Paylaş
Namı yüzyıllar boyunca çok geniş kıtalara yayılan bu güzel kokulu madde tarihin her döneminde lüks tüketim maddesi olmuştur. Afganistan ve Çin arasındaki dağlık bölgede yaşayan misk geyiğinin salgısıdır. Çiftleşme döneminde erkek misk geyiğinin salgıladığı misk, hayvanın misk göbeği denilen torbasında bulunur. Bu miski elde etmek için hayvanların öldürülmesi gerekmektedir. Çin’deki tıp sanayii ve Dünya’daki parfüm sanayii talepleri neticesinde bugün misk geyiklerinin nesli tükenme tehlikesindedir. Çin’de kurulan misk geyiği çiftliklerinde elde edilen misk yabani geyiklerden elde edilen misk kadar keskin ve baskın kokuya sahip değildir.
Divanü Lugati’t Türk’te; ‘’kabından misk gitse kokusu gitmez’’ atasözüne yer verilmiştir. Misk’in o-Kaşgarlı Mahmud döneminde mutfaklarda kullanılıp kullanılmadığını net bir şekilde anlayamıyoruz. Ancak kokusundan faydalanılan bir madde olarak kullanıldığı kesindir. Mutfaklardaki kullanımı 11. yüzyıldan daha ileri zamanlara tarihlenmektedir.
Çok uzun yıllar kokusunun kalıcılığına devam etmesi aşçılara çok büyük fayda sağlamıştır. Hatta bir lokum tarifinde misk çekirdeğinin kendisi yerine ‘’zarfı koyalar ki rahiya’’ notu düşülmüştür. Aynı zamanda Ayasofya harcına katılan miskin kokusunun bugün hala duyulduğu söylenmektedir.
MİSK SATIŞI YASAKLANDI
17. yüzyıla gelindiğinde; yalnızca varlıklı kimselerin tüketebildiği bir madde olmasına rağmen misk talebi karşılanamayacak durumdaydı. 1610 yılında padişaha yetecek kadar misk bulunamamıştır. Bunun üzerine; sarayın ihtiyaç duyduğu kadarı alınana dek misk ithal eden tüccarların elindeki miskleri piyasaya satması yasaklanmıştır.
13. yüzyılda Keşkir, Memlüklülere misk ile vergi ödüyordu ve 1615 yılında Babürlü vali tarafından İngiliz elçi ağırlanmıştır. Ve bu elçiye verilen hediyeler arasında beş sandık miskli nöbet şekeri vardır. Bu durumun bir adet olduğunu varsayarsak Nepal bölgesindeki misk bolluğunu anlayabiliriz. Osmanlı döneminde tüccarlar Nepal ve Tibet bölgesinden misk ithal ederlerdi. Nepal’deki bu bolluğa rağmen Tibet’ten gelen misk çok daha kaliteli kabul edilirdi.
ÇOK PAHALI
Sarayda kilerci ağa gözetimine emanet edilen misk; altın, gümüş ya da mücevherli sofra eşyalarıyla birlikte muhafaza edilirdi. Buradan ne kadar değerli bir madde olduğunu anlayabiliyoruz. Tarih 1469’a geldiğinde kaydedilmiş bir mutfak masraf defterinde ise çok çarpıcı bir bilgi bizleri karşılıyor. Bin koyuna 29 bin akçe, 525 kilogram sadeyağa 8 bin 840 akçe ödenirken 321 gram miske 5 bin 280 akçe ödenmiştir. Yani Bir koyun 29 akçe, 2 gram misk 32 akçe olarak hesaplanmıştır. Bu durum miskin pahasını anlamamız için yeterli bir örnektir.
1582 yılında III. Murad’ın oğlu Şehzade Mehmed’in sünnet düğününde; Mutaffin Suresi 25. ve 26. ayetlerde betimlenen miskli şerbet ikram edilmiştir. Saray mutfağında aşure, pelte, güllaç, akide şekeri, lokum, helva, lohuk gibi tatlılarda misk kullanılmıştır. Mutfaktaki misk kullanımı lezzet için miydi yoksa zenginlik gösterişi mi bilinmez ancak; şekerlemeler ve şerbetler saray ve çevresinde amber ya da misk ile hazırlanırdı.
Paylaş