EKONOMİNİN temeli hukuktur. Hukukun doğru olmadığı ya da işlemediği yerde ekonomik ilişkiler de kaosa sürüklenir.
Hukuk sistemi özel mülkiyetin hem yaratıcısı hem de koruyucusudur. Hukuk olmadan ekonomi olmaz.
Ekonomik ilişkilerde rekabet de hukuk sistemi tarafından oluşturulur ve kollanır. Dolayısıyla, rekabet hukuku bir ülkedeki rekabetin derecesini ve derinliğini saptar. Rekabeti yoğunlaştıran tarafsız bir rekabet hukuku yaratamadığımız sürece ekonomide ‘rekabet’ olgusundan da söz edemeyiz.
HUKUK VE EKONOMİ
Hukuk denince akıllara ilk gelen meslek grupları hakimler ve avukatlardır. Rekabetten anlayan hakim ve avukatlarımızın olması rekabetin tesisi ve korunması açısından elbette önemlidir. Ama, en az o denli önemli bir başka konu, hukuk sistemimizin içinde, hangi faaliyetin rekabetçi, hangi faaliyetin rekabet dışı olduğunu analiz edebilecek, karar verme konumunda olmayıp analiz yapabilme bilgeliğinde insanların olmasıdır.
Bu çeşit insanlar hem hukuku çok iyi bilmelidirler hem de iktisat teorisini. Bir anlamda, rekabet konularıyla ilişkili insanların hem hukukçu hem de iktisatçı olması gerekmektedir. Yalnızca hukuk bilmek yetmemektedir. Yalnızca iktisatçı olmak sorunlara çözüm getirmemektedir.
Rekabet hukukunun geliştiği yıllarda belli başlı Amerika Birleşik Devletleri üniversiteleri böyle bir ihtiyacın olduğunu fark etmiş ve belli başlı üniversiteler hukuk artı iktisat alanında çifte doktora programları oluşturmuşlardır. Amerika’da hukuk zaten lisans üstü bir eğitimdir. Dolayısıyla, böyle bir programa giren öğrenci hem hukuktan hem de iktisattan doktora almaktadırlar.
Hukuk ve iktisatta beraber doktora öğrenimi görmüş kişilerden hem iyi akademisyenler hem de uygulama alanında avukatlık ve hakimlik yapan kişiler yetişmiştir. Bu kişiler Amerika’da rekabet hukukunun gelişmesine çok önemli katkılar yapmışlardır.
Türkiye’de de bu çeşit eğitim almış sınırlı sayıda kişiler mevcuttur. Sayıları çok azdır. Giderek karmaşıklaşan ekonomik yapıda ihtiyaca cevap vermemektedir. Rekabet hukukumuz çoğunlukla hukuk bilmeyen iktisatçılarla (benim gibi) iktisat bilmeyen hukukçular tarafından oluşturulmaya çalışılmaktadır. Bu yaklaşım hem yetersiz hem de yanlıştır.
ÖNCÜLÜK GEREKİYOR
Üniversitelerimiz hem sayı bakımından hem de kalite bakımından giderek artmaktadır. Çeşitli temel dallarda lisans ve lisans üstü eğitimler vermektedirler. Görebildiğim kadarıyla, finans mühendisliği gibi uç dallarda eğitim vermek nedense daha çekici gelmekte, aslında piyasanın ihtiyacı olduğu ‘hukuk artı iktisat’ gibi alanlar boşlanmaktadır, önemsenmemektedir.
Finans mühendisliğine karşı değilim. Ama, Alan Grenspan’in dediği gibi, ‘Finansal buluşlar bankacılığın esasını değiştirmez. Bankacılığın esası ölçülebilirlik, kredibilite ve risk yönetimi olarak kalacaktır.’ Finans mühendisliği dünyayı değiştirmeyecektir, ama hukuk ve iktisat bilen insanlarımız daha emekleme durumundaki rekabet hukukumuzu çok daha ileri götürebilecektir.
Bu çeşit eğitimin verilmesi için Rekabet Kurumu’nun da öncülük etmesi üniversitelerimizi yüreklendirecektir diye düşünüyorum.