Paylaş
CUMHURBAŞKANI Süleyman Demirel'in yeniden seçimi için girişilen maceranın ilk günlerinde cesaret edemedik. O yüzden baklayı ağzımızdan yarım çıkarıp ‘‘Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in görev süresinin uzatılması ile siyasi istikrarın devamı arasında hiçbir irtibat yok’’ ifadesiyle yetindik...
Süleyman Demirel'in emekliye ayrılmasına gösterilen tepkilerin bizi haklı çıkarmasından cesaret bularak ikinci tespitimizi de dikkatinize sunmak istiyoruz: ‘‘Siyasi istikrarın aslında hükümetin performansıyla bile ilgisi yok... Hükümetin sadece varlığı bile yeterli...’’
* * *
Bu tespitin ilk bakışta son derece abes bulunacağının farkındayız... O yüzden şu sihirli ‘‘istikrar’’ sözcüğünden ne anladığımızı biraz daha açalım, belki derdimizi daha iyi anlatırız...
Bugün sıradan vatandaşın istikrar portföyü, siyasi riskleri kapsamıyor...
Başarısız Refahyol tecrübesi, 28 Şubat balans ayarı, DSP-MHP ortaklığı... Siyasi sistem bir duvardan öbür duvara savrulmasına rağmen parlamenter rejim kesintiye uğramadan yola devam ediyoruz. Merkez sağın beceriksiz iki liderinin kişisel kaderi veya cumhuriyete muhalif bir partinin kapatılması -demokrasi kültürüne sığmasa da- sokaktaki vatandaşı pek ilgilendirmiyor. İnanmayan 17 Nisan 1999 seçim sonuçlarına baksın...
* * *
Buna karşılık yeni küresel düzenin en büyük riskleri ekonomik sahada yatıyor...
Üstelik bu risklerin farkına varılması için öyle fazla kafa yormaya, teori üretmeye gerek yok...
Mesela, Laleli'de yıllarca güzel para kazandıktan sonra 1998 Ağustos ayında patlak veren Rusya krizi nedeniyle iflasın eşiğine gelen dükkán sahibinin karnı artık siyasi palavralara tok. Orta boy bu temsili işadamı, artık kontrol edemediği ekonomik riskleri önceden görüp kendisini uyaracak, mümkünse tedbir alacak hükümet istiyor.
Uuntmayın ki Türk ekonomisi son on yıl içinde ikinci kez yüzde 6'nın üstünde küçüldü. Üstelik küçülme tarım, inşaat gibi ana sektörleri vurdu. İşsizlik ve yoksulluk arttı. Seçmen bu sorunlara çözüm bulacak hükümet arıyor.
* * *
Bu hükümetin siyasi önceliklerini beğenmeyebilirsiniz. Ama hakkını teslim etmek gerekir ki, son derece cüretkár bir ekonomik program için IMF ile anlaşmayı becerdi...
Belki de çaresizliğin yarattığı cesaretle Türkiye'nin yıllardır birikmiş yapısal ekonomik sorunlarına neşter vurdu. Daha da iyisi, siyaseten utangaç çıktı, programın tanıtımı ve icraatını neredeyse tamamen ekonomi kurmaylarına bıraktı. Muhtemelen program tutmazsa siyasi sorumluluğundan sıyrılma gayretine bağlı bu tutum piyasalarda daha da olumlu etki yarattı. Piyasa profesyonellerinin tanıdığı, saydığı ve sözüne itimat/itibar ettiği ekonomi teknisyenlerinin ön plana çıkması, programın güven testini kolaylaştırdı. Bürokrasiye piyasalardan açılan bu kredi sayesinde faizler beklenenden daha hızlı düştü, kurlar yavaşladı. Sıra fiyatlara geldi. Ekonomik programda geri dönülmez nokta çoktan aşıldı.
* * *
Özetle ekonomik programın kaderi bu veya başka bir hükümete bağlı değildir.
Türkiye'nin gerçek şansı sayılması gereken ekonomi kurmaylarına gölge etmeyecek herhangi bir hükümet, istikrar için yeterli şarttır...
Paylaş