"SAYIN Emin Çölaşan, Hürriyet gazetesinde 26 Şubat Pazar günkü yazınızı üzülerek okudum. Sayın Çölaşan ben bugüne kadar doğru bildiğim şeylerin altına imza atmaktan korkmadım.
Takdir edersiniz ki iş yapan insanlar hata da yapabilir. Ancak yazınızda konu ettiğiniz 2001 yılında EGS'ye verilen kredi doğru bir karardır. Daha önce de belirttiğim gibi bugün aynı koşullarda önüme böyle bir onay gelse yine imzalarım.
Sayın Emin Çölaşan, 2001 yılı Türkiye'nin en büyük krizinin yaşandığı yıldır. Yaşanan kriz nedeniyle çok sayıda firma sıkıntıya girmiştir. Birçok firmanın sıkıntıya girmesinin nedeni de ekonominin genelinde yaşanan krizdir. EGS bir şahıs firması değil 400'ün üzerinde KOBİ'nin ortak olduğu bir şirkettir. Ege bölgesindeki ihracatçıların birçoğunu bünyesinde barındırmaktadır. EGS kuruluşundan 2001 yılına kadar 445 milyon dolar kredi kullanmış bunun karşılığı olarak da 4.9 milyar dolar ihracat gerçekleştirmiştir. Bu kredileri öderken de hiç temerrüde düşmemiştir. Borçlarını zamanında ödemiştir. 2001 yılında ise sıkıntı yaşamıştır. O günleri hatırlarsanız kamu bankalarının verdiği kredilerin yüzde 37'si sorunlu iken Eximbank'ın aynı yıl (2001) verdiği kredilerde sorun yaşanan miktarı ise sadece yüzde 0.9'dur. Bu durum bankanın nasıl başarıyla yönetildiğinin en büyük delilidir.
EGS'ye verilen kredi ile ilgili olarak gerçeğin ne olduğunu 23 Şubat günkü basın toplantısında detaylarıyla anlattım. Sanırım takip etmişsinizdir. Kredi verilirken teminat düşürülmemiş aksine 15 puan yükseltilmiştir. Konu ile ilgili olarak yapılan incelemeye gelince:
Birincisi, bu konuda Eximbank 3 kez denetlenmiş ve herhangi bir suç bulunmamıştır. Basında yer alan raporu ise henüz görmedim. İçinde ne olduğunu da bilmiyorum. Raporun BDDK'ya gönderildiğine ilişkin yazınız ise yanlış bir bilgiden kaynaklanıyor. Başbakanlık Teftiş Kurulu konuyu incelemek üzere BDDK'yı görevlendirmiş ve iddiaları incelemesini istemiştir. Yine basından öğrendiğime göre BDDK incelemesini tamamlayıp sonucu Başbakanlık Teftiş Kurulu'na henüz iletmemiş. Bunlar tamamen benim bilgim dışındaki gelişmelerdir.
Bugüne kadar bürokrasinin her kademesinde görev yaptım. Veremeyeceğim hiçbir hesabım yoktur. Bugüne kadar söylediğim her sözün, attığım her imzanın arkasında oldum. Bugün de arkasındayım. Bunun için bir bedel ödemem gerekiyorsa ödemeye hazırım.
Kürşad Bey'e teşekür ediyorum. Ancak yazdığım hususların tamamı doğrudur. Kendisi, Bankalar Yeminli Murakıpları Kurul Başkanlığı tarafından hazırlanan 4 Temmuz 2005 tarihli raporla sorumlu tutulmuştur. Devletin 64 trilyon lirası buharlaştı. Raporda suçlamalar belgelerle açıklanıyor ve şöyle deniliyor:
"...(Banka yönetiminin) Bilerek ve isteyerek hareket etmekte oldukları, yani 'suç kastının' oluştuğu, ve halen Devlet Bakanı ve milletvekili olan bankanın eski yönetim kurulu başkanı Kürşad Tüzmen'in özel durumu (dokunulmazlık kazanmış olması) nedeniyle Tüzmen dışındaki ilgililer hakkında TCK'daki emniyeti suiistimal suçunun unsurlarının gerçekleştiği, haklarında TCK uyarınca yasal takibat başlatılmasının uygun olacağı düşünülmektedir..."
Benim yazdığım hadise budur. Kürşad Bey raporu biliyor veya bilmiyor, benim sorunum değildir. Bu rapor aylardan beri BDDK'da çekmecede tutuluyor, uyutuluyor ve işleme konulmuyor.
Şu anda zamanaşımı süresinin dolmasına 38 gün kaldı! Ondan sonra 64 trilyonun hesabı sorulmayacak, sorumluların yargılanması mümkün olmayacak.
Kürşad Bey "Raporun içeriğini bilmiyorum, haberim yok" diyor. Şimdi öğrendi. Lütfen girişimde bulunsun, bu rapora işlerlik kazandırılmasını sağlasın ve devlet mekanizmasında gereği ne ise o yapılsın.
UNAKITAN OLAYI
DÜNKÜ yazımda Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'a çok basit, kolay anlaşılır sorular sormuş ve yanıt göndermesini istirham etmiştim.
Dün bütün gün bekledim, herhangi bir yanıt gelmedi.
Bugün de bekleyeceğim, bundan sonraki günlerde de.
Ancak dün sürpriz bir gelişme oldu ve Unakıtan'ın eşi Ahsen Unakıtan bendenizi telefonla aradı.
Kendisini uzun uzun dinledim. "Gönlünüzün bir kenarında bize de yer ayırın" diyordu.
Gönlümde çok önemli, hem de saygın bir yere sahip olduklarını söyledim!
Bu ilginç konuşmayı ve Ahsen Hanım'ın söylediklerini olduğu gibi yazmayı doğrusu çok isterdim. Ancak yazılmasını istemediğini söyledi.
Şimdi Kemal Unakıtan'dan dünkü sorularıma yanıt beklemeye devam ediyorum ve mutlaka geleceğine inanıyorum! Ne var bunda, niçin gelmesin ki!