BİR zamanlar adına ‘‘Kalkınma Planı’’ denilen bir şey vardı. Ülkemizin bütün ekonomik dengeleri, geliri, gideri, yatırım projeleri, neyin nasıl, nerede ve ne zaman yapılacağı, bu belgede yer alırdı...
Ve yine bir zamanlar, adına ‘‘Devlet Planlama Teşkilatı’’ denilen bir kuruluş vardı. Burada seçkin uzmanlar gece gündüz çalışır, Türkiye'nin kıt kaynaklarını en ince ayrıntısına kadar irdeler ve seçenekleri sıraya koyardı.
Plan halen var. Ama sadece káğıt üzerinde! Devlet Planlama Teşkilatı da var. O da káğıt üzerinde!
* * *
Devlet Planlama Teşkilatı 1960 yılında kuruldu. İlk yeri, bugünkü Meclis binasıydı. Ben de burada 1965 yılından başlayarak çalışma onuruna ermiş biriyim.
Orada geceli gündüzlü nasıl çalışıldığını, uzman kadroların nasıl büyük işler başardığını kendim yaşadım.
DPT, hiç kuşkunuz olmasın, Türkiye'nin en seçkin kuruluşuydu. Her 5 yılda bir Plan hazırlanır, bu belge önce çeşitli kurullarda, sonra Meclis'te görüşülür, tartışılır, yürürlüğe girerdi. Ayrıca her yıl, yıllık programlar hazırlanırdı.
Türkiye, iki yakasını ancak planlama yöntemiyle bir araya getirebilirdi... Ve düşünün ki, o günlerde biz krizler yaşamıyorduk, başımızda IMF'ler, ABD'ler, AB'ler falan da yoktu.
* * *
Türkiye'nin en seçkin kuruluşu, 1967 yılında Turgut Özal'ın müsteşar olmasıyla birlikte yozlaşma sürecine girdi. Planlama koridorlarında hacılar, hocalar, çember sakallı ve takunyalı tipler dolaşmaya başladı.
Teşvik Uygulama Dairesi ilk kez Planlama'da kuruldu... Ve burada derhal avanta, rüşvet dönmeye başladı. Devletin ve milletin paraları torpilli özel sektöre, eşe dosta peşkeş çekildi.
Ancak şurası da bir gerçektir ki, l960'lı yılların Devlet Planlama Teşkilatı'ndan, geçmişin ve günümüzün siyaset-ekonomi-gazeteci-bilim adamı kadroları çıktı. Burada isim vermeye kalksam, sayfalar yetmez.
Hikmet Çetin, Murat Karayalçın, Hasan Celal Güzel, Yılmaz Karakoyunlu, Veysel Atasoy, Erol Çevikçe, Ali Nejat Ölçen, Nevzat Yalçıntaş, Birgen Keleş, Algan Hacaloğlu, Temel Karamollaoğlu, Tülay Öney, Timur Erkman, Vehbi Dinçerler, Metin Emiroğlu, Mehmet Dülger, Oktay Varlıer, Hüsnü Doğan, İcen Börtücene, Ekrem Pakdemirli, Ekrem Ceyhun, Enis Tütüncü, Necati Mutlu, Bilsay Kuruç, Agah Oktay Güner, Yahya Oğuz, Oktar Türel, Onur Kumbaracıbaşı, Tevfik Çavdar ve şu anda aklıma gelmeyen daha niceleri.
* * *
Türkiye'nin kaynakları kıttı ve bu kaynaklar, DPT tarafından yönlendirilirdi. İsraf ve savurganlığa karşı önlem alınır, yatırım projeleri ve ödenekler sıraya sokulur, belli bir öncelikle DPT tarafından verilirdi.
Türkiye'nin ekonomik ve sosyal yatırım projelerinde DPT'nin haberi, bilgisi ve onayı olmadan kuş uçmazdı.
Orası bir okuldu. Uzmanlar gece gündüz demeden çalışır, ülkeleri için bir şeyler üretirdi.
Konuyu iyi bilmeyen okuyucularım şimdi diyecektir ki ‘‘DPT kapatıldı mı, artık yok mu?...’’
Hayır, kapatılmadı. Ama önemli bir bölümü torpilli, yüzlerce kişinin çalıştığı kof bir kuruluşa dönüştü. Hiçbir gücü, yetkisi, önemi olmayan bir kuruluş...
Ve okuyucularım yine haklı olarak soracaklardır: ‘‘Peki Plan var mı?’’
Elbette var! Ama göstermelik!
Olmaması zaten mümkün değil çünkü Planlama ve Plan, anayasal kavramlar. Anayasa'da yer alıyorlar. Kaldırılmaları mümkün değil.
* * *
Biz bu durumlara düşmüşüz. Gelirimiz giderimizi karşılamıyor. Bu durumda ne yapıyoruz? ‘‘Plan’’ kavramı ortadan kaldırıldığı için rastgele para harcıyoruz. Falanca bakan kalkıyor, örneğin seçim bölgesine trilyonlar saçıp havaalanı yaptırıyor. Bir sürü gereksiz proje başlatılıyor ve hepsi de parasızlık nedeniyle yarım kalıyor. İte kaka bitirelen projelere harcanan para, toprağa gömülüyor.
Devletin ve milletin parası ve kıt kaynakları, siyasal iktidarlar tarafından çarçur ediliyor.
Şimdi bir kez daha soruyorum:
Yıllardan beri Türkiye'de Plan, Planlama gibi kavramlardan söz edildiğini hiç duydunuz mu? Bir tek cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, siyasetçi, bürokrat veya ekonomist tarafından bu kavramların gündeme getirildiğine tanık oldunuz mu?
DPT 1960 yılında kurulduğunda, bir bilim yuvasıydı. Türkiye'yi yönlendiren, kalkındıran kuruluştu. 1967 yılında Turgut Özal'ın müsteşarlığı döneminde yozlaşmaya başladı. O gidince yeniden toparlandı. Ne zaman ki 1983 yılında ANAP seçim kazandı ve Özal başbakan oldu, Plan ve Planlama kavramları o gün rafa kaldırıldı. Ondan sonra da hiçbir hükümet tarafından raftan indirilmedi.
Demek ki, siyasal iktidarların işine böylesi geliyordu!
Türkiye IMF'nin kucağında oturuyor. İki yakamız bir araya gelmiyor. Her şeyimiz piyasa ekonomisine, dolara ve borsaya endekslenmiş... Ve ülkeyi yönetenlerden birinin aklına ‘‘Zararın neresinden dönsek kárdır. Ciddi bir planlama yapalım da, hiç değilse kamu harcamalarını, yatırım projelerini disiplin altına alalım. Günah bu memleketin savrulan paralarına’’ demek gelmiyor.