Paylaş
Dün Hürriyet Daily News'da da yazdım: 2015 genel seçimlerinden bence beş sürpriz çıktı ki bunların çoğu, demokrasimiz açısından hayırlı sonuçlara gebe.
1) AKP oylarındaki kayma
AKP'nin, seçmen sayısındaki artışa rağmen 2011 genel seçimlerine göre yaklaşık 2.5 milyon daha az oy alabilmesi en önemli sonuçtu. AKP doğu ve güneydoğuda HDP'ye, Karadeniz ile İç Anadolu'daki en önemli kalelerinde bile MHP'ye oy kaptırdı.
2011'deki bağımsız adaylarıyla 2.8 milyon oy alabilmiş HDP bu sayede 6.2 milyona çıkarken, MHP oylarının üstüne 1.9 milyon daha koydu. HDP'ye verilen emanet oyların da etkisiyle oylarını kaydadeğer oranda yükseltemese bile CHP de metropollerde ve Ege'de ağırlığını artırdı ve örneğin Zonguldak'ta AKP hegemonyasını kırdı.
2) Yepyeni Türkiye
Bu oy kaymaları sonucunda ortaya çıkan yeni parlamento, Gezi hareketinin taleplerini daha iyi yansıtıyor: Demokratik süreçlerin ve denge-denet mekanizmalarının işlemesini daha kolaylaştıracak, daha çoğulcu, azınlıkları ve yerel renkleri daha iyi temsil eden; dolayısıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın istekleriyle çelişen bir parlamento.
TBMM'deki kadın vekil oranının (hala yetersiz olmakla birlikte) yüzde 18'e çıkıp rekor kırması, "yüzde 99'u Müslüman olan Türkiye'de" dört Hristiyan, birer Roman ve Ezidi vekilin seçilebilmesi hep bu etkinin eseri ve tüm darbelere rağmen ayakta duran Cumhuriyet'in başarısıdır.
3) Temsilde adalet
1980 askeri darbesinin çoğulculuğu köreltip ülkeyi iki partili bir sisteme yöneltmek için tasarladığı ve AKP'nin siyasi faydacılıkla sahip çıktığı yüzde 10 barajı, temsilde adaleti yıllar yılı zedelemişti. 2002'de AKP, barajın altında kalan partilerin oylarının yüzde 45'e ulaşması sayesinde, kendisi sadece yüzde 34 oy almasına karşın tek parti hükümeti kurabilmişti.
7 Haziran seçimlerinde HDP'nin barajı geçmesi ve oyların tepedeki dört partide büyük oranda konsolide olması sayesinde, 1980 sonrasında temsilde adaleti en çok sağlayan TBMM oluşmuş oldu. Pazar günü verilen oyların yüzde 95'ten fazlası yeni mecliste temsil edilecek. 1983-2011 rasındaki seçimlerde bu oran yüzde 41 ile yüzde 86 arasında oynuyordu.
4) Solun yükselişi
Muhalefet partileri, ekonomi odaklı kampanyalar yaparak, ideoloji temelli seçim mevsimlerine alışık AKP'yi çalışmadığı (ve yer yer sınıfta kaldığı) bir yerden yakaladı.
CHP ve HDP toplamında sol oyların yüzde 38'e ulaşması, hatta MHP'nin dahi gazete ilanlarıyla geleneksel olarak solcu diye bilinen Alevi oylarına hitap etmesi, "halkçı" siyasetin yükselişini beraberinde getirdi.
5) Geçersiz oylar
Geçersiz oyların 2011 seçimlerine göre yüzde 30 kadar bir artışla 1.3 milyona çıkması da ilginç bir sürprizdi. Bu sayı, dördüncü parti olan (ve belki yakında baraj indirilince meclise girip giremeyeceğini tartışacağımız) Saadet'in 900 bin küsur oyundan çok daha yüksek.
Hatta Güney Kıbrıs, Estonya ve Karadağ'da yapılan son seçimlerde verilen tüm oyları toplasanız, Türkiye'deki geçersiz oylar kadar etmiyor.
Bu durumda, bir kısmı basına yansıyan ve partileri protesto etmeyi amaçlayan oyların bir payı vardır. Muhtemelen daha büyük pay, İstanbul'da hatalı oy vermeyi adeta teşvik eden kötü pusula tasarımına aittir. Daha iyi bir demokrasi için herkesin, bu pek fark edilmeyen geçersiz oy sorununu çözmeye çalışması yararlı olur.
Peki bu sürprizler neden yaşandı?
AKP'nin anketlerdeki düşüşü aslında aylardır sürüyordu. Soru, Erdoğan'ın Anayasa'ya aykırı olduğu tartışılan partizan tavrının, AKP'nin oy oranına nasıl etki ettiğidir?
Herhalde AKP kurmayları kampanya süresince kamuoyu yoklamaları yaptırmış ve Erdoğan'ın müdahalesinin AKP tabanına olumlu etki ettiğini düşündüklerinden, son güne kadar bu stratejiyi sürdürmüşlerdir.
Asıl mesele, barış sürecini başlatan parti olarak AKP'nin, hem Kürt muhafazakar hem de Türk milliyetçi oyları arasında denge kurmaya dayanan varoluşsal açmazını bu kez iyi yönetememesi.
Geçmişte AKP'ye oy verenler arasında hem Kürtlerin, hem de Türklerin, Erdoğan liderliğinde yalpalayan saldırgan söylemi samimi bulmaması, bu ciddi oy kaymalarına bir zemin hazırlamış olabilir.
Bunun üstüne, kendi yaşam standartlarının düştüğü, hayat pahalılığının arttığı bir dönemde Erdoğan ve kurmaylarının sarayda oturup, lüks Mercedeslere verilen minimum 300 küsur bin liraya "çerez parası" diye bakmasını sokaktaki vatandaşların birçoğu, bardağı taşıran damla olarak görmüştür.
Bu ortamda, kendi görüşüne en yakın muhalefet partisinde en ufak bir ışık belirdiğinde iktidarı cezalandırmak için oyunu oraya kaydıragelen Türkiye seçmeninin tercihinde şaşıracak bir şey yok aslında.
Asıl şaşkın olan, tek taraflı ve çoğunlukçu maslahata onca yıldır pek alıştığı halde, bugün kendisini çoğulcu bir ortam içinde koalisyon pazarlığına girip taviz vermek zorunda bulan AKP liderliğidir.
Paylaş