ÇANAKKALE Deniz Zaferi’nin 91. yıldönümünü kutladık. Gerçekten de muhteşem bir zaferdir. Türk ordusu emperyalist güçlerin büyük donanmasını, güçlü ordularını Çanakkale’de durdurmuş ve geri püskürtmeyi başarmıştı.
Karşılığında on binlerce şehit vermiştik. Ne uğruna? Vatanı kurtarmak için.
Şimdi 91 yıl sonrasında günümüze bakalım. Adamların amacı o sırada ülkemizi topla tüfekle işgal etmekti. Bir ölçüde başardılar da. Çanakkale’nin hemen öncesinde ve sonrasında Balkanlar’ı, Ortadoğu’yu elimizden aldılar.
Küçüldük, ufaldık, Anadolu’ya çekildik. Orası da elden gitmek üzereydi ki, Mustafa Kemal Paşa gibi bir kahraman ortaya çıktı, vatanı kurtardı. O, Allah’ın ülkemize bir lütfuydu.
Hain ve işbirlikçi Osmanlı dönemini noktalayıp cumhuriyet rejimini kurduk.
Artık bağımsızlığımızı elde etmiştik.
* * *
Aradan uzun yıllar geçti. Peki ama elimizde şimdi "bağımsızlık adına" ne kaldı? Bu soruya her Türk vatandaşı elini vicdanına koyarak yanıt vermelidir. Günümüzde şu tabloya bir bakınız:
Ekonomi tümüyle IMF’nin denetiminde. Komiserimiz IMF. Onlar ne derse o yapılıyor. Bütçe, para politikaları, yatırımların durdurulması, işsizlik rezaleti, aklınıza gelen her şey IMF reçetesi!
İç siyaset AB’ye endeksli. Onlar istiyor yasa çıkarıyoruz. Onlar yetmez diyor, eklemeler yapıyoruz. Onlar emir veriyor, akıl almaz cambazlıklar sergiliyoruz. Türkiye AB’nin güdümünde parçalanmaya doğru hızla sürükleniyor. Her yerde ’Kürdistan’ edebiyatı yapılıyor.
Dış siyasetimizin tamamı hem AB’ye, hem ABD’ye endeksli. Emir oralardan geliyor. Kıbrıs’ta elimiz kolumuz bağlı. Irak’ta Kürdistan devleti kuruldu, seyrediyoruz. Kuzey Irak’ta PKK, ABD’nin koruması altında, hiçbir şey yapamıyoruz. Her gün şehit cenazeleri kalkıyor.
Yabancılar bastırıyor, devletin ve milletin malını mülkünü onlara ölmüş eşek fiyatına peşkeş çekiyoruz.
Bu utanç tablosunu sizlere çok kısaca, özetle anlatmaya çalıştım. Bütün bunlar olurken insanımızın durumu iyiye mi gidiyor? Yapılan fedakárlığa, ulusal onurdan verilen ödünlere değiyor mu? Hayır!
* * *
91 yıl önce boğuşmuşuz, vuruşmuşuz, dünyanın devlerine kafa tutmuşuz ve kazanmışız. Bugün bile onun haklı gururunu yaşıyoruz, kutlamalar yapıyoruz.
"Emperyalistleri vatanımıza sokmadık" diye göğsümüzü kabartıyoruz.
Şimdi yine gelelim günümüze!
Emperyalistler aptal değil. Zamanını beklediler. Şimdi ’gün bu gündür’ diyorlar, ellerini ovuşturuyorlar.
Günümüzde devir değişti!
Şimdi işgal olayları Irak gibi bazı yerlerde belki topla tüfekle yine yapılıyor da, önemli olan topsuz tüfeksiz, manevi baskı ve parayla yapılan işgal hareketleri!
Aynen ülkemizde yaşadığımız gibi!
Bulacaksın sana her konuda "evet" demeye hazır bir hükümeti, sonra o ülkeye "kibarca" dalacaksın.
Gerektiğinde parasını vereceksin.
O ülkenin ’özelleştirme’ adı altında satışa sunulan temel kuruluşlarını, altın yumurtlayan tavuklarını tek tek satın alacaksın.
O ülkenin ekonomisini, iç ve dış politikasını kendi güdümüne sokacaksın. O kadar ki, ülkeyi yönetenler senin haberin olmadan bir adım atamayacak.
Sen ’ılımlı İslam’ diyeceksin, onlar balıklama atlayacak. ’Yatırımları durdur’ diyeceksin, durduracak. ’İşsizleri boş ver, sen türban sömürüsünden oy alırsın’ diyeceksin, aynen uygulanacak.
* * *
Evet, uzun yıllar önce topla tüfekle yapamadıklarını şimdi parayla, baskıyla, daha kibar ve kitabına uydurulmuş yöntemlerle yapıyorlar... Ve başarılı oluyorlar!
Günümüzde Türk milleti olarak gurur duyduğumuz, duyacağımız hiçbir şey kalmadı. Her şey sıfırlandı. İnsanlar gelecekten umudu kesti. Palavralar karın doyurmuyor, kimse bunları yemiyor.
Artık hepimizin kulağı dışarıda:
IMF ne dedi? AB hangi emirleri gönderdi? ABD ne istiyor? Nevruz’da çok kan akacak mı? Öcalan posterleri hangi büyüklükte olacak? Kaç kişi ölecek?
Bir ülke onurunu, haysiyetini yitirince, egemenliğini dış güçlerin eline teslim edince, işte böyle oluyor sevgili okuyucularım!
Ne yazık ki Türkiye’yi ve milyonlarca insanımızı, kala kala ellerinde tek kalan din ve türban sömürüsüyle kurtarmak mümkün olmuyor!
Yıl 1915: Çanakkale’de kazandık, gururunu şimdi bile yaşıyoruz.
Yıl 2006: Yaşanacak bir gururumuz, kutlanacak mutluluğumuz kaldı mı, var mı?