İNGİLTERE Merkez Bankası geçen hafta bir kez daha faiz artırdı. Gelişmiş ülkeler içinde en yüksek faiz oranlarından biri İngiltere Merkez Bankası’nınki. Faiz yüzde 4.5 oldu. Faizler Amerika’da yüzde 1, Euro bölgesinde yüzde 2.5 düzeyinde.
Amerika Merkez Bankası (FED) Başkanı’nın Amerika’da faizlerin artabileceği yönünde verdiği mesajlar giderek güçleniyor. Amerikan ekonomisine yönelik her yeni ekonomik veri açıklandığında, piyasaları yakından izleyenlerin faizlerin artacağı yönündeki beklentileri artıyor. Geçen hafta da bu yönde işaretler geldi.
Avrupa’da faizlerin ineceği yönünde bir beklenti vardı. Petrol fiyatlarından gelen etkiyle enflasyonun kıpırdanması beklentileri bir ölçüde törpüledi.
Gelişmiş ülke merkez bankalarının gündeminde uzun dönemdir başarıyla götürdükleri fiyat istikrarından ödün vermemek var. Fiyat istikrarının devamı için gerekeni yapmaktan kaçınmayacakları yönünde bir izlenim veriyorlar.
Bu konuda en şanssız merkez bankası Avrupa Merkez Bankası (AMB). Çünkü, diğer gelişmiş ülkelerde ekonomik büyüme tatminkar düzeydeyken ve işsizlik göreli olarak düşükken, Euro bölgesinde ekonomik büyüme bir türlü başlatılamıyor. Avrupa’nın birçok ülkesinde işsizlik en büyük ekonomik sorunlardan biri durumunda.
Avrupa’da politikacılar AMB’nın çok fazla enflasyon karşıtı olduğundan şikayetçiler. Faizlerin düşmesi beklenirken, beklentilerin göreli olarak kaybolması Euro bölgesindeki ekonomik büyümenin başlaması olasılığını da zayıflattı.
Dünyanın her tarafında olduğu gibi, Euro bölgesinde de politikacılar ekonomik büyümenin motorunun Merkez Bankası tarafından ateşlenmesini istiyorlar. Kamu açıklarının kapanması yolunda yapısal reformların hayata geçirilmelerini geciktiriyorlar. Almanya ve Fransa gibi Euro bölgesinin motoru durumundaki ülkeler Topluluk kriterlerinin ötesinde bütçe açıkları verdikleri halde, sorunların çözümü AMB’ndan bekleniyor.
AMB yeni bir merkez bankası. Bir anlamda, rüştünü ispat etmek durumunda. Merkez bankalarının rüştünü ispat edebilecekleri tek alan fiyat istikrarının tesisi ve korunmasıdır. Fiyat istikrarı içinde tatminkar bir ekonomik büyüme gerçekleştiğinde, hem siyasetçileri hem de merkez bankasını tebrik etmek gerekir. Çünkü, fiyat istikrarı merkez bankalarından sorulurken, tatminkar bir ekonomik büyüme siyasetçilerin başarı hanelerine yazılır.
AMB şimdi ekonomik büyümenin başlamasını başkalarına ihale etmeye çalışan politikacılarla rüştünü ispat etme çabasını gösteriyor. FED ve İngiltere Merkez Bankası’nın böyle sorunları yok.
Döviz kurları nereye gider?
BİRAZ bozulan ekonomik beklentilerle, biraz da yaratılan siyasi gerginlikle döviz kurları sıçradı. Yaşananlar döviz kurunda bir düzeltme değildi. Beklentiler düzelip siyasi gerginlik azalınca, kurların düşmesi kaçınılmazdı.
Dolar kuru 1 milyon 500 bin lira civarında istikrara kavuşmuş görünse de, görünüm aldatıcıdır. Kurların daha da düşmemesinin nedeni üç yıl önce TL cinsi devlet iç borçlanma senetlerinin döviz cinsinden kağıtlarla değiştirilen bölümünün (takas kağıtları) itfasıdır. Takas kağıtlarını ellerinde bulunduranlar TL cinsinden getirilerinin artması için yüksek kurdan itfanın yapılmasına çalışmaktadırlar. Yani, dolar kurunun düşmemesi bir anlamda danışıklı dövüştür.
