İyi polis-kötü polis!

SANIĞI öttürmek için önce kötü polis devreye girer. Korkutur, tehdit eder, hatta döver. Eğer ötmüyorsa, sonuca ulaşmak için iyi polis içeri çağrılır.

Sanığa sigara, çay ikram eder. Dostluk gösterileri sergiler, itiraf ederse vartayı en hafif biçimde atlatacağı konusunda ikna etmeye çalışır.

Şimdi karşımızda iki grup AB ülkesi var. Bir bölümü kötü polis. ‘Türkiye 3 Ekim’de müzakerelere başlamasın’ falan filan muhabbeti!

Ötekiler iyi polisi oynuyor: ‘Başlasın.’

Her iki grup da kendi ülkelerinin çıkarlarını kolluyor. Kendi iç siyasetleri, iç dengeleri vesaire. ‘Başlasın’ diyenlerin Türkiye’den çıkarları var. Örneğin, bir İtalyan firmasına Bolu Dağı tüneli için yüz milyonlarca dolar ödüyoruz. Ya bu parayı kesersek? Veya iyi polislerin firmaları özelleştirme ihalelerine girecek, buralardan pay kapacak. Her birinin bir sürü beklentisi var.

İyi polislere deseniz ki, ‘Madem Türkiye’ye karşı değilsiniz, o halde şu vize işini biraz gevşetin’, size gülerler.

Kötü polisler bu konuda daha mert, daha cesur.

***

İsteyen istediği kadar mızıkçılık yapsın. 3 Ekim’de olayın varacağı yer belli. Bunun hesapları AB’de çok önceden yapıldı:

‘Türkiye müzakerelere başlasın. Aksi takdirde, eğer ürkütürsek elimizden kaçar gider. Bu kez İran, Suriye, Rusya ve Asya ülkeleriyle yakınlaşır. Bizim emirlerimizi dinlemez olur.

En ağır koşulları nasılsa müzakere aşamasında gündeme getireceğiz. Her istediğimizi yaptıracağız. Müzakerelerin ucu zaten açık olacak ve en az 20 yıl sürecek. Kıbrıs, Güneydoğu, Ege, Ermeni sorunu, hepsi tek tek çözülecek. Sonuçta nasıl olsa Türkiye’yi aramıza tam üye olarak almayacağız.’

Yani efendim, ‘müjdeyi’ şimdi benden almış olun! 3 Ekim’de -hangi koşullarla olacağını elbette bilemem ama- müzakerelerin başlamasına karar verilmiş olacak.

Şimdi bir düşünün! AB üyesi 25 ülkenin de elinde veto yetkisi var. Türkiye ile müzakerelerin başlamasını veto etme hakkına sahipler. Yunanistan enayi mi ki, veto edip de AB’den emir almayan bir ülke ile uğraşsın, savunma harcamalarını artırsın!

Kıbrıs Rum Kesimi enayi mi ki veto etsin, AB’nin güdümünde olmayan bir Türkiye ile muhatap olup başına iş açsın!

***

Hiç kuşkunuz olmasın, 3 Ekim yine bayram ilan edilecek! Görkemli kutlama törenleri düzenlenecek! Kürsüler kurulacak, nutuklar atılacak, belki yine meydan saatleri dikilecek!

Hani anımsayın, yıllar önce TBMM’nin önüne, tam Atatürk Bulvarı’na kocaman bir saat dikmişlerdi. Saat geriye doğru çalışıyordu ve ‘AB üyeliğimize şu kadar gün kaldı’ diye geri sayım yapıyordu.

İşler fos çıkınca saati kaldırdılar! Şimdi belki yeni bir saat dikerler, 20 yıl sonrası, ya da çıkmaz ayın son çarşambası için geri sayımı bir kez daha başlatırlar!

Kızılay’da yine törenler düzenlenir, hükümet üyeleri kürsülere çıkıp nutuk atar!

‘İşte ey ahali, olmazı başardık! AB artık çantada keklik. Dön köşeyi vatandaşım.’

Abdullah Öcalan, DEHAP
takımı, Leyla Zana ve saz heyeti ile bilumum Kürtçü kesim durur mu? Onlar da birbiri ardına mesajlar yayınlar:

‘AB’nin bu kararı bizim açımızdan son derece olumlu ve tutarlıdır.’

Şimdiye kadar provalar yapılıyordu. Tiyatronun perdesi 3 Ekim’de açılacak!

İLHAN TAŞÇI’NIN KİTABI

İlhan Taşçı, Cumhuriyet Gazetesi’nin Ankara bürosunda muhabir. Muhteşem, neredeyse tamamı belgelerden oluşan kitabı çıktı.

‘Af Dağının Ardındaki AKP’
(Ümit Yayıncılık.)

Size bu kitabı mutlaka okumanızı öneriyorum. Belleklerimiz zayıf. Geçmişi çok çabuk unutuyoruz. Ya da olanları iyi bilmiyoruz.

AKP’nin en üst düzey yönetim kadrosu, kendilerine nasıl aflar çıkardılar? Hayali ihracatçıları kurtarmak için nasıl devreye girdiler? Ayıplarını nasıl örttüler, yargılanmaktan nasıl kurtuldular? Recep Tayyip Erdoğan aleyhine rapor düzenleyenlerin hazin sonları, lehine işlem yapanların hızlı yükselişleri...

Ve Erdoğan’ın kendi imzasıyla geçmişteki malvarlığı beyannameleri. Ortak olduğu şirketlerin değer kazanması. Oğlunun düğününde takılan altınların kaç kilo olduğunun tam ve belgeli dökümü.

Bizim meslekteki ‘gazeteciye haber kaynağı sorulmaz’ kuralı bizler için de geçerlidir. O kural olmasaydı İlhan’a, ‘Bu belgeleri nereden buldun’ diye sorardım. Soramadım. Sadece kitabı okumakla yetindim ve ‘Ellerine sağlık’ diyebildim. Siz de okuyun, çok şey öğreneceksiniz. Ufkunuz açılacak, ‘Türkiye gerçeklerini’ göreceksiniz.
Yazarın Tüm Yazıları