Paylaş
Ankara'daki hain terör saldırısı içimizi yakarken, etrafımızı da bir ateş çemberi sarıyor.
Ukrayna, Suriye derken Ankara, NATO ile ilginç bir etkileşime girdi.
Üç yıldan kısa bir sürede Türkiye-NATO-Suriye üçgeninde ne çok şey değişti...
Aralık 2012'de NATO karargahında müttefikler Türkiye'ye Patriot hava savunma sistemi göndermeye karar verdiğinde temel endişe, Esad rejiminin füzeleri ve kimyasal silahlarıydı.
Dönemin NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen'e o gün Brüksel'de şu soruyu sormuştum: "Pek Esad'ın uçakları ne olacak? Suriye uçakları Türk hava sahasını ihlal ederse Patriotlar çalışacak mı?"
Haziran 2012'de Suriye hava savunma sistemi bir Türk askeri keşif uçağını Akdeniz'de düşürmüştü. Oysa Türkiye bir Suriye uçağını düşürebilecek hava savunma sistemine sahip değildi.
Hayır, demişti Rasmussen. Aslında 160 km uzaktaki düşman uçakları bile vurabilen Patriot bataryaları, bu özellikleri kapatılarak Türkiye'ye gönderilecekti.
Belli ki NATO, Ankara'nın Suriye uçağı düşürürken İttifak'ı da çatışmaya çekmesinden endişeliydi. Türkiye'nin Suriye uçaklarına karşı, gerektiğinde kendi hava sahasını kendi uçaklarıyla koruyabileceğini söylüyorlardı.
* * *
Rasmussen Suriye'de siyasi çözüme inandıklarını vurgulayadursun, Türkiye Haziran 2012'de keşif uçağının Suriye tarafından düşürülmesinin ardından angajman kurallarını değiştirdi.
Türk savaş uçakları Eylül 2013'te Suriye helikopterini, Mart 2014'te Suriye savaş uçağını, Mayıs 2015'te yine bir Suriye helikopterini sınır ihlali nedeniyle düşürdü.
Yıllar geçtikçe Irak'taki El Kaide uzantıları IŞİD adı altında toplanıp Suriye'de büyük bir alanı ele geçirdi, ülkenin kuzeyinde giderek güçlenen Suriyeli Kürtlerle savaşmaya başladılar.
2014 yazında Esad'ın tüm kimyasal silahları uluslararası denetçilere teslim etmesiyle birlikte, Batılı devletlerin büyük bölümü bakımından Suriye'de asıl tehdit IŞİD haline gelmişti.
Barzanicileri dışlayarak YPG'yi adeta gasp eden PYD ve tüm Suriyeli Kürt gruplarla girift ilişkileri olan Şam rejimi, dünyada IŞİD'e karşı potansiyel müttefikler olarak görülmeye başlamıştı bir anda...
ABD Başkanı Barack Obama'nın 2011'de "Esad meşruiyetini kaybetti" demesiyle fazla gaza gelen Ankara, Suriye'de "şahinlik" batağına o günlerde saplanmıştı.
ABD, dış politikasını şahsi kaprislere değil, ulusal çıkarlara göre şekillendiren sağlam devlet kurumlarına sahip olduğundan sonunda işin içinden sıyrılıp bugün Esad'ın geçiş sürecindeki rolünü tartışacak duruma geldi.
* * *
Uluslararası dengeler sürekli değişirken dört yıldır Suriye'ye karşı "şahinlik" politikasını sürdüren Ankara, Rusya'nın geçen ay savaş uçaklarını bu ülkeye göndermesiyle yeni bir çelişkinin içinde buldu kendisini...
Bu ne yaman çelişki: Putin Yönetimi, Türkiye'nin en stratejik müttefiklerinden... Üstelik Türkiye'nin hava savunma sistemi satın almayı düşündüğü Çin'in de, Moskova ile birlikte Suriye'de askeri rol üstleneceği konuşuluyor.
Bu arada NATO ülkeleri "uçak vuramayacak şekilde" modifiye ettikleri Patriot bataryalarını Türkiye'den bu ay çekerken bu kez Türk hava sahasını bir Rus savaş uçağı ihlal etti.
Ankara ilk aşamada bu ihlale karşı susmayı tercih etti. Fakat ihlal haberi uluslararası kaynaklar üzerinden dünyaya yayılınca bu kez Türkiye, Moskova'yı kınayan sert açıklamalar yaptı.
