Paylaş
ERMENİSTAN Cumhurbaşkanı Koçaryan, Birleşmiş Milletler tarafından düzenlenen ve 180 devlet ve hükümet başkanının katıldığı toplantıda yaptığı konuşmada Türkiye'yi suçladı.
Türklerin 1915 yılında Ermeni soykırımı yaptığını söyledi.
Bunlar önemli sözlerdir. Hele 180 devlet ve hükümet başkanının önünde söylendiğinde, daha da önem kazanır.
Koçaryan'dan hemen sonra konuşma sırası Sezer'e geldi. Yapacağı konuşma daha önceden yazılı olarak hazırlanmıştı. Ancak Ermeni'nin sözleri üzerine konuşma metnine birkaç cümle ekledi ve şöyle dedi:
‘‘Bu konudaki kararı tarihe ve tarihçilere bırakalım.’’
Bu ne demektir? Siz o toplantıya katılan herhangi bir ülkenin devlet-hükümet başkanı olsanız ve önce Koçaryan'ı, sonra Sezer'i dinleseniz, kafanızda nasıl bir fikir oluşur?
Biri çıkıp suçluyor, diğeri ise konuyu tarihe bırakmayı öneriyor.
Böyle bir konuyu tarihe bırakmak demek ‘‘Evet, biz bu hatayı işledik. Ermeni soykırımı yaptık ama günümüzde bunları artık konuşmayalım. Bırakalım tarih karar versin’’ demektir.
Ustamız Oktay Ekşi de dünkü yazısında bu konuyu çok güzel işlemişti.
*
Nedir bir türlü gündemden düşürmedikleri bu Ermeni soykırımı iddiası? 1915 yılında, Birinci Dünya Savaşı'nda yedi cephede savaşıyoruz. Doğu Anadolu'ya Rus ordusu giriyor. Yörede yoğun olan Ermeni yurttaşlarımız ise ne acıdır ki, Rus ordusu ile işbirliği yapıp ordumuzu arkadan vuruyor. Yurdun dört bir yanında Ermeni isyanları çıkarılıyor.
Bu durumda hükümet bir kanun çıkarıyor ve bunların savaş bölgelerinden topluca sürgün edilmesine başlanıyor. Adına ‘‘Tehcir’’ denilen olay böyle başlıyor. Ermeniler kafileler halinde Suriye ve Lübnan tarafına sevk ediliyor. Bu sevk sırasında elbette üzücü olaylar yaşanıyor. Çok sayıda Ermeni (sayı kesinlikle belli değil) yollarda ölüyor, çeteler tarafından soyuluyor, öldürülüyor. Belki kurunun yanında yaş da yanıyor.
Ama çok dikkat ediniz, savaş bölgeleri dışındaki Ermenilere dokunulmuyor. İstanbul'dakiler başta olmak üzere, bizim vatandaşımız olan yüz binlerce Ermeni, yaşantısını aynen sürdürüyor.
Ama siz bu işi tarihe ve tarihçilere bırakmaya kalkışırsanız, sonuç bizim aleyhimize çıkar.
Biz bu Ermeni tehciri olayının nedenlerini bütün dünyaya anlatmak zorundayız.
*
Şimdi bakınız, dünyanın dört bir yanındaki Ermeni lobisi, bu konuda Türkiye aleyhine yoğun propaganda yapıyor. Özellikle Amerika'da...
Amerika Birleşik Devletleri 52 devletten oluşuyor. Bu 52 devletin 24'ü, Türklerin Ermenilere soykırım uyguladığını şimdiden resmen kabul etmiş durumda.
Biz ise böyle bir ortamda ve Birleşmiş Milletler kürsüsünde bile başımızı kuma gömüyoruz ve ‘‘Kararı tarihe bırakalım’’ gibi komik sözlerle kendimizi savunmaya kalkışıyoruz.
Hem de Birleşmiş Milletler'de, 180 devlet ve hükümet başkanının huzurunda!
Böyle şey olmaz.
Kararı hangi tarihe ve hangi tarihçilere bırakacaksın? Ya o tarihçiler pek yakında ‘‘Evet doğrudur, siz soykırım yaptınız’’ derlerse ne olacak?
O zaman ne diyeceğiz?
Cumhurbaşkanı orada çok yetersiz kalan sözler söyledi. Türkiye bunun acısını yakında çekmeye başlayacak.
*
Bizim medyamızda çok ilginç bir durum gözleniyor. Demirel'e karşı olan kesimler, şimdi hangi koşulda olursa olsun Sezer'e övgü yağdırma yarışı içinde. Bunu son Amerika gezisinde de izledik:
‘‘Clinton Sezer'i övdü... Sezer Clinton karşısında bacak bacak üstüne attı, valla helal olsun... Fransa Cumhurbaşkanı, Sezer'e destek verdi... Alman da aynı şeyi yaptı... Rus hayranlığını dile getirdi...’’
Yav kardeşim, dünyanın her yerinde yapılan böyle protokol görüşmelerinde, bu kişiler birbirini över. İşin uluslararası kuralı budur. Onun için, falancanın filancayı övmüş olması hiç önemli değildir.
Hiçbir devlet başkanı diğerine ‘‘Sen daha toysun... Sen bu işlerden anlamazsın... Benim ulusum senden nefret eder... Öğren de gel... Yabancı dil bile bilmiyorsun’’ gibi laflar etmez, edemez.
Protokol gereği olarak herkes birbirine hafiften yağlama yıkama yapar, çok kibar laflar söyler. Diyelim ki Clinton orada 60 kişiyle konuşmuşsa, bize benzeyenlerin hepsine aynı övücü sözleri söyler. Tabii Almanya, Fransa, Kanada, İngiltere gibi bu tür sözlere ihtiyaç duymayanlar hariç!
Bizim Sezer'i izleyen gazetecilerimiz ise ayarı ve işin dozunu yine kaçırdı. O kadar ki, basında şöyle haberler bile yer aldı:
‘‘Sezer'in Birleşmiş Milletler'de yaptığı konuşma alkışlarla karşılandı.’’
Aman efendim, orada birbirlerini yuhalayacak değiller. En azından 150 devlet ve hükümet başkanı kürsüye çıkıyor ve çok kısa bir süre içerisinde konuşmasını okuyup bitiriyor... Ve konuşan herkes -istisnasız- alkışlanıyor.
Allah rızası için istirham ediyorum, şu veya bu kişiyi şu veya bu nedenle öveceksek övelim. Ama övgünün dozunu kaçırmayalım! Günlerden beri taaa Amerika'dan sürdürülmekte olan yağcılığımızı böyle anlamsız, uçuk nedenlerle pekiştirmeye kalkışıp gülünç olmayalım.
Belki kendimize yuttururuz da, yabancılar yutmaz bu ucuzlukları!
Paylaş