Paylaş
Türkiye'de pek çok olay arasında kaynayıp güme giden güncel bir konu var. Fransız Senatosu ‘‘Ermeni soykırım tasarısını’’ dün reddediyor. . Öncesinde, Demirel Fransa Cumhurbaşkanı Chirac'a mektup yazarak bu işten vazgeçilmesini istiyor. Ecevit önceki gün demeç veriyor ve ‘‘Yanlış bir karar Fransa ile ilişkilerimizi engeller’’ diyor.
Fransa'da önümüzdeki günlerde seçim yapılacak. Orada epeyce Ermeni seçmen yaşıyor ve Fransız parlamentosu, onlardan gelen baskıyla Türkiye'yi kınayan bir karar tasarısını gündemine alıyor. Ayrıca Paris'te ‘‘Ermeni soykırımı’’ anıtı açılması öngörülüyor.
Bu haberler Türk medyasında genelde es geçiliyor! Öyle ya, baldır bacak, magazin, arabesk şarkıcı haberleri varken, siyasi polemik varken, toplumu aydınlatmanın ne gereği var!
Peki nedir Ermeni meselesi? ‘‘Ermeni tehciri’’, yani Ermeniler'in zorunlu olarak göç ettirilmesi olayıdır. Özellikle genç okuyucularımız bunu bilmezler. O konuda biraz bilgi vermek istiyorum.
* * *
Yıl 1915. Türkiye Birinci Dünya Savaşı'nın içinde. Çanakkale'de İngiliz ve Fransız ordularıyla, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da Rus ordusuyla savaşıyoruz. O günlerde yörede çok sayıda Ermeni yaşıyor. Rus ordusu ilerliyor. Savaşın sürdüğü cephelerde Ermeni unsuru, Rus ordusuyla işbirliği yapıp ordumuzu arkadan vuruyor. Ordumuz iki ateş arasında kalıyor. Van, Bitlis, Maraş, Adana yörelerinde Ermeni isyanları patlıyor.
Türk ve Kürt köyleri basılıyor, korkunç olaylar ve katliamlar yaşanıyor.
Bu durumda hükümet, 4 maddelik bir kanun çıkarıyor. Özetliyorum:
‘‘Savaş zamanında ordu, kolordu ve fırka kumandanları, herhangi bir surette hükümet emirlerine, memleketin savunulmasına ve asayişin korunmasına ilişkin icraat ve tertiplere karşı ahaliden bir muhalefet, silahlı tecavüz ve mukavemet görürlerse, derhal askeri kuvvetlerle ve en şiddetli surette bastırmaya ve karşı direnişi imha etmeye yetkili ve mecburdurlar.
Kumandanlar, askerlik gerekleri nedeniyle veya casusluk ve ihanetlerini hissettikleri ahaliyi tek tek veya topluca, diğer yerlere sevk ve yerleştirebilirler.’’
* * *
Kanun sonrasında uygulama başlıyor. Kendi ülkesine ihanet eden, Rus ordusuyla işbirliği yapıp ordumuzu arkadan vuran Ermeniler, topluca başka yerlere gönderiliyor.
İşte bu toplu göç ettirmeye ‘‘Ermeni tehciri’’ diyoruz.
Valiler, mutasarrıflar, kaymakamlar, asker ve jandarma denetiminde kafileler yola çıkarılıyor. Bunlar genelde Suriye ve Filistin taraflarına gönderiliyor.
Tehcir sırasında gerçekten de üzücü olaylar yaşanıyor. Uzun yürüyüşte pek çok insan, hastalık, soygun gibi nedenlerle can veriyor.
Bazılarını yollardaki çeteler öldürüyor. Bazılarının ise asker ve jandarma tarafından bilerek öldürüldüğü iddia ediliyor.
Ölenlerin sayısı kesinlikle belli değil. Her kafadan bir ses çıkıyor. Kimi 50 bin, kimi 1 milyon diyor.
Ancak bir gerçek daha var. Uygulamada yanlışlar olsa bile, Osmanlı hükümetinin, tehcire tabi tutulanlara kötü davranılması, öldürülmesi gibi bir emri kesinlikle yok. Hatta pek çok kafile, Doğu Anadolu'dan sonra örneğin Suriye'ye hiçbir kayıp vermeden ulaşıyor.
* * *
Yıl 1918. Müttefikimiz Almanya ile birlikte savaşı kaybediyoruz. Suriye, Filistin, Irak elimizden çıkıyor. Doğu Anadolu'yu ele geçiren Rus ordusu, komünist ihtilal nedeniyle, o yöreyi daha önce boşaltmış durumda.
Ülkeyi yöneten İttihat Terakki'nin önderleri olan Enver Paşa, Talat Paşa, Cemal Paşa ve diğer liderler ülkeden kaçıyor.
Ama Ermeni kini bitmiyor.
Talat Paşa 1921 yılında Almanya'da, Salamon Taleyran isimli bir Ermeni terörist tarafından sokakta öldürülüyor. Yakalanıp yargılanıyor ve beraat ediyor! Hemen ardından, yine Almanya'da, İttihatçıların önde gelenlerinden Cemal Azmi ve Bahattin Şakir beyler öldürülüyor.
Savaş döneminin sadrazamı (başbakan) Sait Halim Paşa Roma'da, Cemal Paşa ve yaverleri Tiflis'te, yine Ermeni komitacılar tarafından öldürülüyor.
Uzun süre sonra 1970'li yıllarda, bu kez karşımıza Ermeni terör örgütü ASALA çıkarılıyor ve nice diplomatımız yurtdışında şehit ediliyor.
* * *
Tehcir olayında kim haklıydı? Bir ülke düşünün, savaşın göbeğinde ordusu arkadan vuruluyor. Ermeniler, Rus ordusuyla işbirliği yapıyor, devlete isyan ediyor. Cezası sürgün... Ve sürgünde çok insan ölüyor.
Tarihin derinliğinde kalmış üzücü ihanetler, arkadan vurmalar, sürgünler ve ölümler.
Tüm imparatorluk döneminde yönetime en sadık kalmış, toplumla uyum içinde yaşayan, devlet yöneticisi olan Ermeniler'le, ne yazık ki birbirimize girmişiz.
Onlar bugün de aramızda yaşıyor. Saygın, ülkesine bağlı insanlarımız.
* * *
Fransa'da yaşayan Ermeni okuyucum ve dostum Albert Azaryan vardı. Haberleşirdik. Burnunda Türkiye tüten bir Beşiktaş hastası. Marsilya'daki gariban Türk vatandaşlarına kucak açmış, onların abisi. Koyu Galatasaray taraftarı Paul Susikyan'la birlikte takımlarının bayraklarına bürünmüş resimlerini gönderirlerdi.
Yıllar geçti, Azaryan Türkiye'ye gelip bir hafta kaldı. ‘‘Dünyanın en mutlu insanıyım. Vatanı bir kez daha gördüm, Kartal'ın maçına gittim ya, artık ölsem de gam yemem’’ diyordu. Bir gün ailesinden kart aldım:
‘‘Albert Azaryan vefat etti. Cenazesi, vasiyeti üzerine siyah beyaz Beşiktaş bayrağına sarılıp Marsilya'daki Ermeni mezarlığına gömüldü.’’
O kartı alınca ağlamıştım.
Doğruydu, Ermeniler'le ortak geçmişimiz acı ve tatlı olaylarla doluydu. Ama onlar bize, biz onlara düşman olabilir miydik?
Paylaş