Paylaş
Türk Silahlı Kuvvetleri ‘‘devlet içinde devlet’’ olan bir kurumdur. Bunu olumlu anlamda söylüyorum. Devlet içinde devlet olmaya kalkışan nice kişi ve kurumlar geçmişte de oldu, günümüzde de var. Ancak bunların tümünün amacı, yasal veya yasa dışı yetki kullanarak çıkar sağlamaktı.
Yüksek Askeri Şûra (YAŞ) toplantısı her ağustos ayında yapılır ve ordudaki atama ve terfiler karara bağlanır. Ordunun en kritik yerlerine yeni isimler getirilir, yeni komutanlar belirlenir.
Mekanizma genelde iyi çalışır. Eksiği, hatası, yanlışı hiç olmaz mı? Bunlar, insan unsurunun olduğu her yerde elbette vardır.
Ama sonuçta, asker bunu kendi içinde yapar. Sızıltı çıkmaz.
Niçin çıkmaz?..
Çünkü askerin içinde siyasetçinin eli yoktur.
Asker kendi yemeğini kendi pişirir. Siyasetçiye tuz bile attırmaz.
***
Eğer böyle olmasaydı, her YAŞ toplantısından sonra kıyametler kopardı. Her makama yapılacak atama için binlerce ordu mensubu siyasetçinin peşinden koşup torpil arardı, elinde tavsiye mektuplarıyla Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet komutanlarının kapısına dayanırdı.
Milletvekili, partinin il ve ilçe başkanı, komutana kart yazardı:
‘‘Falanca yakınımızdır. Onu general yapmanız ricasıyla...’’
***
Türkiye'deki sivil kurumların tümüne yakını yozlaşmıştır. Oralarda adamına, torpiline, siyasetçinin isteğine göre muamele yapılır.
Bu yozlaşmanın girmediği tek kurum Türk Silahlı Kuvvetleri, ikincisi de bir ölçüde MİT'tir. Dışişleri Bakanlığı kendini biraz koruyabilmiştir.
Başka yoktur.
İşte bu yüzden ordu, halkın gözünde en saygın ve en güvenilen kurum olma özelliğini her zaman korumaktadır.
Burada somut bir örnek vereyim. Herhangi bir ilimizi alın. Hangisi olduğu hiç farketmez. Yozgat, Muş, Aydın, Edirne...
Buralarda ve bütün ilçelerde görevli olan kamu yöneticilerinin çok büyük bir bölümü, siyasetçi baskısı altındadır. Zaten pek çoğu, hele iyi yerlere siyasetçinin isteği ile getirilmiştir. Aralarında en düzgün ve iyi niyetli olanlar bile siyasetçiye gebedir. Gebe olmanın ötesinde, siyasetçi, onların başları üzerinde Demokles'in kılıcı gibi durur.
İçişleri Bakanı'na bastırır, işine gelmeyen kaymakamı, emniyet müdürünü, polis memurunu görevden aldırır. Sağlık bakanına bastırır, doktoru sürgüne gönderir. Adalet bakanına torpil koyar, savcıyı başka yere gönderir.
Ama aynı ilde bulunan hangi subay veya astsubay, siyasetçi baskısıyla gelmiştir? Ya da hangisi siyasetçinin bastırmasıyla görevden alınır?
Bu mümkün değildir.
Onların atamaları belli kurallara, terfileri amirlerinden aldıkları sicillere göre yapılır.
***
Bence Türk Silahlı Kuvvetleri'nin en büyük başarılarından biri, siyasetçiyi işin dışında tutmayı başarmış olmasındadır...
Çünkü siyasetçi parmağının bulaştığı hemen her konu, yozlaşmıştır.
Ordumuz, Türkiye'yi habis bir ur gibi saran bu hastalıktan, siyasetçiyi uzak tutarak kurtulmayı başarmıştır.
O yüzden sağlamdır, güvenilirdir.
BUNLARIN VERGİSİ NE?
Son olarak Türk Ticaret Bankası özelleştirildi. Bir işadamı bu iş için 600 milyon dolar para saydı. Geçtiğimiz haftalarda bir başkası Petrol Ofisi için 1 milyar 200 milyon dolar dolaylarında para saymış, ancak bu ihale iptal edilmişti.
Benim bu olaylarda merak ettiğim bir konu var!
Bu ihaleler ‘‘şeffaf’’ yapılıyor. Televizyon ekranlarında açık arttırmayı izliyoruz. Güzel.
Sonra, eğer iptal edilmezse, en yüksek fiyatı verenin üzerinde kalıyor. O da güzel.
500 milyon dolar, 1 milyar dolar gibi paralar ortalıkta dönüyor.
Peki ama kardeşim, özelleştirme ihalelerine giren, kazanan veya kazanamayan kişi ve kuruluşların, bundan önceki yıllarda ödemiş oldukları vergi acaba ne kadardır?
Dikkatinizi çekerim, bunu kimse sormuyor ve kimse açıklamıyor!
Falanca ihalede 600 milyon doları bastıran işadamı, acaba bu yıl kaç para vergi ödüyor? Bu rakam geçen yıl ne kadarmış?
Ortalıkta ‘‘vergi’’ lafından geçilmiyor. Ama özelleştirmede trilyonları veren kimselere ‘‘Sen kaç para vergi ödedin? Bu parayı nereden buldun?’’ diye sorulmuyor.
Eğer bu paranın vergisini ödemişse, sorun yok.
Ama ya ödememişse?
Yoksa bazı özelleştirme ihalelerinde çaktırmadan kara para aklaması yapılıyor olmasın?
ATATÜRKÇÜ İ. MELİH!!!
Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin binlerce işçisi greve başladı. Bizim İ nokta Melih şimdi kendi adamlarının ekranlarına çıkıp veryansın ediyor...‘‘Ben bu parayı işçilere ödersem otobüse, suya zam yapmak zorunda kalırım, halka yazık olur’’ diye işçileri suçlamaya kalkışıyor. Binbir türlü laf cambazlığı yapıyor!
Bu şahıs Ankara halkına Allah'ın suyunu ‘‘dolar’’ üzerinden satan, şeriatçı vakıfları ve belli müteahhitleri zengin eden, dinci kesimi belediyeden maaşa bağlayan, doğal gaz sayacı yaptırma bahanesiyle Alfagas isimli imalathaneye 75 milyon dolar dolaylarında para ödeyen, bütün bu harcamalarını halkın sırtına bindiren ve sonuçta başkenti altüst etmeyi başaran biridir. Ankara halkını şimdi grev başlayınca mı düşünmeye başladı?
Dünkü gazetelerde diyor ki ‘‘Sürekli yolsuzlukla suçlandım. Çok sayıda dava açtım ve milyarlarca lira kazandım.’’
Adamın icraatı işte bu! Dört yılın hesabını, cebine giren paralarla veriyor!
Hakkında 200'den fazla yolsuzluk ve usulsüzlük dosyası var. Hesabını yakında mahkemelerde verecek ve temelli bitecek.
Metrodaki ‘‘Atatürk Kültür Merkezi’’ durağından Atatürk ismini kaldırıp ‘‘Kültür Merkezi’’ yapan bu şahıs, seçim yaklaşınca zora düştü. Şimdi çıkmış ortaya, Atatürk'ün adını ağzına alıp ona övgüler düzüyor, ‘‘Atatürk Türkiye'nin çimentosudur’’ diyor!
İ nokta Melih dikkat etsin. Atatürk çimentosu kafasına düşerse, fena bayıltır.
Paylaş