Ödüllü Ankara nasıl oluyor da Avrupa 54’üncüsü seçiliyor
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Gelişmiş ulaşım sistemleri çağdaş ve modern şehirlerin vazgeçilmezleri arasında.
Dahası, uzmanlarca yaşam kalitesini etkileyen unsurlardan biri olarak görülüyor. Zira kentlerdeki yaşam, hareketli bir hayatı ve sıkça yer değiştirmeyi gerektiriyor. Ankara gibi ulaşım alt yapılarının yetersiz olduğu yerleşimlerde ise kent yaşamı zorlaşıyor, içinde yaşayan vatandaşlar temel hizmetlerden yoksun kalıyor. Geçenlerde elime, The Gallup Organisation tarafından yapılan bir araştırma geçti. Avrupa kentleri için toplu taşıma memnuniyetinin de sorgulandığı araştırma kapsamında Ankara bu kategoride 75 Avrupa kenti arasından 54. sırada yer almış. Hani Avrupa ödülleri filan aldık ya! Onun için kendimize ancak 54’üncü sırada yer bulabilmişiz. Araştırmaya göre, Ankara’da toplu taşıma araçları, ulaşım türleri arasında yüzde 69’luk paya sahip. İstanbul gibi binbir sorunla boğuşan bir metropolde bile toplu taşıma araçlarının toplam taşıma içindeki payı yüzde 70 çıkmış. Bu konuda varın Başkentin gelişmişliğini siz hesap edin! Ankara’da toplu taşımada en yüksek pay, yani en fazla kullanılan araç yüzde 23 ile EGO otobüsleri. Onu yüzde 22 ile minibüs ve dolmuşlar takip ediyor. Servis araçlarının taşımadaki payı ise yüzde 12... Diğer ilginç bir veri ise Ankara’da özel taşımanın ve özellikle otomobil ulaşımının ulaşımdaki payının yüksekliği. ARAÇ SAYISI TÜRKİYE ORTALAMASININ ÇOK ÜSTÜNDE Çağdaş ülkeler kentlerde bulunan otomobilleri altyapıyı verimsiz kullanan düşük kapasiteli ulaşım türü olarak görür ve kent merkezlerini otomobil ulaşımına yasaklar. Ankara’da ise yıllara göre artan otomobil sahipliği eğilimi bu yaklaşımın tersine otomobilin ulaşımdaki payının arttığını ve daha da artacağını gösteriyor. 2010 yılı baz alınırsa Türkiye’deki otomobillerin yüzde 12,5’i Ankara’da bulunuyor. Ankara, bin kişi başına düşen 191 otomobil sayısıyla Türkiye’de en fazla otomobil sahipliğinin olduğu şehir. Bu rakamla da Türkiye ortalamasının çok üstüne çıkıyor. Bu arada Başkentteki raylı sistemler toplu taşıma türleri arasında yüzde 11,6’lık bir paya sahip. Sadece yüzde 1’lik paya sahip banliyö trenlerini kapsam dışında tutarsak geri kalan oran metro ve hafif raylı sisteme ait. 2011 yılında Ankaray’da 35 milyon, Ankaray Metrosu’nda yaklaşık 57 milyon yolcu taşınmış. BÖYLE DEVAM EDERSE SORUNLAR DAHA DA ARTAR Peki, bu rakamları niye mi veriyorum? Toplu taşım yatırımlarında olduğumuz yerde saymamız, çare olarak görülen alt-üst geçitler ve otobana dönüşmüş yollar sayesinde sorunumuz gitgide büyüyor da ondan. Şehirdeki otomobil sayısını artış hızı ise durmadan tepe noktalara ulaşıyor. Bu negatif durumda Ankaralıların şehir içi ulaşımını zorlaştırıyor, kentin yaşam kalitesini tehdit ediyor. Her geçen gün yeni yerleşim yerleri kente ilave olurken, paralelinde nüfus artarken, metro yatırımlarında bir arpa boyu yol alamayan Büyükşehir Belediyesi sayesinde ulaşım sorunu içinden