1 Nisan şakası değil Gökçek’in parasını aldım

BU anı tam beş yıldır bekliyordum ki, birkaç gün önce gazetemizin avukatı Evrim İnal, sevindirici haberi verdi. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, Ankara 5. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin kararını onamış ve Melih Gökçek’in yaptığı hakaretlerden dolayı birikmiş faizleriyle beraber şahsıma tam tamına 9.616 Lira para ödemesine karar vermişti.

Parayı banka hesabımda görünce de miktarına değil ama yapılan hakaretlerin karşılıksız kalmamış olmasına çok sevindim. Ardından da elimi şakağıma dayayıp, düşünmeye başladım... Sahi ya, ben şimdi bu parayı ne yapacağım? Gerçi tazminatı kazanırsam Ankaralılara bir söz vermiştim ama gelişmeler bu sözümü yerine getiremeyeceğimi çoktandır gösteriyordu. En iyisi, önce, Gökçek’le mahkeme koridorlarına kadar taşınan tartışmalarımızın kısa bir özetini vereyim, sonra da parayı harcayacağım yeri açıklayacağım.
Her şey, “Ankara’yı bilmem ama bizim sokağı ihya etti” başlığıyla kaleme aldığım yazı üzerine başlamıştı. Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek bu yazıya çok öfkelenmiş ve hemen telefona sarılıp, benimle içeriği hakaret dolu bir konuşma yapmıştı. İyi hatırlıyorum, telefonun ucundaki sesi kulak zarını yırtacak kadar yüksek ve sinirliydi. Kimi zaman terbiye sınırlarını aşan sözlerle bezeli konuşmasında yazdığım konuya kendince açıklık getirmeye çalışmıştı.
Melih Bey, büyük oğlu Ahmet Gökçek ile ailesinin oturması için Oran semtinde, belki de Ankara’nın en değerli arsası sayılabilecek Panora Alışveriş Merkezi ile Park Oran Konutları’nın bitişiğindeki Funda Sitesi’nde villa satın almıştı. Önce tapu kaydına göre 743 bin Liraya satın aldığı bu villayı hangi birikimiyle aldığını sormuştum. Zira konuyu köşeme taşımamdan yaklaşık bir ay önce çıktığı iki televizyon programında gazetecilerle tartışırken, “Bizim ailece öyle fazla bir paramız yok” demiş, kendisi, eşi ve çocuklarının toplam birikiminin 160 bin Lira civarında olduğunu açıklamıştı.
KAVGA KIYAMETİN NEDENİ BU VİLLA
Aradan bir ay geçtikten sonra bu villayı nasıl aldığını sormuştum ki kavga kıyamet koptu. Yanı sıra bu villanın bahçesinde gördüğüm yasa dışı bir uygulamayı da yazılarıma taşımıştım. Etrafı duvar ve ağaçlarla örülen bahçenin villaya ait kısmı azınlıkta kalırken, bir bölümü halkın kullanımına açılması gereken parka, bir diğer bölümü de yine kamuya ait trafo alanına aitti. Yani Gökçek, halka açık olması gereken park ile trafo alanını kendi villasının bahçesine eklemişti. Üstelik Mevzii İmar Planı’na göre villanın etrafına çit, duvar gibi sabit ayraçlar yapmak da yasaktı.
Melih Gökçek öncelikle televizyon programında “Ben villayı satın aldığımda durum böyleydi” demişti. Ben de, “Siz aldıktan sonra böyle bir duruma şahit olduysanız, halen niye görevinizi yapmıyorsunuz? Vatandaşın ve kamunun malına sahip çıkmak sizin göreviniz değil mi? Yoksa bu durum villanızdan dolayı işinize mi geliyor?” diye soru yöneltmiştim.
Melih Bey’in, villanın illegal şekilde el konulan bahçesi için verdiği, daha sonraki yanıtlar da ekran başındakileri güldürür içerikteydi. Sonuçta “Burayı satın alırken ve sen yazana kadar bu durumdan haberim yoktu. Çankaya Belediyesi gelsin parklarını alsın” diyerek teslim bayrağını çekmişti.
