Paylaş
Mıır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek bugün Ankara'da olacak. Hoş gelecek, sefalar getirecek. Cumhurbaşkanı Demirel ve hükümet yetkilileri ile konuşacak. Ne diyecek?
‘‘Aman muhterem din kardeşlerim, Suriye ile aranızdaki sorunu kuvvete başvurmadan, diplomatik yollarla çözün’’ diyecek.
Üç aşağı beş yukarı bunları söyleyecek.
Bunu söylemek kolaydır. Tıpkı hariçten gazel okumak gibi!
Suriye ile neyi çözeceğiz diplomatik yollarla? Bunun diplomatik yolu mu kaldı?
Senin bir sınır komşun, ruh hastası bir teröristi yıllardan beri başkentinde besleyecek, onu yedirip içirecek, talimat verip yönlendirecek, senin altını oymak için çaba harcayacak ve sen ona diplomatik yollarla bir kez daha rica edeceksin:
‘‘Ne olur yapma Suriye!’’
Hüsnü Mübarek, Suriye'nin yarattığı bu rezaleti bilmiyor mu?
***
Türkiye, yıllardan beri Suriye ile tek taraflı savaş durumunda. Savaşı resmi olmayan yollarla ilan etmiş olan ülke Suriye.
Savaş ille de sınır ötesine ordular göndermekle olmaz. Teröristi beslersin, örgütlersin, ona ve örgütüne komşu ülkede ‘‘iş’’ yaptırırsın.
Bundan daha güzel savaş ilanı mı olur?
Adamları uyarıyorsunuz ve aldığınız yanıt hep aynı:
‘‘Apo bizde değil.’’
Ulan, Apo sizde. Şam'da yaşıyor.
Pek çok Türk gazeteci, onunla Şam'da söyleşi yaptı. Şu anda aklıma gelen birkaç tanesinin ismini vereyim:
Yalçın Doğan, Nezih Tavlaş, Semih İdiz, Sema Emiroğlu ve rahmetli Aziz Utkan.
Hepsinin gittiği yer aynı. Şam'ın en lüks mahallesinde, blok apartmanlardan oluşan bir site. Burada bir apartmanın 10. katı.
Bu adamın adresi belli, telefon numarası belli.
Kaldı ki, Şam'daki evinde sadece Türk gazetecilerle değil, dünyanın her yerinden gelen gazeteci ve siyasetçilerle konuştu.
Yani adamın Şam'da olduğunu, Suriye devletinin koruması altında yaşadığını sadece biz değil, bütün dünya biliyor.
Bu neye benzer? İtalya'nın ‘‘Mehmet Ali Ağca İtalya'da değil’’ demesine benzer!
***
Dünyanın hangi ülkesi bu iğrençliğe, bizim yaptığımız gibi tam 14 yıl dayanabilirdi?
Göz yumduk, efendilik ettik, alttan aldık, diplomatik girişimlerde bulunduk.
Bütün bu süreç içerisinde on binlerce insanımızı yitirdik. Binlerce şehit verdik.
Yüz milyarlarca dolar para harcadık.
Ama hep altımız oyuldu.
Hem de kim tarafından?
Burnu sümüklü Suriye devleti tarafından!
***
Bugün Hüsnü Mübarek geliyor. Ne diyeceğini çok merak ediyorum!
Acaba yukarıda yazdıklarımı mı söyleyecek, yoksa başka bir şeyler mi diyecek!
‘‘Biraz daha dayanın. Sabredin. Biz Suriye ile yeniden konuşalım da, diplomatik yollar kapanmasın...’’
Hadi canım sen de!
Demirel'in de ısrarla söylediği gibi, Türkiye'nin sabrı taşmıştır.
Türk milletinin sabrı taşmıştır.
Sümüklü bir devlet yıllardan beri bizimle alay ediyor, aşağılıyor, çanımıza ot tıkıyor...
Ve biz yıllardan beri sabrediyoruz.
Aslında bu bizim kendi ayıbımızdır. Acizliğimizin göstergesidir.
Şimdi biraz toparlandık gibi.
Bundan sonra ne yapacağız?
***
İşte bu aşamada çatlak sesler de çıkmaya başladı. Tansu Çiller yapılan bu açıklamalara şiddetle karşı çıktı.
Yapmayın ey siyasetçiler, etmeyin, eylemeyin.
Bu gibi konuları iç siyaset malzemesi olarak kullanmayın. Böyle şeyler kimseye hayır getirmez.
Bunu bugünkü hükümet yaparsa, ona da karşı çıkarız.
Bugün Tansu Çiller başbakan olabilirdi ve aynı doğrultuda açıklamaları o yapabilirdi.
Hangi babayiğit karşı çıkabilirdi?
Türkiye, Suriye'ye böylesine yüzde yüz haklı olduğu bir konuda ağırlık koymayıp da ne yapacak?
Karşımızdaki adamlar şımardıkça şımarmışlar ve bizim açımızdan deniz bitmiş. Görüntü öyle. Sonsuza kadar böyle mi gidecek? Türkiye her yıl birkaç bin insanının canını Suriye'nin keyfine mi terk edecek? Her yıl milyarlarca dolarını sırf Suriye istiyor diye mermiye, silaha, terörle mücadeleye mi harcayacak?
Ne olacak, ne olacak?
***
Şimdi burada, Türkiye'yi yönetenlere de seslenmek istiyorum:
‘‘Suriye'ye karşı gerekli ve iyi bir çıkış yaptınız. Ama bunun sonu gelmezse, birkaç gün sonra bu sözlerinizi kendiniz unutursanız, her şey yeniden eski hamam eski tas olursa, tüm saygınlığınızı yitirirsiniz. Bundan sonra atacağınız adımlarda size kimse güvenmez.
Bunlar ciddi işlerdir. İktidar ve muhalefet partilerini bilgilendirin. Onları da yanınıza alın ve gereken ne ise onu yapın.
Türk milletini bu gibi konularda sakın hayal kırıklığına uğratmayın. Faturasını ağır ödersiniz.’’
Paylaş