çıkılamaz hal alıyor. Zaten iktidarı elinde bulunduran hükümet de bu hatanın farkına varmış olacak ki, metro yatırımlarını üstlenmeye, banliyö hattını yenilemeye başladı. Ulaştırma Bakanlığı şimdilerde bir yandan kent içi raylı toplu taşıma sisteminin geliştirilmesi için mevcut sisteme ilave olarak Batıkent- Sincan- Törekent, Kızılay- Çayyolu ve Tandoğan-Keçiören arasında yeni projeleri üstlendi, hem de banliyösünü iyileştirerek metro standartlarında işletmecilik yapılması için kolları sıvadı. BAŞKENTRAY Projesi kapsamında yeni yol ilaveleri ile banliyö hattını, şehirlerarası hattından ayırıyor, bütün istasyon, peron, alt ve üst geçitler ile diğer tesislerin yenilenmesi çalışmasını yapıyor. Devam eden projelerin tamamlanması halinde bu ulaşım türünün sağlamış olduğu hız ve erişilebilirlik avantajlarından vatandaşların büyük çoğunluğu yararlanabilecek. GÖKÇEK’İ SATIRLARA TAŞIMAK FARZ OLDU Şimdiye kadar kayak merkezlerine doğru seyahat edenlere çok üzülürdüm. Kardan beyaza bürünmüş pistler üzerinde kayacağım diye o kadar yolu git, sıkış tıkış otellerde yer bulma telaşına gir, üstüne de bilmem kaç bin lira para öde. Halbuki Ankara’dan ayrılmasalar hem paraları ceplerinde kalacak, hem sıcak yuvalarından ayrılmamış olacaklar, hem de kayma zevklerini istedikleri gibi tatmin edeceklerdi. Zira her şiddetli kar yağışı ardından belediyeler bu hizmetleri bedava yerine getirip, Başkentlileri kaymaya mecbur bırakıyorlardı. Her kar yağışında yolda kalan araçlar, bata çıka yürüyen yayalar makus talihimiz gibiydi. Bu yıl ise beyaz örtünün tüm Ankara’yı kapladığı günlerde dikkat ettim, o görüntülerden eser kalmamış. Açıkçası Büyükşehir Belediyesi geçmişten ders çıkarıp, iyi hizmet vermeye başlamış. Eh, Melih Gökçek’in hep yanlışını aktaracak değiliz ya, bu yıl da karla mücadeleden alnının akıyla çıktığını satırlara taşımamız farz oldu. Demek ki isteyince doğru dürüst belediyecilik yapılabiliyormuş. Ayrıca Ankara Valiliği İl Özel İdaresi’nin çok sayıdaki iş makinesi ve personelle yaptığı kar mücadelesi de takdire şayan. 86 YAŞINDAKİ İHTİYAR DELİKANLININ ESERİ Geçen hafta, Ankara’da kendine zemin bulamayan kar’ın yokluğundan olsa gerek, Türkiye’nin en gözde kayak merkezlerinden biri olan Kartalkaya gittim. Malumunuz bu doğa harikası bölge, tam bir kayak ve snowboard merkezi. Kartalkaya Batı Karadeniz bölgesinde, Bolu ilinin güneydoğusunda, Köroğlu Dağları üzerinde yer alıyor. Kayak Merkezi ve çevresi çam ormanlarıyla kaplı ki, her mevsimi ayrı bir güzellikte... Ankara’dan en fazla iki saatlik mesafedeki bu merkeze kaymak için gitmeniz de şart değil. Pek ala leziz yemekler, seyri doyumsuz manzara ve karlar üzerinde yuvarlanmak için de gidebilirsiniz. Turla gitmeyip özel otomobillerinizle gidecekseniz de yapmanız gereken aracınızda kar lastiği ya da zincir bulundurmak. ANZER BALI’NA NİYET KAYAK MERKEZİNE KISMET Şimdi size enine boyuna Kartalkaya’nın coğrafik yapısını ve tesislerini anlatmayacağım. Yerine, bu kayak merkezini bu günkü haline getiren, 86 yaşındaki bir ihtiyar delikanlıdan bahsedeceğim. Gerçekten de delikanlı sözcüğü Mazhar Murtezaoğlu için hiç de abartılı değil. 