Şaşırtmaca!

"ORDUNUN ve yargının yedeği yoktur. Onları yıpratmayalım!"

İşlerine gelince ağızlarından zorunlu olarak dökülür bu sözler. Ama işlerine gelmeyince, hoşnut kalmadıkları her türlü yargı kararı sonrasında efelenmeler, ağır eleştiriler...

"Efendi" diye başlayan sözcükler! "Bu ne biçim yargı kararıdır, tasvip etmemiz mümkün değildir" demeler!

Genelkurmay Başkanı’na "Hocam" diye hitap eden bir başbakan!

Öbür tarafta Van’da olup bitenler.

Van savcısı tarafından hazırlanan ve gizli olması gereken iddianame, günlerden beri tam metin (100 sayfa) gazetecilerin elinde.

Bu belgede Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt insafsızca suçlanıyor. Sanki savcılık iddianamesi değil, kaleme alan savcının hukukta yeri olmayan kişisel görüşleri ve yorumlarıyla dolu...

Şemdinli’de bir kitapçı dükkanı bombalanmıştı. Dükkan sahibi PKK’nın ilçedeki bir numaralı milisi idi. Başbakan, Adalet ve İçişleri bakanları olaydan sonra Şemdinli’ye gittiler, PKK milisine dükkanda üzüntü bildirdiler, konuşma yaptılar.

Van savcısına göre onların yaptığı "yargıyı etkileme" değil! Olsaydı Büyükanıt gibi onların da isimleri iddianamesinde yer alırdı.

Ve Adalet Bakanı konuşuyor: "Savcı yazmış, biz bu işlere karışamayız ki!.."

Sonra başbakan konuşuyor, yine köşe yazarlarını suçluyor. Bizler TSK ile hükümetin arasını açmak istiyormuşuz! Niçin?.. Çünkü o iddianameyi biz hazırladık ya, herhalde onun için!

* * *

Türkiye’nin gündeminde Maliye Bakanı vardı. Aile boyu kurdukları şirketler, ödemedikleri vergiler, ekonomik sıkıntılar ve daha pek çok şey. Hükümet ve AKP büyük yara almıştı. Ortalıkta kıyamet kopuyordu.

Bir anda Van savcısının yasalar uyarınca gizli olması gereken iddianamesi "madem öyle işte böyle" yöntemiyle basına sızdırıldı ve gündem bir anda değiştirildi. Maliye Bakanı unutuldu.

Sadece onlar değil, ülkemizin öteki sorunları da şimdilik geri plana itilmiş oldu. Hangileri? Örneğin dünkü gazetelerde bir haber:

"Samsun 19 Mayıs Üniversitesi hastanesinin uluslararası standarda sahip yoğun bakım ünitesi, Maliye Bakanlığı hemşire kadrosu vermediği için çalışmıyor. Yoğun bakımda yatması gereken hastalar Ankara’ya sevk ediliyor."

Ankara’da nereye? Oradaki üniversite hastanelerinin durumu ne? 2.500 yataklı Ankara Tıp Fakültesi Hastanesi’nin Dekanı Prof. Dr. Tümer Çorapçıoğlu konuşuyor:

"Personel maaşı ödeyemiyoruz, hastane masraflarını karşılayamıyoruz. Maliye alacaklarımızı ödemiyor. Ve ben yakın gelecekte kapanacağım. Hastanede 1.500 hemşire açığım, devletten 100 trilyon alacağım var."

Sonra Maliye Bakanı "müjde" veriyor:

"Ocak ayında bütçe fazla verdi!"

Sen devlet olarak kurumları çökertirsen, yatırımları durdurursan, harcama yapmazsan, devletin ve üniversitelerin hastanelerini bile parasızlıktan böyle inim inim inletirsen, bütçe elbette fazla verir.

Türkiye’nin tablosu işte bu. Yatırım yok. İnsanlar işsiz, aç, perişan! Ama efendim paramız değer kazanmış! Değer kazanan para kimsenin karnını doyurmadı.

Üç yılı aşkın süredir iktidardalar. Tümüyle göz boyamaca. Kredi kartı borçlarıyla yaşamaya mahkum edilen milyonlarca insanımız. Vergi borçlarına, SSK borçlarına, her şeye af! Borcunu ödeyen keriz, ödemeyen nasılsa af çıkacağını biliyor.

Medyanın büyük bölümünde sergilenen yapay pembe tablolar!

İnsanlarımızı din ticareti, din sömürüsü, türbanla uyutmaya kalkışanlar... Ve iktidar oldukları halde örneğin türban sorununu çözmek için bir adım bile atmayanlar. Niçin?

O konu orada dursun ki, sömürü çarkı sürekli çalışsın!

Etkili olmadığını da söyleyemeyiz. İşte bir örnek. Van savcısının iddianamesi sonrasında dün Ertuğrul Atagün ismiyle aldığım mesaj:

"TSK’yı savunmak kartel medyasının kalemşörü size kaldıysa eyvah ki eyvah. Artık TSK vatan millet sakarya edebiyatı ile yargısız infazda bulunamayacak. Senin gibi hain kalemşörleri besleyemeyecek. Amerika’ya dömelmeyecek. Emirleri CIA’dan değil halkından alacak.

Neden rahatsız oluyorsunuz? Türk Silahlı Kuvvetleri denilen silahlı çeteye artık dur demek lazımdı. Savcımızı destekliyorum. Sizin gibi Marksistleri demokrasi düşmanlığından dolayı kınıyorum. Siz Türk milletinin düşmanısınız. Türkiye Cumhuriyeti 80 yılda Allahsız kitapsız, geçmişine söven, Kemalizm dinine bağlı dünyanın en kötü rejimini yarattı. Bunun neyini savunuyorsun? Defolup gidin."

Bu sözler çok şeyi anlatıyor.

Son söz: Fethullah’ın ışık evlerinde, dershane ve okullarında yetiştirilen çocuklar boşuna hakim-savcı-kaymakam yapılmadı.
Yazarın Tüm Yazıları