Dedelerle torunlar buluşurken

BUGÜN 18 Mart. Çanakkale zaferinin 88. yıldönümü. Tarihinden ve geçmişinden kopmuş bir toplum için fazla bir anlamı olmayabilir. Ama sadece Türk tarihi değil, dünya savaş tarihi için çok önemli bir gündür.

1914 yılının yaz ayları. Almanya'nın peşinden ve bir emrivaki ile 1. Dünya Savaşı'na giriyoruz. Aynı yılın aralık ayında tam 90 bin Türk askeri, Başkomutan vekili Enver Paşa'nın kaprisleri ve densizliği nedeniyle, Sarıkamış önlerinde Allahüekber Dağları'nda Rus ordusuna silah bile atamadan soğuktan donarak şehit düşüyor. Aç, çıplak, malzemesiz, korunaksız bir ordu, sırf Alman ordusu batı cephesinde rahatlasın diye o yolsuz-geçitsiz dağlara sürülüp mahvediliyor.

Aradan birkaç ay geçiyor. Bu kez İngiliz ve Fransız donanmaları Çanakkale Boğazı'nı zorluyor. Amaç hem başkent İstanbul'u ele geçirmek, hem de batı cephesinde sıkışmış olan Rusya'ya Boğazlar üzerinden yardım ve destek göndermek.

Türk ordusu Çanakkale'de kahramanca direniyor. Haftalar boyu denizden korkunç bombardıman yiyor. Karadan çıkarmalar yapılıyor. Göğüs göğüse savaşlar sonrasında düşman donanması ve sonra ordusu geri çekilmek zorunda kalıyor. O görkemli donanma pek çok gemisini yitiriyor.

***

Sonuç korkunç: Türk ordusu Çanakkale cephesinde yaklaşık 250 bin şehit veriyor. Düşmanın kaybı daha az değil. Ülkenin -yedeksubay olarak çarpışan doktor, mühendis, öğretmen gibi- zaten kıt olan eğitimli insan gücünün hemen hemen tamamını orada yitiriyoruz.

Bugün o dar bölgede yaklaşık 500 bin asker yatıyor. O toprakların her karışı bir mezar. Şehitlikler, siperler, anıtlar, Türk şehitlikleri, İngiliz, Fransız ve ANZAC mezarları... (ANZAC: Avustralya ve Yeni Zelanda Orduları)

İsmini bile bilmedikleri bir yere savaşmak için getirilen İngiliz, Fransız, Avustralya, Yeni Zelanda, sömürge Afrika, Hint, Nepal askerleri orada toprağa düşüyor. ANZAC torunları her yıl Çanakkale'ye gelip dedelerini törenlerle anıyor. Ayrıca kendi ülkelerinde her yıl törenler düzenleniyor.

***

Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk'ün 1934 yılında Çanakkale'de yatan ‘‘düşman’’ askerleri için söylediği şu yüce sözlere bir bakınız:

‘‘Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken İngiliz, Fransız, Avustralyalı, Yeni Zelandalı, Hintli kahramanlar!

Burada dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız.

Uzak diyarlardan evlatlarını savaşa gönderen analar!

Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Onlar bu topraklarda can verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.’’

Anafartalar siperlerinde göğüs göğüse çarpışan Yarbay Mustafa Kemal, yıllar sonra ‘‘düşmanları’’ için bunları söylüyordu. Tarihe geçen göz yaşartıcı bir ibret belgesidir.

***

Biz Çanakkale olayını yıllarca önemsemedik. Dünyanın öbür ucundan torunlar her yıl oraya gelip dedelerini anarken, biz göstermelik törenlerle yetindik. Ama bugünden başlayarak bir şeyler değişiyor.

TÜRSAB (Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği) Başkanı Başaran Ulusoy olaya el attı. Bizim gazetenin de desteği ile 18 Mart Çanakkale Şehitler Günü, bundan sonra her yıl görkemli törenlerle kutlanacak. Bu yıl TÜRSAB'ın örgütlemesiyle Kıbrıs ve 81 ilimizin her birinden 50 öğrenci Çanakkale'ye getirildi. Onlara Türk bayrakları, Atatürk rozetleri dağıtıldı. Harcamalar TÜRSAB tarafından yapılıyor. Bugün binlerce kişinin katılımıyla törenler düzenlenecek. Dedelerle torunlar buluşacak. Başaran Ulusoy'u kutluyorum.

***

Çanakkale ve Gelibolu'da savaş alanlarını gezdiniz mi? Yanıtınız ‘‘hayır’’ ise mutlaka gezin. Orası dünyada eşi olmayan, içinde yüz binlerce isimli isimsiz askerin kemiklerini barındıran doğal bir müze. Böyle bir şey olamaz. Bunun ne anlama geldiğini gezmeden anlayamazsınız.

Ama pek çok konu gibi o yöreyi de ihmal etmişiz. Bakımsızlık ve ilgisizlik hemen karşımıza çıkıyor. Geçmişimiz bizim için önemli değil!

Son bir şey söylemek istiyorum: O günlerde karşımızda AB değil, ‘‘büyük devletler’’ vardı. Eğer Çanakkale olayı şimdi olsaydı, günümüzün hain mütareke basını ve onun tam göbeğine çöreklenen satılıkları, hiç kuşkunuz olmasın ‘‘ver-kurtul’’ yaygarasını aynen koparırdı!

İyi ki o günlerde mütareke basını yokmuş. Olsaydı, tepemizde şimdi başka bayraklar dalgalanırdı.
Yazarın Tüm Yazıları