İKTİSATÇILARI paracı iktisatçılar, paracı olmayan iktisatçılar diye ayırmanın çok doğru olmadığını düşünüyorum.
Üretim ve para birbirini tamamlayan iki iktisadi unsurdur. Çağdaş iktisadi yaşamda, biri olmadan diğeri olmaz. Dolayısıyla, bir iktisatçı analizlerinde iki konuya da yanı ağırlığı vermek zorundadır.
Öncelikler farklı olabilir. Galiba, tartışmanın temelini de söz konusu önceliklerdeki farklılıklar oluşturuyor.
SİYASETÇİYE GÜVEN
Para politikası konusunda kafa yoran ya da para politikasının oluşumuna katkı yapan iktisatçıların siyasetçilere güvenmediği doğrudur, ama gerçeği tam yansıtmaz. İktidarların sıkı maliye politikasını yeterince uygulamadığı zaten aşikardır. İstikrar için sıkı para politikasında ısrar etmek ise şarttır. Milton Friedman’ın para arzının sabit bir biçimde büyütülmesi önerisinin arkasında biraz da bu güvensizlik vardır.
Geçmişin para politikası eleştirilecekse, bir açıdan eleştirilmelidir: Geçmişte para politikası daima Hazine’nin borçlanmasını kolaylaştırıcı yönde kullanılmıştır. Yani, kamu sektörü açıkları veri kabul edilmiş, para politikası kriz çıkarmamaya yönelik olarak oluşturulmuştur. Para politikası siyasetçilere zaman kazandırmaya yönelik olarak şekillendirilmiştir. Doğal olarak, fiyat istikrarı hiçbir zaman tesis edilmemiştir.
Son dönemlerde, Hazine’nin Merkez Bankası’ndan borçlanma muslukları kesilip dalgalı kur sistemine geçilince, para politikası veri kabul edilmiş ve maliye politikaları para politikasına göre şekillendirilmeye çalışılmaktadır. Ama, Hazine’nin borçlanmasının imkansız hale gelebileceği senaryosunda henüz para politikası test edilmemiştir.
Popüler tabirle paracı iktisatçıların siyasetçilere güvenmediği doğrudur, ama gerçeği tam yansıtmaz. Ekonomideki hiçbir birim siyasetçilere güvenmemektedir. Güvenseler, mali sistemin yarısı döviz üzerinden olur muydu? Güvenseler, tüm mali sistemimiz milli gelirimizin yarısı haline gelir miydi?
Vücut büyüdüğü halde (kamu sektörü borçlanma ihtiyacı), ceketin (mali sistemin büyüklüğü) küçük kalması ekonomideki birimlerin siyasetçilere güven duymamasından kaynaklanmaktadır. Para politikası da, çok doğru olarak, bu durumu veri kabul etmektedir.
Düşük kur- yüksek faiz Hazine’nin borçlanmasını kolaylaştıran bir dengedir. Hazine’nin borçlanmasını kolaylaştırmak, bunu her kimse yapıyorsa, üzerinden sorumluluk atmak anlamına geliyorsa, yargı doğrudur. Ama, Hazine’nin borçlanamayacak duruma gelip memur ya da emekli maaşlarını ödeyememesi durumunda ne olacağını kestirmek de zordur. Sonuçlardan korkuyorsak, kendimizi nedenleri iyi analiz etmek zorunda hissetmeliyiz.
YANLIŞ ADRES
Nedenleri yaratan siyasetçilerdir, sonuçların arzulanan yönde oluşmasını sağlamak ise Türkiye’de genelde para politikasına yüklenen bir sorumluluk olmaktadır. Yanlış burada yapılmaktadır.
Paramızın değerli olmasından mutluluk duyup hala devalüasyondan korkuyorsak, kaygılarımızın nedeni uygulanan para politikası değil, yürürlükteki maliye politikaları olmalıdır. Adres yanlıştır. Yanlış adreste dolaşmak Merkez Bankası’nın da itibarını zedelemektedir.
Açıkça ifade etmesek dahi, kaygılarımızın kaynağı siyasetçilere güvenmemizdendir. Siyasetçiler de para politikası yoluyla güven sağlayamazlar, şimdiye kadar da sağlayamamışlardır. Siyasetçilerin ekonomik birimler üzerinde güven sağlamalarının yolu istikrar öncelikli maliye politikalarıdır.