VATANDAŞ sokakta kendi işini kendi görüyor! İstanbul’da Roman vatandaşlarımız pazar günü PKK takımının önüne dikildi. Ellerinde kılıçlar, baltalar, sopalar ve bıçaklarla! Yakaladıkları PKK’lıları dövdüler. Mahallede "Şehitler ölmez, vatan bölünmez" sloganları atıldı, Türk bayrakları açıldı.
Geçen yaz Ayvalık’tayım. Kadınlı erkekli kalabalık bir kafile rıhtım boyunca davul zurna eşliğinde, ellerinde bayraklarla yürüyor. "Düğün mü var" diye sordum. Asker uğurlaması yapacaklarmış. Bir saat sonra aynı kafileye Migros’un önünde rastladım. İzmir’e giden bir yolcu otobüsünün önüne yığılmışlardı.
Roman vatandaşlar topluca İstiklal Marşı okudular ve gençleri yolcu ettiler. İstiklal Marşı okunurken, askere uğurlanan iki genç otobüsün içinde, sürücünün yanında asker selamı vererek esas duruşta duruyordu. O sahne belleğimde bir fotoğraf gibi taptaze saklı kaldı.
Bazılarının belki de küçümsediği Roman vatandaşlarımız işte bunlar.
* * *
Polis bıkkın ve yılgın. Elinden neredeyse bütün yetkileri alınmış durumda. Ülkenin dört bir yanında kan gövdeyi götürürken yetkililer nutuk atıyor, ahkam kesiyor!
Vatandaş polise ve yargıya olan güvenini yitirmiş, kendi işini kendi görmeye, cezayı sokak arasında kendisi vermeye çalışıyor.
İstanbul Emniyet Müdürü ve Emniyet Genel Müdürlüğü Sözcüsü açıkça söylediler:
"Bu budanmış, tırpanlanmış yetkilerimizle terör mücadelesi veremiyoruz. Yetkilerimizi geri verin."
Herkes, bütün polisler aynı şeyi söylüyor. İtiraf edemedikleri bir husus daha var: Bu yetki budanmışlığı yüzünden sadece terörle değil, adi hırsızlarla, kapkaççılarla, gaspçılarla da baş etmeleri mümkün olmuyor.
Polis bıkkın, yılgın.
Peki ama AKP iktidarı bu yasaları niçin değiştirdi?..
Çünkü AB öyle istedi! AB emretti, onlar yaptı. AB bir istedi, onlar hoşgörünmek için üç verdi.
* * *
Son olaylarda sadece Diyarbakır’da dokuz, Güneydoğu’da toplam 12, pazar günü İstanbul’da üç insanımız can verdi. Diyarbakır’da kan gövdeyi götürürken, işyerleri yakılıp yıkılırken, camlar ve vitrinler kırılırken Vali Bey demeç veriyordu:
"Cana gelecek cama gelsin!"
Devletin temsilcisi böyle diyordu. Olanları, yüzlerce işyerinin PKK takımı tarafından yakılıp yıkılmasını güya küçümseyip hafife alıyordu. O sırada beyefendi makamında oturuyordu. Hükümet binası, kamu kurumları ve hastaneler askeri birlikler ve tanklar tarafından korumaya alınmıştı. Polis aileleri karakollara sığınmıştı.
Güneydoğu’da devlet otoritesi yine yörenin DTP’li belediye başkanlarına, il ve ilçe başkanlarına devredilmişti.
Ülkemizin geleceğini, insanlarımızın can ve mal güvenliğini AB’ye rehin eden, AB’nin emirleri doğrultusunda Cumhuriyet rejimini ve ülkemizin bütünlüğünü yabancı güçlerin ipoteği altına sokan AKP iktidarı, bunların hesabını verecektir.
Şimdi lütfen alttaki bölümü okuyunuz ve bir komediye daha tanıklık ediniz!
YANILMIŞ!
Recep Tayyip Erdoğan pazar günü İstanbul’da -çok sayıda yabancının önünde- yine konuşma yaptı. Sözlerini hayretle, ibretle ve gülerek izledim. Bakınız AB için aynen ne söylüyordu:
"Türkiye AB’ye girmenin derdi içinde değil. Böyle bir hastalığımız da yok. Ama medeniyetler ittifakının adresi AB olsun diye istiyoruz."
Aaaa, bu sözleri Başbakan söylüyor! Ağız 180 derece değişmiş.
AB’ye girme gibi bir derdimiz, böyle bir hastalığımız yokmuş!
Ey muhteremler, o halde sizler tam kadro niçin AB kapılarında aylarca yalvardınız? Niçin hukuk sistemimizi onların talimatı doğrultusunda altüst ettiniz? Niçin polisimizi, yargımızı, vatandaşımızı bu durumlara düşürdünüz? AB gezisi sonrasında Ankara’da Kızılay meydanına taklar ve kürsüler kurdurup nutuk atanlar siz değil miydiniz?
Şimdi hidayete erdiler. AB’nin üzerimizde oynadığı oyunların farkına yeni varmaya başladılar. Türkiye Cumhuriyeti’ni nereye sürüklediklerini gördüler. Tabanları da gördü.
Şimdi geri adım da atamıyorlar, vaziyeti oldukları yerden nutuk vermekle, ahkám kesmekle idare etmeye çalışıyorlar.Niçin?..
Çünkü yanılmışlar, yanılmışlar! İş işten geçtikten, atı alan Üsküdar’ı geçtikten sonra günaydın bayım, günaydın!