Paylaş
BİR süre önceydi. Yargılanmak üzere, basın davalarına bakan Ankara 2. Asliye Ceza Mahkemesi'ne gitmiştim. Dışarıda sıramın gelmesini bekliyorum. Aaaa, bir baktım bizim İsmet Solak göründü.
‘‘Hayrola yaaa, sen ne arıyorsun burada.’’
‘‘Hasan Mezarcı'ya hakaretten geldim. Ya sen?..’’
‘‘Ben de Şevki Yılmaz'a hakaretten...’’
İsmet'le ikimiz mahkeme kapısı önünde girdik mi bir gülme krizine!..
Hasan ve Şevki, ikisi de Refah Partisi milletvekili iken Atatürk'e salyalı ağızlarıyla hakaretler yağdırmışlar, biz de kendilerine yazılarımızda yanıt vermişiz. Sonra her ikisi de yurtdışına tüymüş. İşe bakın ki, biz yargılanıyoruz.
Cumhuriyetin savcıları, onların kişilik haklarına tecavüz ettiğimiz iddiasıyla bizim hakkımızda kamu davası açmışlar!
Tam o sırada mahkemeye bir başka gazeteci arkadaş geldi. Niye geldiğini ona sorduk, ‘‘Jet Fadıl'a hakaretten’’ demesin mi! Hani şu halktan 400 milyon dolar toplayıp şimdi Almanya'da firarda olan Jet Fadıl'a!
Bugün bendeniz de mahkemede Jet Fadıl'a hakaretten yargılanacağım.
Tokatlayanlar, halkı söğüşleyenler, hortumcular. Hasan Mezarcı gibi kendini Hazreti İsa ilan eden, kulağına küpe takıp entari giyenler, ağzı salyalı Şevki'ler, 400 milyon dolar götüren Jet Fadıl'lar, yurtdışında krallar gibi yaşıyor.
Ama siz gazeteci olarak onları eleştirdiğiniz anda hakkınızda bazı savcılar tarafından kamu davaları açılıyor ve şakır şakır ceza alıyorsunuz.
Bir garip ülke olduk.
* * *
İlçelerinde kurulu termik santralın saçtığı zehirli dumandan bıkan Yatağan halkı adına Belediye Başkanı Hasan Işık feryat etmiş:
‘‘Ankara'dakilere sesleniyorum, yalvarıyorum. Biz ölümle pençeleşiyoruz. İlçeye gaz maskesi göndermelerini rica ediyorum.’’
Sen uzayda mı yaşıyorsun başkan bey kardeşim! Ankara sizin oralardan beter zehir soluyor. Hava kirli, ortalık dumanaltı. Ortada devlet yok, vali yok, İ. Melih yok. Ankara delik deşik. Trilyonlar toprağa gömülüyor da, kimsenin umurunda değil. Rezaletin, kepazeliğin, zehirli hava solumanın hesabı Ankara'da sorulmuyor ki Yatağan'da sorulsun.
Başkan bey, sen Ankara'yı ne zannediyorsun? Kelin merhemi olsa başına sürer. Sen bizim buralardan bir şey bekleme, başının çaresine bak kardeşim. Kendin pişir kendin ye.
* * *
Haberi dünkü dinci gazetede okuyunca tüylerim ürperdi. Bakınız Recai beyamca türban yasağının kaldırılması konusunda ne diyor:
‘‘Bütün siyasi partilere çağrıda bulunuyorum. Eğer bu işten (yasağın kaldırılmasından) bir siyasi rant bekleniyorsa, bunun bütün siyasi rantı sizin olsun. Biz hiçbir iddiada bulunmayacağız, başörtüsü meselesini FP çözdü demeyeceğiz. Bunun bütün siyasi rantını, gelirini kendileri alsınlar.’’
Yani beyamcam demek istiyor ki, ‘‘Biz bu türban olayının rantını yiyoruz. Şu yasağı kaldırın, rantını ve gelirini biraz da siz yiyin’’.
İşte Türkiye'de siyaseti bu zemin üzerinde yapıyorlar. Oy avcılığı için genç kızlarımızı ve kadınlarımızı kullanmaya kalkışıyorlar.
Din ticaretini kendileri itiraf ediyorlar ve yeni ortak arıyorlar.
* * *
Yine dünkü gazetelerden bir haber.
‘‘Fazilet Partisi'nin dün Meclis'te iki yabancı kadın konuğu vardı.’’
Kadınlardan ilki Hıristiyan. Adı Tilman Zülch. Meclis'te Fazilet milletvekillerine nutuk atıyor:
‘‘HADEP ve Fazilet kapatılmasın. Necmettin Erbakan gibi siyasetçilerin suçlanması, Avrupa'da aklın alacağı şey değildir... Leyla Zana serbest bırakılsın. Kürtçe resmi dil yapılsın.’’
Diğer kadın Müslüman! İsmi Fadıla Memişoviç. Bosna'dan gelmiş, tecavüze uğrayan kadınların temsilcisi imiş. Sonra o alıyor sazı eline ve Fazilet takımına bakalım ne diyor:
‘‘Kadınlar başörtüsüyle Meclis'e giremiyor ve (türbanla) okuma hakkını kullanamıyorsa, Türkiye AB üyesi olamaz. Böyle bir ülkeye laik değil, terörist ülke denir.’’
Vay Bosnalı vay! Birileri bunları Türkiye'ye çağırıyor, yedirip içirip ağırlıyor, ceplerine biraz da dolar koyup bu doğrultuda konuşturuyor. Bunların başında olan ve karşısında neredeyse takla attığımız eski başkan Ali İzzetbegoviç, o ülkede dincilerin başı!
Biliyorsunuz, Türk ordusu Bosna'da yıllardan beri bunların bekçiliğini yapıyor ve Bosna hükümeti, şimdi ülkesine gelecek Türk vatandaşlarına vize uygulaması başlatmak üzere. Şımartmanın sonu hep böyle oluyor.
Besle kargayı, oysun gözünü!
* * *
Yine dünkü gazetelerden bir haber! Başbakan Ecevit ‘‘Avrupa Birliği bizi aldattı’’ demiş.
Valla günaydın!
Filmin nasıl gelişeceğini ve nasıl biteceğini burada defalarca yazdık. Avrupa'nın bizden isteklerini sıralayan son belge ortaya çıkana kadar Mesut Beyefendi de benzer havalara bürünmüştü:
‘‘Aman canım, Avrupa'nın bizden istedikleri atla deve değil. Kalbinde zerre kadar Atatürk sevgisi olanlar, Türkiye'nin Avrupa yolunu tıkamak için çaba harcamasın...’’
Akılları şimdi başlarına geliyor. İş işten geçtikten, gerçekleri gördükten ve bizim doğruları yazdığımızı anladıktan sonra.
Yazık oluyor Türkiye'ye.
Paylaş