Bu hareketleriyle, bankalar da yatacak yerlerinin olmadığını ispatlamaktadırlar. Yapılanın, 1994 yılında Kamu Ortaklığı İdaresi’nin döviz cinsi borçlanma senetlerinin itfası günü Merkez Bankası’nın kurları birkaç bin lira düşük ilan etmesiyle bir farkı yoktur. Manüpülasyonu kim yaparsa yapsın, Türkiye’de mali piyasalarda bir ahlak sorunu olduğu bir gerçektir. Bu sorunun bu denli belirgin olmasının nedeni döviz piyasasının sığlığıdır.
Kurlar Hazine’nin döviz üzerinden olan borçları itfa ettikten sonra düşecektir. Çünkü, şu sıralardaki piyasa dinamikleri kurların düşmesi yönünde çalışmaktadır. Kaldı ki, mali kuruluşlar haziran ayı sonunda bilançolarını kamuoyuna açıklayacaklardır. Düşük kurlar bilançoların daha iyi çıkmasına yardım edecek bir olgudur.
Bugün daha yüksek getiri elde etmek için dolar kurunu 1 milyon 500 bin lirada tutan dinamikler yarın dolar kurunu 1 milyon 400 bin liranın altına getirmeye çalışacaktır. Piyasa sığ olunca, dalgalı kur rejiminde bu tür manüpülasyonlar kaçınılmaz olmaktadır.
Nedenlerini açıklamak biraz teknik de olsa, sonuç, herkesin anlayabileceği bir dilde şudur: Piyasa dinamiklerini değiştirecek beklenmeyen bir gelişme olmadığı taktirde, kurlar haziran ayının ikinci yarısında düşecektir. Yaz ayları boyunca da düşmeye devam edecektir.
Ekonomik büyüme devam ediyor
AYLIK sanayi endeksine göre ekonomik büyüme bu yılın nisan ayı itibariyle hızlanarak devam ediyor.
On iki aylık ortalama imalat sanayi endeksi 2001 yılının ocak ayında (krizden hemen önce) 99.9 idi. Krizle beraber hızlı bir düşüşe geçti. Bu yılın nisan ayı itibariyle, aynı bazda imalat sanayi üretim endeksi 113.4 oldu. Ortalamalar bazında bu bir rekordur.
Reel olarak kriz öncesinin en yüksek büyümesini yakaladığımız döneme göre, imalat sanayi üretimi yüzde 13.5 büyümüştür. İmalat sanayi üretimindeki büyümeye rağmen, elektrik tüketiminde belli bir tasarruf gerçekleştirilmiştir.
2002 yılının eylül ayından bu yana, elektrik üretimindeki büyüme imalat sanayi üretimindeki büyümenin altında kalmıştır. İmalat sanayinde küçümsenmeyecek bir verimlilik artışı söz konusudur.
Şubat-nisan arasındaki üç ayda imalat sanayi üretiminde bir yıl öncesinin aynı dönemine göre artış ortalama yüzde 17.7 olurken, elektrik tüketimindeki artış aynı bazda ve aynı dönemde yüzde 6.8 olarak gerçekleşmiştir. Daha az elektrik tüketimiyle çok daha fazla imalat sanayi üretimi yapılmaktadır.
İmalat sanayi üretimindeki bu artış sonucunda ithalatın patlamış olmasının şaşırtıcı hiçbir yanı yoktur. İthalatın üçte biri ara malları ithalatıdır. İthalatı çeşitli yollarla zorlaştırarak büyümenin önüne geçmek üretimi etkileyip üretimi ateşleyen talep tarafını etkilemediğinden, ekonomide başka çarpıklıklara yol açabilecektir. İthalat artışını dizginleyecek yaklaşım talep idaresidir.