REEL faizlerin yüksekliği göreli bir kavramdır. Gelişmiş ülkelerdeki reel faizlerin düzeyine bakıp ülkemizdeki reel faizlerden şikayet etmenin hiçbir iktisadi mantığı yoktur.
Merkez Bankası’nın kısa vadeli faizleri reel faizlerin düşürülmesi amacıyla kullanması söz konusu olamaz.
Merkez Bankası’nın faiz kararları böyle bir amaca yönelik alınırsa, ileride daha yüksek reel faizlere davetiye çıkarılıyor demektir.
Kısa vadeli bakış açısı içinde, siyasetçiler Merkez Bankası’nın faizleri indirmesiyle reel faizlerin düşeceği hesabını hep yaparlar. Sonuçta, düşürülmeye çalışılan reel faiz düzeyi özlenir olur.
Deneyimlerimizden de öğrenmiş olmalıyız ki, Merkez Bankası’nın faiz kararlarının arkasında fiyat istikrarından başka hiçbir amaç olmamalıdır. Olursa, sonu hem hüsran olur.
BİLANÇO BÜYÜKLÜĞÜ
Nisan ayında üretici fiyat endeksinin (ÜFE) bir öncekş aya göre yüzde 1.9, tüketici fiyat endeksinin (TÜFE) yüzde 1.3 artmış olması herkesi şaşırttı. Bu veriler "sürpriz" olarak nitelendirildi. Halbuki, aslında geç gerçekleşen bir "sürpriz" oldu.
Böyle bir sürpriz şubat ya da mart aylarında da yaşanabilirdi. İleride de benzer sürprizler yaşanabilir. Sorun mevsimsel değildir.
Beklentilerin oluşmasında petrol fiyatlarının önemli bir rol oynadığı görülüyor. Ama, enflasyonun asıl belirleyicisi olan "parasal gelişmeler" göz ardı ediliyor.
Daha önceki bir yazımda da vurguladığım gibi, Merkez Bankası’nın bilançosundaki büyüme enflasyon hedefi ile karşılaştırıldığında çok yüksektir.
Aylık ortalama olarak, bilanço büyümesi yıllık bazda nisan ayında yüzde 34 oldu. Geçen yılın eylül ayında aynı bazda Merkez Bankası bilançosundaki büyüme sıfırdı. Grafikten de görüldüğü gibi, hızlı bir bilanço büyümesi söz konusudur.
Enflasyon konusunda önemli bir sorun yaşıyoruz. Grafikten de anlaşıldığı gibi, yıllık bazda enflasyonun yüzde 7-9 arasında sıkıştığını gözlüyoruz. Son iki yıldır, enflasyon bu bant içinde dalgalanıyor. Son aylarda ise, TÜFE bazında, yüzde 9 tavanına daha yaklaşmış bulunuyoruz. Bu katılığı mevsimsel hareketlerle ya da dolaylı vergilerin artırılması ya da azaltılmasıyla ya da bunun tüketicilere yansıyıp yansımadığı ile açıklayabilmek mümkün değildir. Nisan ayında enflasyon verileri ciddi bir uyarı yapmışlardır.
ASIL HEDEF
Enflasyonun yıllık bazda yüzde 7 ile 9 arasında sıkışması tek başına "eyvah program hedefleri tutturulamıyor" dedirtecek bir olgu değildir. Konunun kaygı duyulması gereken yanı açık enflasyon hedeflemesine geçen Merkez Bankası’nın itibarının zedelenme olasılığıdır.
Kısa vadeli faizlere yönelik kararlarında "on sekiz ay sonrasına bakarak kararlarını oluşturduğunu" söyleyen Merkez Bankası’nın önünü göremediği izlenimi doğmuştur. Bu son derece tehlikelidir.
Merkez Bankası "döviz kuru düzeyi, reel faizler ve enflasyon hedefi" arasında bir seçim yayıp hareketlerinde, söylevlerinde ve kararlarında bu seçimini açıkça gösterebilmelidir. Aksi taktirde, bu düzeydeki enflasyondaki katılık bir süre sonra enflasyonu yukarı çeken bir taban görevi görebilecektir.