REKABETİN artması mutlaka makro ekonomik düzeyde verimliliğin artması anlamına gelmez. Ama, mikro düzeyde, doğal ya da teknolojik engeller olmadığı taktirde, verimlilik artışı rekabetin artmasıyla paraleldir. Bu nedenle, rekabet, üzerinde hassasiyetle durulması gereken bir konudur.
Verimlilik artışı kıt kaynakların mal ve hizmet üretiminde en iyi şekilde kullanıldığına yaklaşıldığı anlamına gelmektedir. Zaten, ekonomi denilen bilimin aslı da kıt kaynakların en verimli şekilde tahsisidir. Verimlilik arttıkça, sınırlı kaynaklarla daha fazla üretim yapmak mümkün olmaktadır. Ülkenin üretim potansiyeli artmaktadır.
BÜTÜNLEŞME
Sektör ya da firma düzeyinde, rekabetin artmasıyla karların azamiye çıkarılması arasında ters bir ilişki mevcut olabilir. Dolayısıyla, karlarını azamiye çıkarmaya çalışan bir firma ya da bir sektördeki birkaç firma rekabetten uzaklaşarak (birlikte hareket ederek) amaçlarına ulaşmak isteyebilirler. Firma ya da sektör düzeyinde rekabetten uzaklaşarak amaçlanana ulaşmak, tüm ekonomi düzeyinde ülkenin kıt kaynaklarının daha az verimli kullanılması anlamına gelir.
Kamu otoritesinin rekabet şartlarını oluşturmak ve korumak görevi de bu aşamada devreye girer. Bireyler için iyi olan toplum için iyi olmadığından, kamu otoritesi toplumun çıkarlarını korumak adına devreye girer. Devreye girerken de çok dikkatli olmak zorundadır.
Gerçek hayatta tam rekabet diye bir şey yoktur. Tam rekabet iktisat kitaplarında okutulan bir kavramdır. Kamu otoritesinin amacı sektör ve firmaları tam rekabete yaklaştırmaktır. Yaklaştırırken de, sektörün özelliklerini iyi analiz etmek ve bilmek zorundadır. Aksi taktirde, kaş yapmaya çalışırken göz çıkarmak çok kolay olabilir.
İktisat biliminin zor konularından biri yatay ve dikey (entegrasyon) bütünleşmedir. Son üründe piyasa payında hakim olmaya çalışmayı yatay bütünleşme, üretim aşamalarının aynı firma tarafından yapılmaya çalışılmasına da dikey bütünleşme diye tanımlayalım.
Yatay bütünleşme sürecindeki bir firma ya da birkaç firma üretim aşamasında çok rahat bir biçimde tek alıcı (ya da çok az alıcı) durumuna gelebilir. Yani, hem satış aşamasında tekel özellikleri gösterebilir hem de girdilerini alım aşamasında tekel (monopsony) özellikleri gösterebilir. Çok çeşitli nedenlerle bu durumla karşılaşılabilir.
Kamu otoritesi bu iki farklı duruma da aynı hassasiyetle yaklaşmak durumundadır.
DIŞ TİCARET REJİMİ
Dış ticaret kısıtlarının yaygın olduğu ekonomilerde hem satış aşamasında hem de alım aşamasında tekelleşme çok daha fazla görülen bir olgudur. Dış ticaretin serbestleşmesiyle, rekabet doğal olarak artmaktadır. Dış ticaretin serbestleşmesi rekabetin artmasına dışsal bir katkı getirir.
Satış aşamasında tekel olanlar diğer ülkelerde aynı malı üretenlerle rekabet etmek durumunda kalmaktadırlar. Alım aşamasında tekelleşme ise dış ticaretin serbestleşmesiyle kırılabilmektedir. İç piyasada birlikte hareket etme olanağı ortadan kalkmaktadır.
O halde, rekabet şartlarını oluşturmaya çalışan kamu otoritesinin bir ülkede uygulanan dış ticaret rejimi konusunda bir fikri olması gerekir. Ama, dış ticaret rejimini de oluşturan bir başka kamu otoritesidir. İki farklı kamu otoritesi bir anlamda amaçları açısından bir biriyle çelişkilere düşebilmektedir.