Enflasyon tehlikesi her yerde sorun

DAHA geçen haftaya kadar, Avrupa Merkez Bankası’nın faizleri indirebileceği konuşuluyordu. Hafta içinde Euro bölgesi enflasyon rakamları açıklandı.

Yıllık bazda enflasyon Avrupa Merkez Bankası’nın yüzde 2 olan hedefinin üzerine çıktı ve yüzde 2.5 oldu. Petrol fiyatlarının artması enflasyonu Avrupa’da da artırdı.

Finans piyasaları karıştı. Faizlerin düşmesi beklenirken, yeni enflasyon rakamlarıyla faiz beklentileri yukarı yönde revize edildi. Bono fiyatlarından giderek yapılan hesaplamalarda tüm vadelerdeki faiz beklentileri Avrupa’da bir puana yakın arttı.

Kısa dönemde Avrupa Merkez Bankası’nın faizleri artırması beklenmiyor. Çünkü, başta Almanya olmak üzere, Avrupa ekonomilerinde büyüyememe ve işsizlik hala en büyük sorun. Dolayısıyla, faizler artmayacak, ama geçen haftaya kadar beklendiği gibi Avrupa’da faizlerin düşmesi de en azından şimdilik gündemden çıktı.

Amerika’da faizler de, faiz beklentileri de zaten artmıştı. İki yıl içinde Amerika’da faizlerin 2 puan kadar artacağı beklenmekte. Kısacası, dünyanın gelişmiş bölgelerinin tümünde top yekun bir faiz artışı artık çok daha fazla bir olasılık haline geldi.

Bizim açımızdan konunun iki boyutu var: dünyada enflasyonu artıran petrol fiyatlarının artmasının Türkiye’de de enflasyonu kıpırdatması ve gelişmiş ülkelerde faizlerin artmasıyla gelişmekte olan piyasalara akan fonların kısa dönemde azalma olasılığı. İki olasılık da bizim için olumlu değil.

Enflasyonun Türkiye’de kıpırdaması enflasyon beklentilerini de olumsuz etkileyebilecektir. Bir anlamda, uygulamadaki istikrar programına güven sarsılabilecektir. Dışsal bir etken içsel bir sorunmuş gibi algılanabilecektir. Bunun ilk işaretleri mayıs ayı enflasyon rakamlarında görüldü.

Dolayısıyla, enflasyonu indirmeye yönelik, yapısal reformlar da dahil olmak üzere, güven verici politikaların uygulanması artık çok daha fazla önem arz etmektedir. Hükümetin bir yılı aşan bir programı açıklaması daha da büyük önem kazanmaktadır.

Gelişmiş ülkelerde faizlerin artmasıyla gelişmekte olan piyasalara fon akımının yavaşlaması olasılığı artmakta olan cari işlemler açığının kontrol altına alınması ihtiyacını daha da ivedi bir hale sokmaktadır. İç talep büyümesinin yavaşlatılmasına yönelik alınabilecek önlemler enflasyonun düşmesi yönünde de olumlu katkılar sağlayacaktır.

Bütün bu olasılıkları göz ardı ettiğimiz taktirde, Türkiye’de faizlerin artması mutlaka gündeme gelecektir. Türkiye’de de faiz artırımı gündeme geldiğinde, sıkıntılarımız bugünkünden daha fazla olabilir. Dolayısıyla, faiz artırımının gündeme gelmesini engelleyebilecek para politikası dışındaki önlemleri almaktan çekinmemeliyiz.

Enflasyon eğilimleri

GEÇEN
hafta verdiğim grafiği mayıs ayı enflasyonu ile güncellenmiş bir şekilde bu hafta da veriyorum. Görüldüğü ve beklendiği gibi, yıllık bazda, imalat sanayi fiyat artışları ve tarım fiyatları artışları arasındaki makas kapandı. İlerideki aylarda, tarım fiyatları aylık bazda düşmeye devam edecek. Makas tarımın aleyhine gelişecektir.

