SEVGİLİ okuyucularım, sizlere yeniden merhaba diyorum. Tatil bitti ve yine birlikteyiz.
Tatil deyince akla çoğumuz için ‘‘sessizlik’’ gelir. İnsan sessiz ortamlarda dinlenir. Kim olursak olalım bir yıl boyunca binbir işle uğraşmışız, özellikle büyük kentlerde gürültü ile boğuşmuşuz.
Normal yaşamda hemen her dakikamız gürültü ve gerginlikle geçmiş.
Telefonlar çalıyor, araçlar geçiyor, hoparlörler çalışıyor.
İnsan beyni bunları algılıyor.
Tatile gittiğiniz zaman bunun biraz dışında kalmak istiyorsunuz.
İstediğiniz tek şey sessizlik, gürültüsüz patırtısız bir ortam.
* * *
Çeşme'de idim. Hemen her yıl oraya giderim. Çeşme bir tuhaf olmuş. Her yerde diskolar açılmış. Öyle ses veriyorlar ki, birkaç kilometreden duyuluyor. Çevredeki evlerde, otellerde sabahın ilk saatlerine kadar uyumanız mümkün değil.
Bodrum, Marmaris, Antalya, aklınıza gelen bütün yerler böyle.
Hiç kimsenin aklına ‘‘Bu gürültü ile mücadele edelim, bunu azaltalım’’ diye bir şey gelmiyor.
Valilikler, kaymakamlıklar, belediyeler, otel yönetimleri gürültü konusunda hiçbir şey yapmıyor, hiçbir önlem almıyor. Alınan önlemlerin ise çoğu göstermelik.
Denize giriyorsunuz. İnsan kıyıda sessizlik beklemez mi? Hayır, adına jetski denilen canavarlar büyük bir gürültü ile önünüzde tur atıyor.
Plajlarda gümbür gümbür müzik çalınıyor. En başta arabesk ve pop!
Otellerin animasyon ekipleri sabahtan akşama kadar hoparlörden bağırıp çağırıyor. Sesin tamamı odanızın içinde.
* * *
Gece oluyor. Bu kez çoğu otelin barı, gece kulübü, diskosu, müzikli restoranları feryada başlıyor.
Erken, örneğin saat 12'de yatmak istiyorsunuz. Mümkün değil. Otelin önündeki bardan, restorandan canhıraş müzik sesleri yükseliyor. Kaldığım ünlü otelin hemen önünde otelin bir barı, bir restoranı vardı. Birinde bir kadın, öbüründe erkek söylüyordu. İki ayrı müzik birbirine karışıyordu. Saat 1.30'a kadar!
İki ses, iki müzik arasında boğulmamak mümkün değildi.
Bu işkence sonrasında uyuyabilirsen uyu!
Otel yönetimiyle konuştum, kimsenin şikáyetçi olmadığını söylediler! Müşterilerle konuştuğumda ise herkes yakınıyordu ama akıllarına tepki vermek, tavır koymak, şikáyet etmek gelmiyordu.
Tepkisiz, sinik, ezik toplum olmanın sonucunu yaşıyorduk.
Bodrum, Kuşadası, Marmaris'te sabahın erken saatlerinde hoparlörlü satıcılar gezmeye başlıyordu:
‘‘Patdis soğan vaaaa... Tüpgaz geldiiii... Sucuuuu...Domat vaaa, patlıcan vaaa...’’ Kornalı, hoparlörlü kamyonlu satıcılar insanlara eziyet çektirirken kimse umursamıyor, tavır koymuyordu.
Hiç kuşkunuz olmasın, sadece tatil yöreleri değil, ülkemizin her tarafı aynı. Gürültü yayan kişi ve kuruluşlarla sessizlik isteyen insanlar iç içe.
Bırakın normal yaşamı bir yana, tatil bile çoğu yerlerde gürültü işkencesine dönüşmüş.
Gürültü yapanlarla mücadele yok. Onlar gürültü yapma özgürlüğünü (!) sonuna kadar kullanırken, uyumak ve kafa dinlemek isteyenlerin hiçbir hak ve özgürlüğü yok.
Onlar işkence çekmeye mahkum.
Kesinlikle inanıyorum, yaz aylarında bu işkenceyi çoğunuz çekmek zorunda kaldınız.
* * *
Türkiye ne yapıp yapmalı, bu gürültü kirliliğini önlemeli. Otel yönetimlerinden çoğu kendi müşterileri açısından bile bunun bilincinde değil.
Bir ülke düşünün, caddeler, oteller, siteler, tatil köyleri, her yer gürültüyle kirlenmiş durumda.
365 günümüz böyle geçiyor. Tatilde dinlenme umutları da, bu yozlaşma ortamında giderek hayal oluyor.
Buna bir son verilir mi? Topluca bir mücadele ile belki evet. Ama insanımızın bu tepkisiz, tavırsız, umursamaz, teslimiyetçi tavrı nedeniyle hayır.
Tatilden sırf gürültü nedeniyle yorgun, uykusuz, bezgin geldim. Keşke hiç gitmeseydim, Ankara'da oturup yazı yazsaydım!
Salı günü buluşmak üzere hoşçakalın sevgili okuyucularım.