldeki konuşmasında Sögütözü- Çayyolu güzergahını, Batıkent, Keçiören gibi üç projeden sonra ele alacağını söylüyordu. Yine de fazla bir maliyet değil mi? O zaman “Karayalçın’ın günahını almışsın, senin maliyetin daha fazla” diye sormazlar mı adama? Kaldı ki, Meclis’de verilen bir soru önergesine cevap olarak Kızılay- Çayyolu metrosu 90 milyon dolara çıkar diyen de Gökçek’in ta kendisi. O halde bu 1,2 milyar dolar nereden çıktı?
İnanın, ben de tüm Ankaralılar gibi bu metro projelerinin tamamlanmasını çok istiyorum. Ancak eminim ki, gelecek seçimlerde de ana konumuz metro olacak ve Melih Bey biraz daha uzayan tünelleri gösterip, “Tünelin ucu göründü, inşallah bu dönem rayları döşeyip metroyu halkın kullanımına açarız” diyecek. Ancak başka bir şeye daha eminim ki, bu kez onu Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın desteği bile kurtaramayacak. Artık desteklediğini de düşünmüyorum ya!
Bir konuya daha açıklık getireyim; Bu yazıyı Murat Karayalçın’ı övmek için kaleme almadığımı filan düşünmeyin. Onun da birçok hatası var ki, en sonuncusu CHP’den adaylığını koyup, Gökçek’in karşısına çıkmak. Keşke Başkentliler ismi yıpranmış iki kişiden birini seçmek zorunda kalmasaydı. Neyse, niyetim, sadece geçmişi karalayıp, lafla peynir gemisi yürütmeye çalışan, şehrin gerçek ihtiyaçlarını rafa kaldırıp, hesapsız kitapsız çözümler üreten zihniyeti gözler önüne sermekti.
GÖKÇEK BAGİSİYLE EN SON NEREDE GÖRÜLDÜ?
Bu arada Melih Gökçek’in Kızılay’dan başlayıp, Söğütözü’nde biten tüneli için bir hatırlatmam daha olacak. Son zamanlarda kendisini “Bagi” de denilen golf arabalarının direksiyonunda sık sık görür oldum. Bir bakıyorsunuz Cumhurbaşkanı Gül’le beraber Gençlik Parkı’nda geziyor, bir bakıyorsunuz metro tünelinin içinde tur atıyor. İçimden, bizim başkan golf’e mi merak sardı diye geçirdim. Hani aracın arkasında golf sopası ve çantasını görsem, “Tamamdır” diyeceğim ama..! Peki, Gökçek, bu golf arabasının üzerinde en son nerede görüldü?
Cevap: Tabi ki, köstebek marifetiyle kazısı biten tünelin ucunda…
Peki, Kızılay’dan başlayan bu tünel nerede son buluyor?
Cevap: Söğütözü’nde. Yani Armada Alışveriş Merkezi’nin hemen karşısındaki demir yığının yakınında…
İşte bu demir yığını dediğim yer Melih Gökçek’in bir diğer yumuşak noktası. Sen, çuvalla para harcayıp, bölgenin kalbine zevksizlik örneği bir inşaat yap ve ‘Başım belaya girecek’ diye bitirmeye cesaret edemeyip, kaderine terk et. Zaten bitirecek para ve yasal zemin de yok ya! Beyefendinin bu hilkat garibesi binayı yıkacağına ne yapmak istediğine gelirsek... Sözüm ona alışveriş ve kongre merkezi olması için tasarlanan bu binayı 70 milyon dolar veren bir kişi, ya da kuruma satmak istiyormuş. Anlayacağınız yaparken değil, satarken Başkentlileri düşünmeye başlamış. Tıpkı Konya Yolu üzerinde yaptırdığı villalar gibi.
VİLLALAR ETKİN PİŞMANLIKTAN YARARLANABİLİR Mİ?
Biliyorsunuz Ankara’nın Gölbaşı ile birleştiği yol üzerinde ne idüğü belirsiz 10 tane villa var. Kimse, etrafında herhangi bir yerleşim alanı olmayan ve sırtını ormanlık alana dayamış bu villaların ne işe yarayacağını bilmiyor. Bazıları, faaliyetteki hemşehri derneklerine verileceğini ve turistik eşya da satan restoranlar olacağını söylüyor, bazıları da belediyeye gelir getirecek sosyal tesis. Ama ortada ne müteahhidi var, ne de bilgi veren belediye yetkilisi. Anlayacağınız bizim paralar Gökçek’in hesapsız kitapsız yatırımlarından birine daha kurban gitmiş durumda. Bu arada Bahçelievler’deki milyonlarca dolar’a maledilip, kaderine terk edilen Gökkuşağı yatırımına da değinmedim.
Biz dönelim Söğütözü’ndeki tünelin ucuna. Sanıyorum, Melih Bey’in, golf arabasıyla yerin üstüne çıkmasıyla, geri vitese takıp, kazdırdığı çukura geri dönmesi bir olmuştur. Bence, bu yığını da ‘gelin ray döşeyip tren istasyonu yapın’ diye Ulaştırma Bakanlığı’na, ya da ‘elektrik direğine dönüştürürsünüz’ diye Enerji Bakanlığı’na devredebilir. Zira orada boşa harcanan demir ve çelik en çok TCDD ve Elektrik İdaresi’nin işine yarar.
Hükümet, Ankara Belediyesi için de bir açılım yaparsa iyi olacak. O zaman Melih Bey ‘etkin pişmanlık’tan faydalanırken, biz de ‘Son pişmanlık’ psikolojisinden kurtulmuş olacağız. Aklıma Nilüfer’in sözlerini yazdığı, Nikorloos Karvelas’ın müziğini yaptığı, Asya, Duman ve Müslüm Gürses’in de yorumladığı o ünlü şarkı geldi. “Son pişmanlık neye yarar? Her şeyin bedeli var, olmadı yar…”
Paylaş