Bİrazdan aktaracaklarım sadece bir otel inşaatının öyküsü değil, Türkiye’nin yakın tarihini de anlatıyor. Kimler yok ki bu hikâyede; Kenan Evren, Turgut Özal, Erdal İnönü, Tansu Çiller ve Deniz Baykal sadece birkaçı. Üstelik darbe sonrası yaşananları ve kaybolan yılları da içeriyor. Sözü uzatmadan konuya girelim...
‘Darbeciler yargılansın’ düşüncesinin, akılların ucundan bile geçemediği yıllardı. Tank ve askerlerin kışlaya geri dönmeye başladığı süreçti. Tam tamına 26 yıl önceydi. Ülke, Orgeneral Kenan Evren’in emirleriyle idare ediliyordu. Her şey onun iki dudağının arasındaydı. Ülkeyi dizayn ettikten birkaç yıl sonra, Ankara’nın güzel ve büyük bir otele ihtiyacı olduğuna kanaat getirdi. Ankaralıların ‘vinçli otel’ dediği ve 26 yıldır tamamlanamayan otelin hikayesi de böylece başladı. Mutlaka dikkatinizi çekmiştir. Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nün hemen yanıbaşında bir otel inşaatı halen devam ediyor. Kayserili ünlü iş adamı Ahmet Hattat’a ait bu otelin ne zaman biteceği ise meçhul. Üstelik inşaatın 26 yıldır sürmesi de şehir efsanelerini beraberinde getiriyor. Hele üzerinde hiçbir iş yapmadan yıllarca duran vinç espri konusu olmuş durumda. “Unuttu da Vinci” tanımlaması ise buradan doğuyor. Bilindiği üzere 16. yüzyılda yaşayan İtalyan fizikçi, astronom ve yazar Leonardo Da Vinci, modern mekaniğin kurucularındandı. Fizik kanunlarını açıklamak için matematiğin kullanılmasında büyük rol oynamıştı. Ancak, Hattat’ın otelinin üzerinde duran vinç gösteriyor ki aradan geçen bunca asra rağmen Leonardo da Vinci halen anlaşılamamış. Peki, bu vinç hakikaten de tepede unutuldu mu? Bu ve benzeri soruların yanıtlarını öğrenmek için kolları sıvadım ve otelin ilginç öyküsünü Ahmet Hattat’la da konuşarak yazmaya karar verdim. İşte size doyurucu ve ilginç bir Türkiye hikayesi... 26 YILDIR BİTMEYEN OTEL’İN İLGİNÇ HİKAYESİ 12 Eylül darbesinin üzerinden birkaç yıl geçmiştir ki, darbenin baş mimarı Kenan Evren, Ankara’ya beş yıldızlı yeni bir otel yapılmasını ister. O esnada da Başkentin zengin ailelerinden Hattat’ların göz önündeki ismi Ahmet Hattat aklına gelir. Trabzon’da yedek subay olarak vatani görevini yapan Ahmet Bey, alelacele Cumhurbaşkanlığı Köşkü’ne çağrılır ve bizzat Kenan Evren fikrini açıklar. Evren’in yanında dönemin başbakanı, bayındırlık bakanı ve Ankara Belediye Başkanı “Atom karınca” lakaplı Önder Paşa vardır. Aslında Kenan Paşa, otelin yerini de belirlemiştir. Yani otelin şimdi ki konumunu... Evet, arazi Ahmet Hattat’ındır ve teklifi hiç itirazsız kabul eder. Kenan Evren’in başka direktifleri de vardır ki Başbakan Bülent Ulusu’ya dönerek, Ahmet Hattat’ın anlatımıyla şunları der: “Sayın Ulusu Paşam, bir kanun çıkartın, o arazinin tamamını, etrafındaki 19 ev de dahil, Ahmet komutanıma teslim edin. Hiçbir bürokratik engelle karşılaşmasın. Bu otel buraya yapılsın. En ufak bir sorun istemiyorum.” OTEL EMRİ DEĞİL 17 BİNA ONA EYVAH DEDİRTTİ Tarih 1984 yılını göstermektedir. Köşk’teki görüşmeden bir hafta sonra kanun çıkar. Ahmet Hattat ilk etapta ‘Eyvah’ der... Zira 17 tane binayı teslim alacak ve onlarca insan evsiz kalacaktır. Dahası da vardır. İlerleyen süreçte mağdur