34 yıl önce buraya ilk tesisi kondururken heyecanı ne ise, bugün de aynı hevesle durmadan, dinlenmeden çalışıyor. Bütün bir kışı 34 yıl önce yaptığı Kartal Otel ve 15 yıl önce açtığı Grand Kartal’ın başında geçiriyor. Gereğinde snowtrack’a biniyor, gereğinde yol açma çalışmalarına katılıyor. Kısacası Mazhar Murtezaoğlu, kelimenin tam anlamıyla, kendi elleriyle kurduğu Kartalkaya’nın yaşaması ve gelişmesi için var gücüyle çalışıyor. Mazhar Bey için bu sevda tam 52 yıl önce başlamış. Aslen Rizeli olan işadamının yolu, Orman Mühendisliği yaptığı sıralarda düşmüş Bolu’ya. 52 yıl önce geldiği Bolu’dan bir daha kopamamış. Aslında ilk işi Rize’nin o meşhur Anzer Balı’nı tanıtmak ve pazarlamak olmuş. Yaptığı çalışmalar ve getirdiği yeni teknikler sayesinde, balı tüm Türkiye’ye ve ABD’ye tanıtma fırsatı bulmuş. Hatta 1960 yılında, dönemin Orman Bakanı onu ABD’ye balın tanıtımı için göndermek bile istemiş. 27 Mayıs günü tam uçağa binecekken, ihtilal olmuş. DP’li olduğu için de memuriyetten atılması gecikmemiş. O sıralar amcaları Bolu Dağı Yolu’nu yapıyorlarmış. Mazhar Bey onlarla çalışmaya başlamış. Bu arada da kış turizmine merak sarmış. Uludağ’ı araştırmış. Bakmış, tesisler çok kötü ama ilgi büyük; “Ben de bari Bolu’da böyle bir tesis açayım” demiş. Avusturyalılarla bağlantı kurmuş. Onlar da bu iş için, şimdiki Kartalkaya’nın olduğu yeri uygun bulmuşlar. KLASİK YAYLA EVİNE MODERN YORUM Kartalkaya’yı turizmin hizmetine sokarken çok zor günler geçirmiş. Yol yok, su yok, kanalizasyon yok, kısacası yoklar diyarı gibi. Hepsini tek başına kurmuş. Sonrası bugünün önemli turizm destinasyonu Kartalkaya meydana gelmiş. Onun Kartal ve Grand Kartal otellerini sırasıyla Doruk Kaya, Golden Key, Kaya Palazzo gibi büyük yatırımlar takip etti. Açıkcası Mazhar Bey’in otellerini görmüşlüğüm ve günü birlik ziyaret etmişliğim var ama hiç birinde konaklamışlığım yok. Hatta kendisiyle birebir tanışmışlığım da yok ama Kartalkaya ile özleşen adından bahsetmeden geçmek istemedim. Bu yılda daha önceki iki yıl gibi Golden Key Otel’de konakladım. Kırmızı rengin hakim olduğu Golden Key Otel’in binasının mimarisi ve içerisinin dekoru çok hoşuma gidiyor. Otelin projesi klasik yayla evi ve lodge tipolojilerinin modern bir yorumu olarak tasarlanmış. Her gidişimde 43 farklı büyüklükte ve özelikte odalardan bir diğerini tercih ediyorum. Çünkü her bir oda diğerinden farklı ve aksesuarlar ile mobilyalardaki ince zevk her birine farklı yansımış. Tabii otelin güzel dizaynına başarılı işletmecilik anlayışının da eklenmesi, üstüne mükemmel SPA merkezinin ilave olması tercih nedenlerimi arttırıyor. Otel biraz pahallı ama tavsiyem, günü birlik de olsa Kartalkaya’ya, özellikle de Golden Kay Otel’e gidip, en azından güzel bir yemek yemeniz. Sıcak ya da soğuk bir şeyler içmeniz bile yeterli. Tabii kış sporlarına meraklılar için oluşturulan pistler ve telesiyejler de bir harika.