ÇANKAYA BELEDİYESİ SAHİP ÇIKMALI AMA...
Bu arada hazırlatayım, aradan tam beş yıla yakın bir süre geçmesine rağmen, vatandaş Ankara’nın en gözde yerindeki bu parkına tam anlamıyla kavuşamadı. Üstelik villanın bahçesini çevreleyen çit şeklindeki ağaçlar daha da büyüdü ve bırakın içeri girmeyi, görmeyi bile engelledi. Çankaya Belediyesi ise halen parklarına sahip çıkamadı.
Gerçi iş mahkemelere intikal ettikten sonra Melih Gökçek kendince zeki bir plan uygulamaya soktu ama, tutmadı. Bilirkişi raporu ve mahkemenin gerekçeli kararından hemen sonra villa ile park ve trafo alanı arasına tel örgü çektirdi. Yani villa bahçesi yasal sınırlara çekilmek zorunda kaldı. Ancak, halka ait park ve trafo alanını vatandaşın kullanımına kapalı konumda bırakarak. Çevresi ağaç, beton duvar ve brandalarla yine çevrelenmiş durumda. Bu arazinin tek bir girişi var ki, o da villanın önünden.
Gazete sütunu, ardından telefon görüşmesiyle başlayan tartışma, 2007 yılında Tempo Dergisi’nde yayınlanan köşe yazımla doruk noktasına ulaştı. Birçok gazetedeki köşe yazarı bu yazım üzerine Gökçek’e yüklenip, konuya açıklama getirmesini istedi. O sıralar Star TV ekranlarında Objektif programını sunan Kadir Çelik ise iki hafta üst üste canlı yayında bizi karşı karşıya getirdi. İşte mahkeme kapılarına kadar taşınan tartışmamızda bu şekilde başladı. Ben 100 bin Liralık hakaret davası açtım, o da ‘kamuoyuna gerçek dışı bilgi verdiğim ve kişilik haklarını zedelediğim için’ 50 bin Liralık manevi tazminat davası... Üstelik benim yazılarımı olduğu gibi köşesine taşıyan Emin Çölaşan’a 35, Yalçın Bayer’e de 15 bin Liralık manevi tazminat davası açmayı ihmal etmeden.
ÜÇ AYRI MAHKEMEDEN ÜÇ AYRI KARAR
Yaklaşık beş yıldır süren davalarımız nihayet karara bağlandı. Gökçek’e tükürdüğünü yalatacak manevi tazminat davasını kazandım. Gerçi Ankara 5. Asliye Hukuk Mahkemesi, Gökçek’in 100 bin yerine altı bin TL ödemesine karar verdi ama olsun; Benim için önemli olan paranın miktarı değil, cezanın verilmesi... Ayrıca mahkemeler benim yazıdan alıntı yapan Yalçın Bayer ve Emin Çölaşan’ı haklı görüp davayı düşürdü. Bu arada Ankara 5. Asliye Hukuk Mahkemesi benim de Melih Gökçek’e dört bin Lira manevi tazminat ödememe karar verdi. Üç ayrı asliye hukuk mahkemesi ve aynı konu da üç ayrı karar... Gelelim neden dört bin lira manevi tazminat ödeyeceğime... Efendim bu villanın emsal bedelini 1,5 milyon dolar yazmışım, hâlbuki kendisi 743 bin Lira para ödemiş ve bir belediye başkanını halk gözünde yanlış göstermişim.
EMSAL DEĞER KARARDA ETKİLİ OLDU
Anladığım kadarıyla mahkeme benim yazımı tam okumamış. 2007 yılının Nisan ayında çıkan köşemde ne yazmıştım ben: “Emsal değeri 1,5 milyon dolar eden bu villayı Gökçek tapu kaydındaki rakamıyla 740 bin Türk lirasına aldı”. Yani tam alış rakamını vermişim. Hâkim ise bu emsal değer rakamımı abartılı bulmuş. Bir de villayı 160 bin lirası varken, nasıl aldığını sormuştum ya, Gökçek’in belgelerini inceleyip iki evini satıp, öyle aldığına kanaat getirmiş. Benim yanıtlarımı ise hiç dikkate almamış. Halbuki satış tarihlerine bakılsa bu evlerden birinin çok önceleri satıldığını görülecekti.
