İki Almanya örneği

TÜRKİYE'nin AB'ye alınmasına en başta karşı çıkan Almanya. Bugün size bu ülke ile ilgili iki örnek vereceğim.

Günlerden 3 Kasım pazar. Türkiye'de seçim yapılıyor. Saat 15.30 dolaylarında gazeteye geldim, çay almak için giriş katındaki kafeteryaya girdim. İçeride, ellerinde kamera ve diğer aygıtlarla 5 kişi bekliyor. Beni görünce tanıdılar mı bilmiyorum. Seçim nedeniyle Türkiye'ye gelen Fransız televizyon ekibi imiş. Bir söyleşi yapmak istediler. Fransız devlet televizyonu tarafından gönderilmişler.

Odama çıktık, teşkilatı kurdular ve çekim başladı. Seçim tahminlerini ve onunla birlikte AB konusunu soruyorlar. İngilizce konuşuyoruz. Ekibin tamamı İngilizce biliyor. Bir yerde şöyle dedim:

‘‘AB'ye hiçbir zaman alınmayız, çünkü Türkiye'nin AB'ye girmesini Almanya istemiyor.’’

Aynen bu kadar. Ekip şefi çekimi aniden durdurdu... ‘‘Çok özür dilerim ama bu cümleyi biz kullanamayız. Biz devlet televizyonuyuz. Almanya için bu ifadeyi kullanmamız mümkün değil. Almanya'ya değinmeden söylerseniz daha iyi olur.’’

Fransız görevli aslında uygarca bir davranış sergilemişti. İstese bana bu uyarıyı yapmaz, bandı sansür ederdi. Tamamen kendi yetkisinde olan bir konuydu. Söyleşiye yeniden başladık ve bu kez Almanya'dan söz etmedim.

Konuşmamız o gece ve ertesi gece Fransız TV 5 kanalında özetle yayınlandı. Devlet televizyonunu izleme olanağım olmadı.

Yaşadığım bu olay benim açımdan son derece ‘‘öğretici’’ oldu. Demek ki Avrupa'nın bizim karşımıza sürekli olarak çıkardığı ‘‘fikir ve ifade özgürlüğü’’ kavramı, aslında kendileri için bile geçerli değildi.

Avrupa -ve olayımızda Fransa- Almanya'dan çekiniyordu. Böylesine basit bir cümle bile Fransız devlet televizyonu tarafından geri çevriliyordu.

* * *

Şimdi aynı konuda, yani ‘‘fikir ve ifade özgürlüğü’’ konusunda Almanya'dan bir örnek vereyim. Konumuz Almanya'da Türkçe yayınlanan şeriatçı bir gazete. Atatürk'ün ölüm yıldönümü öncesinde 6 Kasım 2002 tarihli nüshasından ‘‘Resmi ve tarihi vesikalarla Mustafa Kemal'in ölümü’’ başlıklı yazıyı özetliyorum:

‘‘Ayyaş Kemal devleti içki ve fuhuş alemleriyle yönetirdi.

Firavun
(Atatürk) feci şekilde can verdi, ebediyen cehennemlik oldu. Ölüm anı ibret vericidir. Vücudunun etleri, kafasının saçları tek tek dökülürken, Azrail (a.s.) ona cehennem çukurlarını göstermeye başlamıştı. Firavun inlemekte ve feryat etmektedir. Feryat ve inlemeler İstanbul halkına kadar ulaştı. Harbiye Okulu bando takımı devamlı olarak Dolmabahçe Sarayı bahçesinde konser verdi. Mustafa Kemal'in ruhu çıkmadan önce ağzından necaset (pislik, murdarlık, bok) çıktı.

Ortada leş kaldı. Korkunç bir pis koku Çernobil faciası gibi etrafa yayılmaya başlamıştı. Nihayet Hıristiyanlık dini üzerine elbiseler giydirilerek acele bir tabuta tıkıldı.

Cenaze namazı adı altında bir ayin yapıldı. Leşin içinde bulunduğu tabut halkın ziyaretine sunuldu...’’

* * *

Atatürk hakkında bu pis, iğrenç iftiralar Almanya'da Türkçe olarak yayınlanan bir şeriatçı gazetede yayınlanıyor ve Alman devleti bunu seyrediyor. Yıllardan beri böyle. Gazetenin her sayısında Türkiye Cumhuriyeti'ne, Türk ordusuna, Atatürk'e, demokrasiye dümdüz sövülüp sayılıyor ama Almanya bu rezilliği görmüyor.

Benzer durum PKK'nın Almanya'da yayınlanan gazetesi için geçerli. Onlar da her gün PKK ve Öcalan cazgırlığı yapıyor, Türkiye için akla hayale gelmeyecek düşmanlık yazıları yayınlıyor.

Bunlara göz yuman Almanya uyuyor!

Hayır, uyumuyor. Almanya bütün bunları görüyor, biliyor ama yayınlar Türkiye'ye karşı olduğu için en ufak bir önlem almıyor.

Bu rezalet ve Türkiye'ye karşı Almanya'dan fışkırtılan bu düşmanca tavırlar ‘‘fikir ve ifade özgürlüğü’’ altında gizlenmeye çalışılıyor.

Almanya, Türkiye'ye olan karşıtlığını devlet eliyle değil, işte böyle İslamcı ve Kürtçü taşeronlar kullanarak yapıyor ve yaptırıyor.

Almanya'ya AB için yalvarmaktan yorgun düştük, hiç değilse bu gerçekleri iyi bilelim, ders çıkaralım.
Yazarın Tüm Yazıları