Paylaş
Akıl, insana verilmiş en öncelikli delil ve göstergedir.
Akıl, Allah’ın açık bir ayetidir.
Allah, akıl ayetini, indirdiği ayetler yani vahiy ile ve evrende yarattığı ayetler yani bilim ile uyumlu kılmıştır.
Yaratılışımıza kodlamış olduğu bilgi ve din ayetlerini bize hatırlatmak için bize vahiy ayetlerini bildirmiştir. Yani aklımızı işletelim ve özümüzden sapmayalım diye bize uyarılarda bulunmuştur.
Aklımızı kullanmadan vahyi anlamamız, en temel varoluşsal sorularımız ile ilgili sorgulamalar yapmamız ve hayatı anlamlandırmamız mümkün değildir.
KULLANILMAYAN AKIL KÖRELİR
Akıl ayetini inkâr eden ya da görmezden gelen biri, Allah’ın indirdiği ve evrende yarattığı ayetleri anlayamaz. Hikmetlerini kavrayamaz.
Allah insana akıl melekesini vermiş, onu gerektiği gibi kullanmadığımız zaman ne hale geleceğimizi bildirmiş ancak kullanımını kişinin kendisine bırakmıştır. Aklı kullanma yeteneği, bir spor dalında ya da herhangi bir enstrüman kullanımında kişinin kendisini geliştirmesi gibi geliştirilebilen ya da gerektiği gibi kullanılmadıkça körelen bir yetenektir.
Sporu bırakırsanız geliştirmiş olduğunuz kaslarınız zamanla sıkılığını yitirir.
Düşünmeyi bırakırsanız, aklınızı kullanma yeteneğiniz gevşer ve zamanla körelir.
Dolayısıyla her ne kadar akıl bizi diğer canlılardan ayıran temel bir özellikse de, doğru bir şekilde kullanılmadıkça var olmasının bir değeri yoktur. Yani aklın bir cevher olarak bizde bulunmasının değil, o cevherin var oluş amacına uygun olarak kullanılmasının bir değeri vardır.
ÖNEMLİ OLAN AKLI AKTİF HALE GETİRMEK
Bu yüzden Kuran’da isim olarak akıl kelimesi kullanılmaz. Fiil olarak ‘taakkul’ kullanılır.m Yaratılış amacına uygun olarak aktif hale getirilmediği müddetçe aklın bir işlevi yoktur.
Aklı gerektiği gibi kullanmamak, Kuran’daki ifadesi ile “Pisliğe mahkûm olmak” demektir. (Yunus suresi 100) GAklı, yaratılış amacına uygun olarak kullanmamak Kur’an’daki ifadesiyle “Sürü içgüdüsüyle davranan hayvan gibi olmak hatta yoldan sapma konusunda onlardan daha şaşkın ve beter olmak” demektir. (Furkan suresi 44)
Aklını, dolayısıyla kendini Allah’tan başkasına teslim eden biri, teslim olduğu kişinin elinde oyuncak olacak, o kişinin insafına kalacak demektir.
Aklı mahkûm olanın bedeni de mahkûm olur.
AKLINI TUTSAK ETME
Aklımızı başkalarına tutsak edersek, onlar bizim yerimize düşünmeye, kendi doğru ve yanlışlarını bize dayatmaya kalkarlar. Kendi akıllarını bizim aklımızdan üstün tutarlar.
Bizi ezer, aşağılar, günahkâr, sapkın, çaresiz kılar ve bizi, onlar olmadan bir hiç olduğumuza inandırırlar.
Bunu yaparken Allah’ı kullanırlar, Kuran’ı kullanırlar, peygamberimizi kullanırlar.
Onlara muhtaç olmamız için yaparlar. Önce Allah ile aramızı açar sonra da yavaş yavaş o araya doğru saflar halinde yanaşırlar.Kendini yalnız Allah’a teslim eden biri ise gerçek anlamda özgür, tam olarak bir birey demektir. Allah’tan başkasının önünde eğilmeyen, şahsiyet ve omurga sahibi biridir. Başkalarının sözüne göre değil Allah’ın sözüne göre hareket ederek kendini başkalarına değil, Allah’a beğendirme gayretindedir.
