TÜRKİYE ekonomisinde son yıllarda en köklü değişim bankacılık sektöründe yaşandı.
Kalıcı istikrarı oluşturmak yönünde bankacılık sektörü küçümsenmeyecek bir dönüşümden geçti. Ama, benzer bir dönüşümün ekonominin diğer sektörlerinde de yaşandığını savunmak güçtür.
Evin bir tarafının temizlenip diğer taraflarının dağınık bırakılmasıyla tüm evin bir gün toparlanacağını beklemek çok gerçekçi değildir. Aksine, evin düzgün taraflarının da süratle dağılması söz konusu olabilecektir. Dolayısıyla, ekonominin diğer sektörlerinin de zaman kaybetmeden bankacılığa benzer bir dönüşümden geçmesi kalıcı istikrar için önemlidir.
Her dönüşüm maliyetlidir. Maliyetinden korkarak geciktirilen dönüşümlerin ilerideki maliyeti çok daha fazla olmaktadır. İşin bu tarafını bankacılık sektörünün yaşadığı dönüşümden öğrenmiş olmamız gerekir.
GELİŞMELER
1. 2000 yılından önce Türkiye’de 81 adet banka vardı. Şimdi, 47 tane kaldı.
2. Bir zamanlar bankacılık sektöründe 175 bin civarında insan çalışıyordu. Birkaç yıl içinde, sektörde çalışan insan sayısı 130 binin altına düştü. Şimdi ise, çalışan sayısı ancak 140 bine ulaşabildi.
3. Sektörde kişi başına aktif büyüklüğü 2002 yılında 1800 doların altındaydı. Şimdi, 4 bin doları geçiyor.
4. Bankacılık sektörünün toplam aktifleri 2002 yılında milli gelirin yüzde 70’inin altındaydı. Şimdi, yüzde 85’in üzerine çıktı.
5. Son dört yılda bankacılık sektörünün toplam bilançosu sabit fiyatlarla yüzde 50’ye yakın büyüdü. Milli gelirdeki büyüme aynı bazda yüzde 30 oldu.
6. 2002 yılında sektörün toplam yükümlülüklerinin TL-döviz dağılımı yüzde 50-50 idi. Şimdi bu oran yüzde 62-38 oldu. Aynı şekilde, 2002 yılında sektörün varlıklarının TL-döviz dağılımı yüzde 57-43 iken, şimdi 66-34 oldu.
7. 2002 yılında kredilerin toplam bilanço içindeki payı yüzde 25 dahi değilken, şimdi yüzde 44 oldu. Bankalar yapmaları gereken geleneksel işlere dönmeye başladılar.
8. Bankalarımız hem daha fazla kredi vermeye başladılar, hem de çok daha fazla TL kredileri vermeye başladılar. 2002 yılında bankaların verdikleri TL kredileri milli gelirin yüzde 9’u iken şimdi bu oran yüzde 26 oldu. Döviz kredilerinin milli gelir içindeki payı aynı dönemde değişmeyerek yüzde 11’de kaldı.
10. Mevduatın krediye dönüşmesi arttı. 2002 yılında 100 TL’lik mevduatın 40 TL’si krediye dönüşürken, bu oran şimdi yüzde 70’i geçti. Daha da önemlisi, mevduatı yapanlar kredi kullanmaya başladılar. Bireysel krediler/tasarruf mevduatı oranı 2002 yılında yüzde 7 civarındayken, şimdi yüzde 36 oldu.
11. Bankacılık sektörünün artık daha fazla sermayesi var. Daha da önemlisi, bankacılık sektörünün serbest sermayesi son beş yılda çok arttı.
DÖNÜŞÜM BİTMEDİ
Bankacılık sektöründe bu yazıya sığmayan daha birçok olumlu gelişmeler sağlandı. Bütün bunların hiçbiri bankacılık sektörü kalıcı istikrar için tüm dönüşümü tamamladı anlamına gelmiyor. Aksine, sektörde gidilecek daha çok yol var.
Genelde finans sektörü, özelde bankacılık sektörü devletin daha fazla vergi toplamak için elinin altında bulundurduğu para torbası halinde olmamalıdır. Bugüne kadar hep böyle oldu.
O kadar ki, yasaklı kambiyo rejiminden kalma kambiyo gider vergisi dahi sermaye hareketlerinin tümüyle serbest olduğu son on sekiz yıldır kaldırılamamıştır. Bu bakış açısının Türkiye’de finans piyasasının çarpıtılmasında önemli bir etkisi vardır.