Kamunun borç yükünü azaltmak vazgeçilemez bir hedeftir
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
EKONOMİK durum konusunda övücü tepkiler alındığında, ilk aklımıza gelen faiz dışı fazla hedefini küçültüp küçültemeyeceğimiz oluyor.
IMF’nin birinci başkan yardımcısı Anne Krueger geldiğinde de, Avrupa bölgesi direktörü Michael Deppler’in son ziyareti sırasında da bu konu gündeme geldi.
Ekonomi ile yakından ilgilenenler Türkiye’de kamu sektörünün üretmeden tükettiğini, özel sektörün ise üretip de tüketemediğini çok iyi bilirler. Özel sektör, kamu sektörünün finansman açıklarını kapatmakla uğraşmaktadır. Karşılığında da, yüklü bir reel faiz talep etmektedir.
Özel sektörün kamu sektörünü taşıyamadığı durumlarda da kriz çıkmaktadır. 2001 yılında yaşanan kriz böyle bir krizdi. Hepimiz altında kaldık. IMF’den gelen 30 milyar dolar sayesinde ekonomi şimdi yeniden yüzebilme durumuna gelmiştir.
Hal böyleyken, her fırsatta kamu sektörü için hedeflenen faiz dışı fazlayı düşürmeye niyetlendiğimizin kamuoyuna açıklanması Türkiye ekonomisinin geleceği hakkındaki belirsizlikleri artırmaktadır. Gerek yerli gerekse yabancı ekonomik birimlerin kafasında ‘acaba yine saçmalarlar mı?’ sorusunu oluşturmaktadır. Olumlu beklentiler olumsuz havanın tohumları haline dönüşmektedirler.
Faiz dışı fazlanın göreli olarak yüksek hedeflenmesi elbette devletin elini, kolunu bir ölçüde bağlamaktadır. Eli biraz daha rahatlasa, devletin vatandaşlara daha fazla refah sunabileceği düşünülmektedir. Belki, bu görüş bir ölçüde doğrudur. Ama, izlememiz gereken ekonomi politikalarının sırası yanlıştır.
Faiz dışı fazladan ödün vererek ekonomik rahatlama yerine, faiz dışı fazladan ödün vermeyip kamu sektörünün borçluluğunu azaltarak rahatlama sağlamak zorundayız. Aksi taktirde, geçmişte yaşadığımız gibi, sağlanan rahatlama geçici olacaktır. Ekonomiyi yine başka maceralara sürükleyecektir.
Bizim gibi, ‘yükselen piyasalar’ denen ekonomilerle karşılaştırıldığında, Türkiye’de kamu sektörünün borçluluğu göreli olarak çok yüksektir. Üstelik, milli gelirimize göre yüksek olan kamu borçları milli gelirimize göre çok küçük olan bir finans piyasasında döndürülmeye çalışılmaktadır. Bu durum kamu sektörünün borç yükünü daha da vahim bir hale sokmaktadır.
Dolayısıyla, Türkiye’nin kamu sektörünün borçluluğunu hızla azaltmaktan başka bir seçeneği yoktur. Bu nedenle de, kamu sektöründe faiz dışı fazla hedefinden ödün vermemek ekonomik istikrar stratejisinin ‘olmazsa, olmaz’ parçasıdır.
Uluslararası bir karşılaştırmaya hafta içindeki bir yazımda yer vereceğim.
Avrupa kriterlerine uyum
TASLAK halindeki yeni Bankalar Kanunu’nun getirdiği yeniliklerden biri olarak Avrupa Birliği’ne bizim bankacılık mevzuatının uyumu gösteriliyor. Tasarının üç-beş maddesinde bu yolda atılmış adımlar var.
Ama, tasarının tümüne bakıldığında, daha önce de yazdığım gibi, iki konu önem taşıyor: Ahlaksız diye düşünülen bir sektörün ahlaklı hareket etmesi sağlanmaya çalışılıyor; hukuk sistemimizden hoşnut olmadığımızdan, IMF’nin arzusu doğrultusunda, bankacılıkta atılabilecek tüm adımlar kanuna konuyor. Gözleri her gün sektörün üzerinde olması gereken kamu otoritesine gerekli esneklik bırakılmıyor.
