Enis Berberoğlu: Krize neden-sonuç ilişkisi aramak

Enis BERBEROĞLU
Haberin Devamı

PİYASADAKİ iyimser havayı bozmak istemeyiz, ancak krizi atlattık tespitini erken bulduğumuzu kayda geçirmek isteriz... Doğru yönde atılan adımlara verilen dış desteğin koşula bağlı olduğunu hatırda tutmalıyız.

* * *

Krizde tansiyonun düşmeye başlaması ile birlikte mali piyasalarda ve medyada neden-sonuç kurma girişimleri ön plana çıktı... Görme özürlülerin filin bacağına, hortumuna, kulaklarına dokunarak, ‘‘sütun, boru, yelken’’ diye tarifini andıran bölük-pörçük doğrular ortalığa döküldü. Hatta üç banka arasındaki mali düellonun (Merkez Bankası Başkanı ‘kanlı rekabet’ ifadesini uygun bulmuştu) öyküsü internet klasiği haline geldi.

Krizi tetikleyen olağan şüpheliler listesinde ilk sırayı yabancılar (risk sermayesi yöneten fonlar, devalüasyon tahmininde bulunan bankalar) aldı... Yapısal reformları geciktiren siyasiler ile ekonomi kurmayları yabancıları takip etti. Ardından bazı büyük bankalar ve medya geldi...

Oysa bize sorarsanız son krizin tek vektörle izahı mümkün değil...

Hatta aynı anda devreye giren birkaç etkenin öncelik sırasını belirlemek bile zor. Çünkü programın parasal zembereği boşaldığı zaman dönüşü yok.

* * *

IMF patentli ekonomik programın temel mantığını birkaç cümleye sığdırmak zor... Ama özetle piyasaya sürülecek Türk Lirası'nın ancak döviz karşılığında yaratıldığını söylemek mümkün... Dolayısıyla tersini de hesaba katmak zorunlu. Yani döviz alımı artınca piyasadaki likidite azalıyor, faizler tırmanıyor. Üstelik Merkez Bankası'nın bu operasyona müdahale imkánı IMF'nin koyduğu parasal limitle (Net İç Varlık tavanı) sınırlı...

‘‘Çok döviz satılıyor, piyasadan fazla Türk Lirası çekiliyor’’ diye bu limitin aşılmasına izin verilmiyor... Tıpkı son krizde olduğu gibi.

Dolayısıyla hangi nedenle olursa olsun, kriz çıktığında bile esnemeyen bu mekanizma sorunun katlanarak büyümesine yol açıyor.

* * *

Yanlış anlamayın bu tehlike bugün, dün veya üç hafta öncesinin meselesi değil... Ekonomik programın ilk gününden itibaren geçerli ama her nedense göz ardı ediliyor. Türkiye'den, ekonomik gidişten bağımsız bir nedenle, mesela terörün yeniden hortlaması veya komşularla sıcak çatışma ihtimali ya da ciddi hükümet krizi yüzünden birkaç milyar dolar çıksaydı da aynı süreç yine işleyecekti. Çünkü döviz karşılığı TL mekanizmasında istisna hali yok.

Üstelik 6 Aralık kararlarına kadar olası yol kazasında hasarı azaltacak ek rezerv imkánından (hava yastığı?) bile yoksunduk.

Tekrar özetlersek, güçlü döviz alımında faizlerin tırmanıp, devlet iç borç senedi riski taşıyanların ciddi zarar edecekleri ortada iken...

Bankaların boğazlarına kadar káğıda gömülerek duvara doğru koşmasını,

Merkez Bankası, Hazine ve BDDK'nın ekonomi otomatik pilota bağlandı rehavetine kapılmasını,

İş dünyasının seçkin örgütünün krizden bir-iki hafta önce ‘‘10 yıl önümüzü görüyoruz’’ şaşkınlığını,

Medyanın krizden propaganda ile kurtulmanın mümkün olduğu imanını anlamak mümkün mü?

* * *

Canınızı yeterince sıktıysak, izin verin de sözümüzü bu köşeye 1994 krizi sırasında koyduğumuz fıkrayla noktalayalım.

Soğuk kış günü, hava dona çekince, minik bir serçe yere çakılmış... Yakınlardaki bir inek acımış, ısınsın diye üzerine pislemiş... Dışkının sıcaklığında keyfi yerine gelen serçe şakımaya başlamış... Sesi duyan aç kurt gelmiş serçeyi yemiş...

Efendim bu öyküden çıkarılması gereken birkaç ders var:

1) Her başınıza eden mutlaka düşmanınız değildir.

2) Sizi her pislikten çıkaran da dostunuz değildir...

3) Ama en önemlisi, boğazına kadar dışkıya gömülüyken ne halt etmeye cik cik ötüyorsun be serçe diye sormazlar mı!

Yazarın Tüm Yazıları