Son aylarda imalat sanayi fiyat artışları yakın geçmişteki ortalamasının üzerinde seyrediyor. Petrol fiyatlarındaki artış, kamu sektöründeki fiyat ayarlamaları ve kurlardaki kıpırdanma bu gerçekleşmelerin arkasındaki nedenlerdir.

Önümüzdeki aylarda da imalat sanayi fiyat endeksindeki artışların aylık bazda yüzde 1’in üzerinde olması büyük bir olasılıktır. Ama, ortalama toptan eşya fiyat endeksi artışı tarım fiyatlarının düşmesiyle eksi çıkması beklenmelidir.

Yıl başında açıklanan enflasyon hedefinden henüz bir sapma olacağı olasılığı gözlenmemektedir. Ama, özellikle özel sektör imalat sanayiindeki fiyat artışlarının yüzde 1’in altına çeşitli nedenlerle çekilememesi 2005 yılında enflasyonla mücadeleyi zorlaştırıcı bir unsur olacaktır.

Enflasyonla mücadelenin en çetin aşamasına gelmiş bulunuyoruz. Bu aşamada, dalgalı kur rejimi bize yardım da edebilir, bizi hedeften uzaklaştırabilir de. Her şey beklentilerin nasıl şekilleneceğine bağlıdır. Beklentileri olumlu yönde yönlendirmenin yolu siyasi ve ekonomik tansiyonu en düşük düzeyde tutmaktan geçmektedir.

Türkiye’nin orta dönem hedefleri

ULUSLARARASI
Para Fonu (IMF) heyetinin bu kez Türkiye’de bulunmasının nedeni tüm üye ülke ekonomilerinin ya yıllık ya da iki yılda bir yapılan gözden geçirilmesi (Article IV consultation) çalışmasıdır. Türkiye ekonomisi, aramızda bir standby düzenlemesi olmasa dahi, IMF tarafından yılda bir kez mercek altına alınır. Şimdi, bu yapılmaktadır.

Çalışmalar sonunda kapsamlı bir rapor hazırlanacaktır. Rapor, doğal olarak, Türkiye ekonomisinin önündeki orta dönemdeki sorunlarına ve fırsatlarına yoğunlaşacaktır. Raporun bulguları, büyük bir olasılıkla, en azından IMF açısından, 2004 yılı sonrası IMF ile olan ilişkilerimizin şekillenmesinde önemli bir rol oynayacaktır.

IMF Türkiye ekonomisini çok yakından tanıdığından çalışmanın Türkiye ayağı çok uzun zaman almayacaktır. İleriye dönük çeşitli senaryolar eldeki verilerle masa başında da oluşturulabilir. Burada olmalarının nedeni hükümetin ve çeşitli ekonomik birimlerin orta dönemde Türkiye ekonomisi hakkında ne düşündüklerini ilk elden öğrenmektir.

Orta dönemde hedefimiz elbette fiyat istikrarı içinde sürdürülebilir ve yüksek oranda bir ekonomik büyümeyi gerçekleştirmek olmalıdır. Bu amaca yönelik olarak;

1. Üretimde verimlilik artışı,

2. Kamu maliyesinin gelir-gider dengesi,

3. Ekonomik çarpıklıkları asgariye indiren ve yaygın bir vergi sistemi,

4. Büyümeyi destekleyebilecek sağlıklı bir finans sistemi (bankacılık),

5. Üretken olmayan ekonomik faaliyetlerin durdurulması (yolsuzluk), şeffaflık, çabuk ve doğru işleyen bir hukuk sistemi,

6. Tarım kesiminin kamu maliyesine yükünü asgaride tutan, ama etkin bir biçimde desteklenmesi,

7. Hızlı işleyebilen bir özelleştirme programı,

8. Sosyal güvenlik sisteminin rehabilitasyonu ve

9. Sosyal güvenlik şemsiyesi altında etkin işleyen işsizlik sigortası

gibi konular öne çıkmaktadır.

Gündemdeki yapısal reformlar da orta dönemdeki amacımıza ulaşabilmek için yapmamız gerekenleri göz önüne alan bir perspektif içinde gerçekleştirilmek zorundadır.
Yazarın Tüm Yazıları