Madem ki, Avrupa Birliği mevzuatına uyumu hedefliyoruz. O halde, Avrupa Topluluğu içindeki beğendiğimiz bir bankacılık yasasını tercüme edip yasalaştıralım. Daha sonra da, bizim bankacılık sektörünü zorlayabilecek bazı hükümlerin uygulamaya geçmesi konusunda bir takvim belirleyelim.
Bu şekilde, hem evrensel bir bankacılık yasasına kavuşmuş oluruz, hem de Avrupa Topluluğu’na uyum adı altında garip bir bankalar kanununa sahip olup birkaç yıl içinde yenisini hazırlamaz zorunda kalmayız.
Varlık Şirketi sigortacı olamaz
TASARRUF Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) asıl olarak bankalardaki tasarruf mevduatlarını belli bir sınıra kadar sigortalayan bir oluşumdur. Yaşanan bankacılık kriziyle, TMSF el konan bankalar nedeniyle yüklü bir menkul ve gayrimenkul portföyüne sahip olmuştur. İşlevi karışmıştır.
Bir noktadan sonra TMSF devletin tahsilat dairesi gibi anlaşılmaya başlanmıştır. Nedeni ne olursa olsun, yanlış bir kararla TMSF, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) dışına çıkarılmıştır.
TMSF’nin bankalardaki tasarruf mevduatlarını sigortalayan işlevi BDDK bünyesinde kalmalıdır. Çünkü, bankaları her gün gözleyen, denetleyen ve düzenleyen kuruluş BDDK’dır. Herhangi bir nedenle, her hangi bir bankaya geçici süre için mevduat sigortası primlerinde biriken fonun kullanılması gerektiğinde, bu kararı verecek kuruluş yine BDDK’dır.
BDDK’nın sorumluluklarıyla TMSF’nin sigortacılık işlevi bir bütünün ayrılmaz parçalarıdır. Sigorta fonunda biriken tutarın amaçları doğrultusunda kullanıp kullanılmadığının tespiti açısında TMSF şeffaf bir kurum olmak zorundadır. Bankalardan bir ya da birkaç temsilcinin TMSF’nin Yönetim Kurulu’nda yer alması dahi düşünülebilir.
Büyük bir mal varlığına sahip TMSF’nin varlık yönetme ve sahip oldukları varlıkları elden çıkarma işlevi ise bambaşka bir konudur. Bu konu çok daha farklı bir uzmanlık ister. TMSF’nin varlık işletme işlevi bir varlık şirketine dönüştürülmelidir.
Bu şekilde oluşmuş bir varlık şirketinin hisse senetleri yurt içi ve yurt dışı yatırımcılara pazarlanabilir. Devletin bir bankacılık krizi nedeniyle eline geçmiş bir takım varlıklar çok daha şeffaf bir ortamda elden çıkarılabilir. Şeffaf bir biçimde tahsilatlar yapılmaya çalışılır.
Aksi taktirde, TMSF’nin bugünkü yapısı altında, varlıkların yönetimi ve elden çıkarılması çok uzun sürecek ve akıl almaz dedikodulara neden olabilecek bir süreç olacaktır. TMSF’nin şimdiki yöneticileri de, büyük bir olasılıkla, haksız nedenlerle, çeşitli suçlamalara hedef olabileceklerdir.
Dış ticaret açığı hız kesmiyor
NİSAN ayı verilerine göre, dış ticaret açığı hızlanarak artıyor. On iki aylık bazda dış ticaret açığı 26.6 milyar dolar oldu. Tarihsel rekoru kırmaya 850 milyon dolar kaldı. Mayıs ayı itibariyle tarihsel rekoru kırmış olacağız.
Geçmişteki açık sorun değildir, çünkü bir şekilde finanse edilmiştir. Ama, aynı eğilimler devam ettiği taktirde, gelecekteki açıkların finansmanı kaygı doğurmaktadır. Konuyu önemsemeyerek gelişmeleri kendi haline bıraktığımızda, eldeki verilerle 2005 yılının dış finansman programını yapmak çok zorlaşacaktır. Konuyu ciddiye almanın zamanı çoktan gelmiş gibi görünüyor.
Dış ticaret verilerinin daha ayrıntılı bir analizi hafta içinde yapacağım.