ECEVİT Türk siyasetinin saygın isimlerinden biri. Uzun yıllardan beri siyasetin içinde. Onu bazen çok sevdik, bazen çok kızdık.
1999 yılından bu yana başbakan olarak görev yapıyor. Üçlü koalisyon onun saygın ve uzlaşmacı kişiliği ile uzun süre ayakta durdu, birkaç ay önce hastalığı ile birlikte çatladı.
Şu anda Türkiye'de hükümet var ama yok!
Bunun ana nedeni Ecevit'in bozulan sağlığı.
İkincisi, Rahşan Hanım'a ipleri her alanda teslim etmiş olması. Eşinin kamuoyunda nasıl tepki gördüğünü hiç anlamak istemedi.
Üçüncüsü, yerlerine hiç kimseyi düşünmediler, kimseyi hazırlamadılar. Her yolculuğun bir ‘‘son durağı’’ olduğunu, herkesin günün birinde yaşlanıp görev yapamaz duruma düşeceğini akıllarına getirmediler. Her konuda sadece ikisi karar verdiler ve kendi kendilerini yıprattılar.
Son gelişmeler Ecevit'in hastalığı ile başladı. İstediği kadar ‘‘Düzeldim’’ desin, Ecevit artık görev yapamaz durumda. Bu satırları onu kınamak için yazmıyorum.
Sadece ‘‘gerçekleri göremediği’’ için eleştiriyorum.
***
Önümüzdeki seçime doğal olarak DSP de katılacak. Varsayalım ki büyük bir sürpriz gerçekleşti, DSP yine çok yüksek oy alıp birinci parti oldu ve hükümeti kurma görevi yeniden -zorunlu olarak- Ecevit'e verildi.
Elimizi vicdanımıza koyup düşünelim:
Ecevit bu olumsuz sağlık tablosuyla 4 yıl, ya da 5 yıl daha o makamda oturabilir mi? Buna fizik gücü yeter mi? Sağlığı elverir mi?
Bırakalım başbakan olmasını bir yana, muhalefet liderliği yapabilir mi?
Bu sorulara kaç kişi ‘‘Evet’’ yanıtı verebilir?
***
Kendisini şimdi miting meydanlarında görüyoruz. Otobüse çıkıp konuşmalar yapıyor. Eski ilgi asla yok. Olması da zaten mümkün değil.
Bir sürü pot kırıyor, gaf yapıyor. İsimler aklına gelmiyor, yanlış şeyler söylüyor. Sadece miting meydanlarında değil, devlet ve özel yaşamında da öyle...
Ve ne acıdır ki, bunun sonucunda ‘‘alay konusu’’ oluyor. Basında sık sık ‘‘Ecevit yine gaf yaptı’’ diye üzücü haberler çıkıyor.
80 yaşına merdiven dayadı, yaşlandı. Sağlığı iyi değil. Düzgün yürüyemiyor, düzgün konuşamıyor, unutuyor.
Gerekli tedaviyi gördüğünü, -eğer varsa- doktorlarını dinlediğini de sanmıyorum.
Hangi doktor, sağlık tablosu böyle olan hastasına ‘‘Seçim gezilerine katılabilirsin’’ diye izin vermiş olabilir! (Evinde kırık kaburgasıyla yatarken, acılar içinde kıvranırken bile doktorları eve sokmayan karısını unutmayalım.)
***
Türk siyasetinin efsane ismi, ‘‘çekilme ve yumuşak geçiş zamanını’’ bilemediği için harcanıyor, yıpranıyor, akıntıya kürek çekiyor. Hepimiz insanız. Günün birinde iş göremez duruma geleceğiz.
Yaşlanan, elleri titreyen, gözleri iyi görmeyen bir cerrah ameliyathaneye girmez, hastayı kesip biçemez. Aynı durumdaki bir gazeteci yazı yazmayı bırakır.
Batı ülkelerinde ‘‘köşesine çekilme’’ diye bir kavram vardır. Bizde ise özellikle siyaset erbabında böyle bir kavram asla oluşmamıştır.
Akıl almaz bir şeydir: Türk siyasetçisi 80 yaşına da, 100 yaşına da gelse, hep gündemde olmayı ister.
Ecevit'i şimdi yorucu yolculuklarda, seçim gezilerinde, miting meydanlarında, seçim otobüsünün üzerinde zorlanarak konuşma yaparken gördükçe içim sızlıyor. Kafamdan bazı sorular geçiyor:
Acaba kendisini bu yöntemle bir anlamda intihara mı sürüklüyor?
Cenk meydanında kahramanca, vuruşarak can vermek için mi çaba harcıyor?..
Hep kafamda sorular:
Bir sürpriz gerçekleşir de yeniden başbakan olursa, sağlıksız bedeni bu ağır yükü 4 yıl daha taşır mı? O terazi o sıkleti çeker mi? Türkiye böyle bir lükse sahip mi?
Allah'tan sadece ‘‘insan’’ olarak dileğim, DSP'nin bu seçimde barajın altında kalmasıdır. Demokrasi adına üzülürüm, insanlık adına sevinirim. Böylece eşiyle birlikte evinde oturur, tedavi olur ve sağlığı düzelir. Hakan Akpınar'a birkaç gün önce ‘‘En çok denize girmeyi özledim’’ demişti. Tatil yapar, hayatın hiç tatmadığı boyutlarını biraz olsun öğrenir, hatta denize bile girer.