ANKARA BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan’ı "hakiki" ve halkı temsil eden politikacı yapan özelliği çok. Sayalım: Karadenizli, bıyıklı, futbolcu (ayrıca ve hálá Fenerli), muhafazakár, dindar, eşi ve kızları tesettürlü, bunlar aklıma ilk gelenler.
Demek ki Tayyip Bey, Türk toplumunun çok sayıda genetik şifresini bünyesinde taşıyor. (Dilerseniz aynı testi diğer liderler için de yapın, bakalım kaç ortak vasıf bulabileceksiniz.)
* * *
Nitekim önceki gün Polonya’nın Gdansk kentinde üniversite talebelerine hitap ederken... Türklere has bir başka özelliği, ev sahipliği kompleksini dışa vurduğunda açıkçası pek şaşırmadım.
Türkiye-Azerbaycan-Ermenistan üçgeninde diplomasinin dar koridorlarında dolaşan Başbakan hızını alamayınca ekmeğini Türkiye’de, İstanbul’da arayan, kaçak çalışan 40 bin Ermenistan vatandaşı hakkında şu ifadeyi kullandı:
"Niye bunlar bizim ülkemize geldiler? Çünkü Ermenistan’da sıkıntı büyük, sefalet var. Bizim ülkemizdeler, ama biz bunları iade etmiyoruz. Şu anda ülkemizde barınma mücadelesi veriyorlar. Gerekirse geri de göndeririz, ama böyle bir şeyi biz insani yaklaşım olarak doğru bulmuyoruz." Türkiye ve Ermenistan arasında tarihten kaynaklanan, Yukarı Karabağ işgali ile alevlenen sorunlar varsa... Devletler arası meselede Kumkapı’da boğaz tokluğuna çalışan garibanın suçu, günahı ne?
Denklemi tersten kuralım... Alman Başbakanı bizimkine her kızdığında... "Bakın yıllar önce misafir işçi (Gastarbeiter) olarak davet ettiğimiz Türkler ülkemize kazık çaktı, kaçağıyla, resmisiyle Türkiye’ye geri yollamıyorsak lanet olsun içimizdeki insanlık sevgisine" dese hoşumuza gider miydi?
* * *
Başbakan’da bu haller yeni belirdi... Hatta bence ev sahipliği kompleksini aşan miras hukukuna giren arazlar gösterdi. Mesela İsrail’e Gazze nedeniyle haklı öfkesini göstermek isterken... Kalktı 600 yıl önceye gitme ihtiyacını hissetti:
"Biz, dedeleriniz, ecdadınız kovulduğu zaman, sizi kalkıp da bu topraklarda ağırlayan, bu topraklarda misafir eden Osmanlı’nın torunları olarak konuşuyoruz."
600 yıl bile ev sahibini, misafirinin artık yerleşik düzene geçtiğini ikna edemiyorsa... Bu topraklarda öteki sayılma suçunun zamanaşımı konusunda hayli kötümser olma hakkımı kullanıyorum. Yıllarını kiracı olma sanatına adayan bir ağabey veya kardeşiniz olarak ekliyorum. Ev sahibinin kötüsü, geçici konumunuzu sürekli kafanıza kakandır... "Almanya’dan kardeşim gelebilir, size her an çıkın diyebilirim" hissini yaşatandır... Evim dediğiniz mekána çivi bile çaktırmayan, sizin kılmayandır. Türkiye gibi 72.5 milletin bir arada barış içinde yaşadığı coğrafyada.... Ev sahipliği taslamak sadece Kürt meselesini düşünseniz bile tehlikelidir.
Hem zaten tapusuna sahip çıkacak kadar uzun süre hangimiz yaşadık ki bu topraklarda?
Erbil sınır istemiyor
YAKLAŞIK iki aydır Barzani yönetimindeki Kuzey Irak’ın Erbil kentinde Türkçe bir gazete internette yayımlanıyor. Gazetenin imtiyaz sahibi ve Başyazarı Rebvar Kerim Veli, dün çıkan son sayıda Türkiye’nin Kürt sorununu çözmesi halinde muhtemel geleceği kendi penceresinden yorumladı. İki paragrafı hiç dokunmadan aktarıyorum:
"Türkiye kendi içindeki Kürt sorununu çözdüğü zaman artık daha güçlü bir ülke olmuş olacak ve daha rahat hareket etmiş olacaktır. Bunların bir sonucu olarak da Türkiye nasıl ki dünyadaki bütün Türklere destek çıkıyorsa artık Kürtlere de destek çıkmak zorunda olacaktır. Bundan dolayı da Iraklı Kürtler artık Ortadoğu’ya hükmeden güçlü bir Türkiye’nin himayesi altına girecekler."
"Çözümle birlikte Iraklı Kürtler ve Türkiye’deki Kürtler arasında bulunan ve Türkiye sınırı olarak bilinen sınır belki tarihe karışacak ve Iraklı Kürtler, Türkiye’ye entegre olacaklar."
Kürt meselesini sadece "ayrılıkçı" etiketiyle mahkûm edenler... Bu bütünleşme arzusunu görmezden gelmesinler lütfen.