Kuran bize, bilenlerle bilmeyenlerin bir olmayacaklarını ve ancak gerçek anlamda aklını işletenlerin bu gerçeği düşünüp kavrayabileceklerini bildirir. (Zümer suresi 9)
Yine Kuran bize, kulları içinden ancak âlimler yani bilenler, Allah’tan (gereğince) sakınıp O’na karşı derin bir saygı duyarlar der. (Fatır suresi 28)
Bilmek için düşünmek ve bilgiyi edinmek, bunun için de aklı kullanmak gerekir. İslam âleminin bugünkü durumunun en öncelikli sebeplerinden biri, aklın terk edilmesidir.
Ne zaman ki akıl terk edildi, Allah’ın ayetleri de terk edildi.m Akıl devre dışı kalınca, Allah’ın ayetleri de devre dışı kaldı.
Allah’ın ayetleri aklını kullanan kişinin işine yarar. Aklını kullanmayana bir şey katamaz.
KURAN'DAKİ MÜSLÜMAN NASIL BİR İNSANDIR?
FİKİR: Kuran’daki Müslüman, “Ben ne diyorsam odur” ya da “Benim bildiğim ve dediğim doğrudur” demeyen, insanlar ile görüş alış verişinde bulunan, dinleyen, anlamaya çalışan ve başkalarının görüşlerine de değer verendir.
Kuran’da peygamberimize, yapılacak işler ve alınacak kararlar konusunda insanlara danışması, onların görüşlerini alması ve ona göre kararlar vermesi söylenir. (Ali İmran suresi 159)
Yine Kuran’da inananların güzel ve örnek özelliklerine dikkat çekilirken yapılacak işleri aralarındaki danışma ile karara bağladıkları vurgulanır. (Şura suresi 38)
Kuran’daki ifadesiyle inananlar kardeştirler. Birlikten kuvvet, ayrılıktan ise zayıflık doğar.
Herkesin farkı bir tecrübesi ve faydalı olacağı bir kabiliyeti vardır.
Bu sebeple yapılacak işler ve alınacak kararlar konusunda dayanışma ve görüş alış verişinde bulunmak hem insanları bir arada tutar hem de çok daha verimli ve isabetli işlerin ortaya çıkmasını sağlar.
ANTROPOLOJİNİN ÖNCÜSÜ: EBU REYHAN BİRUNİ (973-1048)
Bilim tarihçilerince antropoloji, Hindoloji ve jeodezinin öncüsü olarak gösterilen ve Aristo fiziğini şiddetli bir biçimde eleştiren Biruni, boşluğun olabileceğini, gezegenlerin dairesel yörüngelerde hareket etmek zorunda olmadığını savunmuş, otoritelerin değil, deneylerin önemli olduğuna vurgu yapmıştır.
Biruni, Dünya’nın çapını ve çevresini ölçmek için yeni bir metot geliştirmiş, günümüzde kabul edilene çok yakın bir değer bulmuştur.
13 yıl Hindistan’da gözlem ve araştırma yapan Biruni, bu ülkenin tarihinden sosyolojisine kadar birçok konuda tarafsız yazılarla antropolojinin öncülüğünü yaptı.
Budizm, İbranilik, Hıristiyanlık, Hinduizm ve Zerdüştlüğü objektif bir biçimde inceleyen Biruni, bu çalışmaları sayesinde karşılaştırmalı dinler alanının da öncüsü olarak gösterilir.
Bugün halen kullanılan ve elementlerin yoğunluğunu ölçmeye yarayan ‘piknometre’ isimli cihazı geliştirdi.m Ay’daki kraterlerden biri ismini Biruni’den almaktadır.
ALLAH'IN İSİMLERİ
HAFÎZ: Koruyup gözeten. Her şeyi kontrol ve gözetimi altında tutan.
HAKK: Gerçeğin kaynağı ve belirleyicisi. Her yaptığı ve emri gerçeğe en uygun olan. Hakkın ve hukukun kaynağı ve belirleyicisi.
Paylaş