Bir Başbakan böyle konuşur mu?

TÜRKİYE, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan olayı ile çalkalanıyor.

Basında belgeler birbiri ardına uçuşuyor. Aile bireylerinin köşeyi nasıl ve hangi yöntemlerle döndüğü tek tek gözler önüne seriliyor.

Sorular soruluyor, Unakıtan bunların hiçbirine yanıt vermiyor, veremiyor.

Bir siyasetçinin bu duruma düşmesi, kim olursa olsun üzücüdür.

Ama ona sahip çıkanların durumu daha da üzücüdür.

Bir konuya dikkatinizi çekerim. Unakıtan’la ilgili olarak yazılanların hiçbiri bugüne kadar yalan ve yanlış çıkmadı.

Örneğin, İstanbul Çamlıca’ya kondurduğu villaların kaçak olduğu yazılmış ve kendisi inkár etmişti. Şimdi o villalar yıkılıyor.

Kendisi ve aile bireyleriyle ilgili konuları gündeme getiren sadece bizler, "bazı" gazeteciler değildik. Aynı konuları bazı AKP milletvekilleri vurguladı. Hatta onlar, Unakıtan’a mektuplar yazdılar, sorular sordular.

Dahası var. Bugüne kadar AKP iktidarına en büyük desteği veren, övgüler düzen köşe yazarları bile bu konuda 180 derece dönmek zorunda kaldı. Onlar şimdi Unakıtan’ı doğrudan eleştiriyor ve "aman abicim, olmaz böyle şey" diyorlar.

"Yapma etme, hem bizi, hem de desteklediğimiz hükümeti zor duruma düşürüyorsun, çekil git" demeye getiriyorlar.

***

İşte bu ortamda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan yine konuştu. "Abisine" yine arka çıkmak zorunda kaldı. Ama bununla da yetinmedi. Unakıtan konusunu gündemde tutan köşe yazarlarını suçladı.

Sözleri yenilir yutulur gibi değil:

"Köşe yazarları kendini hiç yormasın. Attıkları birçok iftiranın yalan olduğu ortaya çıktı. Bunların bir şeyler karşılığında olduğunun farkındayız. Bakın bu konuda bu kadar ağır söylüyorum."

Ben şimdi bu satırları sadece kendi adıma yazıyorum ve kendisine soruyorum:

"Yazdıklarımın hangisi iftira, hangisi yalan çıktı?"

Dahası var:

"Bunların (bu yazılanların) ’BİR ŞEYLER KARŞILIĞINDA’ olduğunun farkında imiş! Peki neyin karşılığında?"

Bu suçlama çok ağırdır. Anlamı şudur:

"Bunlar bu yazıları çıkar karşılığı yazıyor. Bir yerlerden para alıyorlar, avanta elde ediyorlar!"

Ben şimdi burada Başbakan’ı, ağzından çıkan bu sözleri kanıtlamaya çağırıyorum. Devletin bütün olanakları elinde. O makama oturmuş biri böyle boş konuşamayacağına göre, elbette bir bildiğinin olması gerekir.

Üstteki paragrafın ilk cümlesinden de vazgeçtim. Belki "elimde belge yok, kanıtlayamam" diyecektir. O halde kanıtlamasını değil, bu doğrultuda en küçük bir belirtiyi ortaya koymasını bekleyeceğim.

***

Kendisine buradan açık, somut ve net bir çağrıda bulunuyorum. Benimle ilgili bildiği en ufak bir şey varsa derhal açıklamaya çağırıyorum. Buyursun, hodri meydan.

Eğer derhal açıklayamazsa, er meydanından kaçmış demektir.

Bizim alnımız Allah’a bin şükür açık. Yaşantımızın herhangi bir gününde, saatinde, dakikasında en ufak bir açığımız olsaydı, bunları yazamazdık. Bizi rezil ederlerdi.

Başbakan unutmasın, bizim adımız geçmişte bazı anlı şanlı köşe yazarları gibi yolsuzluk, iş takibi, iş bitiricilik, devleti dolandırma gibi olaylara karışmadı. Hiçbir iktidar döneminde çıkar karşılığı yazı yazmadık. Yalakalık yapmadık, övgüler düzmedik, sofralarına oturmadık.

Dönek de olmadık. Sağdan sola, soldan irticaya kıvırtmadık.

O köşe yazarları gibi olsaydık sokağa çıkamaz, insanların yüzüne bakamaz, yazılarımızı bu doğrultuda yazamazdık.

***

Bunlar yaklaşık 10 gün önce HAMAS’ı Türkiye’ye çağırmışlardı. Ayrıntılara girmiyorum, Halid Meşal’in ziyareti tam bir komedi, fiyasko oldu. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül bu haberlerin altında ezilince yine Türk basınını suçladı. Bizlerin "yabancı servislerin (yani yabancı istihbarat örgütlerinin) ve yabancı diplomatların" dolduruşuna geldiğimizi söyledi.

Sonra zor durumda kalınca sözlerini geri almak zorunda kaldı!

Bunlar önce konuşuyor, ağzına geleni söylüyor. Sonra sıkışınca "yanlış anlaşıldım, yanlış anlaşılmıştır" gibi ipe sapa gelmez gerekçelerle kendi ağızlarından çıkan sözleri düzeltmek zorunda kalıyorlar.

Evet, yukarıdaki isteğimi burada bir kez daha yineliyorum:

Recep Tayyip Erdoğan benim için ne biliyorsa açıklasın. Bir şeyler karşılığında yazı yazdığımın kanıtını değil, en ufak bir maddi belirtisini ortaya koysun.

Bir gazeteciden Başbakan’a bundan daha net, somut ve açık bir çağrı olabilir mi?

Kendisine bir kez daha "hodri meydan" diyorum.
Yazarın Tüm Yazıları