duruma düşecek bu insanlar mahkemeye gideceklerdir. Sonuçta Ahmet Hattat çevredeki evlerin yıkılmasını istemez ve tam ortalarında bulunan 12 Bin metrekarelik arazisinin bu iş için yeterli olduğuna karar verir. Bu fikrini de Evren’e kabul ettirir. Elinde fazla nakdi olmamasına rağmen kazı işlerine gecikmeden başlar. O sıralar bir aile şirketi olan Hema Dişli’nin yüzde 51 hissesi Ahmet Bey’in elindedir. Abisi Emin Hattat ile yollarını ayırırlar ve hissesine karşılık 40 milyon dolar tutarındaki senedi alır. Otelin yapımı için Turizm Bakanlığı’na kredi başvurusunda bulunmayı da ihmal etmez. Ancak hiç beklemediği bir durumla karşılaşır. Başbakan Turgut Özal’ın desteğine, O zaman ki Turizm Bakanı Mükerrem Taşçıoğlu’nun oluruna rağmen kredisi bir türlü çıkmaz. Ağabeyi Emin Hattat da ödemeleri geciktirmektedir. Otel inşaatı çukur kazıldığıyla kalır. HALK PARTİSİ’NİN OTELİNDEN İLK MALL FİKRİNE! Bu bekleme esnasında Ankara’nın ihtiyaçlarına karşılık verecek Hilton ile Sheraton otellerin inşaatı biter ve hizmete girerler. Hal böyle olunca da Ahmet Hattat’ın oteli cazibesini yitirip, atıl kalır. Otelin tekrar göz önüne gelmesi için kendince bir formül bulur ve binanın alt kısmını çarşı merkezi yapmaya karar verir. Kendi deyimiyle Türkiye’deki ilk mall (Alışveriş ve yaşam merkezi) fikri ona aittir. Memleketin ilki olan İstanbul Galeria tasarlanmadan çok önce düşünmüştür. Yıl 1986... Bu fikrine Ankara Belediye Başkanı Mehmet Altınsoy yıllarca direnir. O süreçte Murat Karayalçın Belediye Başkanı olur. Ahmet Hattat’da tekrar kolları sıvar ve faaliyet yeniden başlar. Bu otel, Ahmet Bey’e göre Halk Partisi’nin otelidir... Nasıl mı? Hattat’ın anlatımıyla sürdüreyim. “Deniz Bey’e gittim ve beni dinledi: ‘Bu oteli yapmamız lazım’ dedi. 800 odalı çok büyük bir otel. Büyük zarar edecek, bu yüzden altına çarşı yapmaya karar verdik. Bunu o zamanki CHP Genel Başkanı Erdal İnönü’ye aktarmak için makamına çıktık. Erdal Bey, projeyi çok beğendi. Karayalçın’ı bağlattı. ‘Ankara’ya yatırım yapılacak, bazı engeller var. Yardımcı olun’ talimatını verdi. Murat Bey de ikinci meclisten bizim projenin imar planını çıkarttı. Deniz Bey, Erdal Bey, Karayalçın imar planını verdiler.“ BİR TÜRKİYE GERÇEĞİ KARDEŞLER BİRBİRİNE DÜŞER O sıralar elinde kardeşinin senetleri olan Ahmet Hattat’ın beş kuruş nakit parası kalmamıştır. 1991 yılına gelindiği zaman borç senetleri ödenmeye başlar. Rahmetli annesini Kayseri’den çağırır ve ona 1992 yılında otelin temelini attırır. 1994’e gelindiği zamansa binanın tamamının kabası biter. Biten sadece kaba inşaat değildir. 25 milyon dolara yakın alacağı kalmasına rağmen kardeşinin ödememesi yüzünden nakti de biter. Devreye Türkiye’nin alışık olduğu hadiseler girer ve iki kardeş alacak-verecek yüzünden birbirine düşer. Tabii Avukatlar, Mahkeme koridorları derken iş yargıya intikal eder. Ahmet Hattat parasına kavuştuğunda, yıl, 1997’yi gösterir. Otelin temelini attırmasının üzerinden altı yıl geçmiş ve maliyetler üçe, hatta dörde katlanmıştır. Projelerin yenilenmesi gerekmektedir. Devletin kapısını yine çalar ve Teşvik ister. Hattat, teşvik konusu ve çıkan dedikodularla ilgili hala dertli: “Tansu (Çiller) Hanım, ‘bu Demirel’in adamı’ diye bize taktı. Araya elçiler girdi. Yine de bir kuruş kredi alamadım. Ama ‘parayı alıp, yediğimi’ söyleyenler var. İnanılır gibi değil. Hatta dostluğumuzdan dolayı Mesut Yılmaz’a, ‘Ahmet Hattat’a yardım ediyor’ diye çamur attılar.” ABD’DEN DÜNYA’YA YAYILAN KORKU ONU DA VURDU 2001’e gelindiğinde Ahmet Hattat, gayrimenkullerinin bir kısmını satarak otel inşaatına aktarır. Umutsuzluğa düştüğü günlerde karşısına Ritz Charlton Oteller Grubu çıkar. Oteli işletmek isterler. Onlarca toplantı yapılır ve ön anlaşmalar imzalanır. Ama ABD’den tüm dünyaya yayılan bir ‘korku’, Hattat’ı da vurur. O meşhur 11 Eylül saldırıları yapılmıştır ve o gün Hattat için de önemli bir gündür. Çünkü 11 Eylül 2001’de Ritz Charlton’la nihaiyi imzayı atacaktır. Ama uçaklar, İkiz Kuleler’i yerle bir etmiştir. Ritz heyeti, Ankara’ya kadar gelmiş ama son gelişmeleri ileri sürerek anlaşmadan vazgeçmiştir. PAPAZIN AĞACI 10 YILINA MAL OLDU Hattat, bunun üzerine, Ritz gibi, otelin işletmesini isteyen Hyatt grubuna yönelir. Görüşmeler, toplantılar, yeni projeler derken, 2003 yılına gelinir. Projeye göre 19 toplantı, sinema ve tiyatro salonları yapılacaktır. Ama otel binasının hemen yanındaki ‘Papazın Bağı’ denilen bölgenin altına yapılacak otopark için de yıllar kaybedilir. Çünkü Papazın Ağacı, sit alanındadır ve buradaki ağaçların kesilmesi çevreci örgütlerin ayaklanmasına neden olmuştur. Çevreci sivil toplum örgütleriyle karşı karşıya gelir. Otoparksız, çarşılı bir otel hizmete giremeyeceğinden, yine mahkeme süreci başlar. Danıştay’dan ‘temiz’ kâğıdı’nı aldığında yıl 2010’dur. Ahmet Hattat, söylediğine göre, tüm bu süreçte hiçbir Türk bankasından kredi alınmaz. Bir Alman bankası 35 milyon dolar kredi vermeyi kabul eder ve Sekiz milyon dolarını da kullandırır. Ancak bir süre sonra banka, otelin 35 milyon dolarla tamamlanamayacağına kanaat getirerek, krediyi geri çeker. O günlerde bir darbe de, otelin işletimini verdiği Hyatt Grubu’ndan gelir. Otelin etrafındaki 19 bina işaret edilerek, “Bu binalarda bir yangın çıkması durumunda, itfaiye gelene kadar müdahale edebilmelisin. Bu binalar için de önlem alın” denilir. Bu istek, aynı zamanda üç milyon dolarlık ek gider anlamına da gelir. BU VİNÇ ORAYA NASIL ÇIKTIYSA ÖYLE İNECEK 2010’un son günlerine geldiğimiz bugünlerde, Ahmet Hattat, Hyatt Grubu’yla birlikte, otelin ve altındaki çarşı merkezinin açılışı için gün sayıyor. 35 milyon dolar daha harcayacağını hesaplıyor. Ama “Çoğu gitti azı kaldı” diyerek, mutlu sona ulaşacağı günü bekliyor. Bu arada binanın tepesinde duran vinç için Ahmet Hattat’ın dediklerini de ilave edeyim: “O kadar inşaat yapmışım. İzmir’deki yolları, Etibank’ın bütün lojmanlarını ben yaptım. Kalkıp o vinci orada unutur muyum? Otelin içinde 16 tane Mitsubishi marka asansör var. Asansörlerin motoru binanın çatısında... Her birinin ağırlığı en az iki ton. Onları tepeye çıkartacak bir vinç lazım. Ayrıca tepeye şapka geçirilecek. Bunları yapmak için vinç gerekiyor. Vinç de herhangi metal yorgunluğu yok. Bir düğmeye basacağım, oraya nısıl çıktıysa öyle inecek. Arkasında bir ağırlık var. Önce onu indireceğiz. Sonra kademe kademe tamamını.”