Geçen hafta Türkiye'yi Vecdi Gönül'ün temsil ettiği NATO Dışişleri Bakanları toplantısı sürerken kulislerde birkaç kez dile getirildi: NATO'daki müttefikleri, Türkiye'nin Rusya'ya karşı beklediklerinden de sert açıklamalar yapmasından çok memnun.
Bu NATO'nun Suriye'de duruşunu değiştirdiği anlamına mı geliyor?
Hayır. Gördüğüm kadarıyla NATO karargahında Türkiye'nin "güvenlikli bölge" önerisi, Rus hava saldırılarıyla daha da artması beklenen göç dalgasına rağmen hâlâ kulak arkası ediliyor.
NATO Suriye meselesinin askeri ayağını ABD liderliğindeki IŞİD karşıtı koalisyonun, sivil (göç) ayağını ise AB'nin meselesi olarak görüyor.
2012'de gönderdiği Patriotlar ile dahi müttefiki Türkiye'den ziyade askeri tesisleri koruyan NATO, bugün de Rusya meselesine insaniden ziyade soğuk, stratejik bir perspektiften bakıyor.
Mesela, bugün Suriye'nin elinde hala uzun menzilli füzeler var. Üstelik Şam'ın müttefiki Rusya, Türk hava sahası ihlalleriyle Ankara'nın "sabrını sınamaya" başlamış. Bu ortamda Patriotların Türkiye'den çekilmesi NATO'nun müttefiklik anlayışına uygun mu?
Geçen çarşamba ABD'nin NATO Daimi Temsilcisi Büyükelçi Douglas Lute'a karargahtaki basın toplantısı sırasında bunu sordum. "Rusya Suriye'ye uzun menzilli füze yerleştirirse toplanıp durumu yeniden değerlendiririz" demekle yetindi.
* * *
Öyleyse neden NATO, Rusya'nın Türk hava sahasını ihlal ettiğinin medyaya sızması üzerine Ankara'nın Moskova'ya göstermek zorunda olduğu sert tepkiyi bu kadar memnuniyetle karşıladı?
Bu soruya cevap vermek için belki de gözleri Akdeniz'in doğusundan batısına çevirmeli.
NATO bugünlerde tarihinin en büyük askeri tatbikatına hazırlanıyor. İspanya ve Portekiz'de 6 Kasım'a kadar sürecek Trident Juncture 2015 tatbikatına 34 ülkeden yaklaşık 35 bin asker, 140 savaş uçağı, 60 savaş gemisi katılıyor.
Amfibi hava taarruzu, kara çıkarması, şehir muharebesi, özel kuvvet operasyonları ve insani kriz operasyonları gibi kilit faaliyetlere odaklanan tatbikata, Türkiye'nin yanısıra, Ukrayna gibi NATO üyesi olmayan bir dizi ülke de asker gönderiyor.
Konuştuğum bir yetkili, tatbikatı, "Geçmişteki tüm NATO tatbikatlarının ardından bu bir tür mezuniyet töreni olacak" diye niteledi. Bir başkası, "NATO tatbikatlarının Rolls Royce'u" ifadesini kullandı.
NATO'nun yeni oluşturduğu, 40 bin askere ulaşan "Mukabele Kuvveti" (NRF) ilk kez Trident Juncture'da sınanacak.
"Tayin edici angajman" kavramı çerçevesinde NATO, bu gücü kullanarak gelecekte İttifak toprakları dışında da "ivedi kuvvet konuşlandırması" yaparak müttefiklerinin savunması için bir tür "önleyici saldırı" uygulayabilecek.
Kısacası NATO, Suriye ile hâlâ doğrudan ilgilenmiyor olabilir ama uzun vadede, Moskova'nın "değişen duruşuna" bağlı olarak kendisini yeniden konumlandırmak için, bilhassa Karadeniz, Doğu Akdeniz ve Baltık bölgelerinde güç gösterisi yapmaya ve müttefiklerini Rusya'ya karşı sertleşmeye teşvik edecektir.
Suriye'de değişime ayak uydurmada başarılı olduğunu söyleyemeyeceğimiz Ankara, NATO-Rusya ilişkilerindeki bu küresel zemin kaymasına hazır mı?
Yoksa dış politikamızı, her alanda çok daha hazır olan başka ülkelerin politikalarına demirli halde şekillendirmeyi sürdürecek miyiz?
Paylaş