Eh siz olsanız, 160 bin liralık birikimle 743 bin Liralık villanın keş parayla nasıl alındığını sormaz mısınız? Ben de doğal olarak sordum. Sorarken de tapudan o yıl içinde Gökçek’lerin mülk satıp satmadığını kontrol ettim. Bir de baktım ki Melih Bey sadece Çankaya’daki bir apartmanın giriş katındaki dairesini 250 bin Liraya satmış. Bu paraya 160 bin liralık birikimlerini de ilave ettim ve 743 bin Liraya ulaşması için aradaki farkın büyüklüğünü hatırlattım.
NAZINI ANLADIM DA BİLMEM NESİNİ HALEN ANLAMIYORUM
Melih Bey ile aramızda geçen görüşmenin bantlarını da vermiştim. Konuşmasından da anlaşılacağı üzere, villayı emsal değerinin altında aldığını bizzat kendisi söylemişti. Gökçek’in “Ben belediye başkanıyım. Ben kalkar, belediye başkanı olarak adamdan nazımı kullanırım, bilmem ne kullanırım maliyetine alırım. Sen alamazsın arkadaş” sözü teyit niteliğinde değil mi?
 Ayrıca, bu villanın değerini hemen yanı başındaki evlerden öğrenmek mümkündü. Örneğin, inşaatı yeni tamamlanan ve daire sahiplerinin taşınmaya başladığı Oranpark Konutları’nda yaklaşık 300 metrekarelik dört artı bir apartman dairelerinin fiyatı 950 Bin Liradan başlıyor, bir milyon 150 Liraya kadar çıkıyor. Arzu edenler sitenin satış ofisinden öğrenebilir. Kısacası apartman daireleri ile Melih Gökçek’in Funda Sitesi’ndeki en az iki katı büyüklüğündeki bağımsız villası dip dibe. Biri apartman dairesi, diğeri bahçesi olan villa... Ortaya çıkacak gerçek fiyatı sizin değerlendirmenize bırakıyorum.
BELEDİYE DURURKEN DON KİŞOT’LUĞUN ALEMİ YOK
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki Gökçek Villası ile ilgili bir daha yazı yazmayacağım. Zira halka ait park alanına kendi görev ve yetkisi dâhilindeyken sahip çıkmayan Çankaya Belediyesi dururken benim Don Kişotluk yapmamın bir manası yok! Gazeteci olarak haberi bulup, çıkardım ve kamuoyunun bilgisine sundum. Üstelik Gökçek gibi bir politikacıyla haklılık mücadelesi verdim. Bundan sonrasını başta Çankaya Belediyesi olmak üzere yetkili kamu organları çözecek.
Gelelim Melih Gökçek’in parasını nereye harcayacağıma… Bu davayı açarken tüm Ankaralılara bir söz vermiştim. Tazminat davasını kazanırsam, alacağım parayı vatandaşın hizmetine sunacaktım. Daha açık bir ifadeyle bu parayı, villanın hükmiyetinden kurtulan park alanının tanzimi ve çitlerin yıkımı için kullanacaktım. Ama olmadı... Hem mahkemenin belirlediği para yeterli miktarı bulmadı, hem de CHP’li Çankaya Belediyesi parkı geri almak için kılını bile kıpırdatmadı. Üstelik halen de kıpırdatmıyor.
Bu şartlar altında kazandığım parayla eşe dosta yemek vereceğim, fakir fukaraya destek olacağım. Daha iyi fikri olanların tüm görüşlerine de açığım. Bir mail ötenizdeyim, bildirmeniz yeterli.
Yazarın Tüm Yazıları