TÜRKİYE yıllardan beri soyuluyor. Amansızca, gaddarca, insafsızca soyulduk ve sömürüldük.
Öyle bir bal tutan parmağını yalar tezgáhı kurulmuş ki, dışında kalmak mümkün değil. Biz bu ülkede ne başbakanlar, ne bakanlar, ne üst düzey bürokratlar gördük, her biri doğrudan veya dolaylı hırsızdı.
Bazıları ille de kendileri yemiyordu. ‘‘Yemez ama yedirir’’ gerçeği vardı. Adam -veya kadın- kendi ekibinden yiyenlere göz yumardı.
Adına ‘‘yolsuzluk’’ dediğimiz olay Türkiye'de her zaman vardı. Ama Özal döneminde tam anlamıyla hortladı. Yemeyenin adı kerize çıktı. Sonra gelen bütün iktidarlar yediler. Kendileri yemeyenler, siyasal yandaşlarına yedirdiler.
Meclis çatısı bunların utanmaz olaylarına tanıklık etti. Refahmatik deterjanı kullanıp birbirlerini hiç utanıp sıkılmadan aklayıp pakladılar.
Yiyenin yanına kár kaldı. İktidarda kalmak uğruna!
***
Türkiye'de siyasetçi, geçmiş dönemin yolsuzluk olaylarını her dönem diline doladı. Fakat hiçbir dönem, kendi hırsızının üzerine gitmedi.
‘‘Benim hırsızım iyidir.’’
İşte bu anlayış ülkemizi bu durumlara getirdi. Eğer yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet, avanta iktidarın işine geliyorsa, bu süreçten kendi bitleri kanlanıyorsa, bunların üzerine gidilmedi.
Dikkat ediniz, Türkiye'de ne zaman iktidar değişikliği olsa, yeni gelenler eskiyi suçlamaya başlar:
Yolsuzluk çok büyük. Bunun hesabı sorulacak!
İşin buraya kadar olan kısmı doğrudur. Soygun gerçekten büyüktür ve hesabının sorulması gerekir. Ama aynı iktidar, kendi yandaşlarının yolsuzluğuna göz yumar ve görmezden gelir. Bu kural asla değişmez. Yeter ki yolsuzluktan elde edilen büyük rant kendisine veya yandaşlarına yarasın.
Kaldı ki, hiçbir iktidar geçmiş dönemin bile üzerine gidemez!.. Çünkü elde hırsızları cezalandıracak yeterli mevzuat yoktur, özel ihtisas mahkemeleri yoktur. Bilirkişi heyetleri kurulur, ne yazık ki burada da çoğunlukla rüşvet döner. Raporlar böyle hazırlanır.
Yargı çarkı ağır çalışır. Pek çok dosya zamanaşımı kapsamına girer. Hatır gönülle, bazen de -ne yazık ki- başka etkenlerle kararlar verilir.
Şimdi AKP döneminde de aynı süreci yaşıyoruz. Bol bol nutuk atılıyor...
Ama kendi dönemlerine ilişkin olarak medyaya yansıyan konularda tık yok! Bazı büyükşehir belediyelerinde yapılan yolsuzluklar yazılıyor, belgeleniyor, iktidar tepki vermiyor.
Ulaştırma Bakanı'nın oğlu ile Ankara feribotu arasındaki ilişki soruşturulmuyor. Orman arazisine kaçak villa yaptıran AKP'li bakanların başı dik, kendilerine af getiriliyor!
Savurganlık özellikle büyükşehir belediyelerinde almış başını gidiyor, ses yok! Niçin?.. Çünkü onlar AKP iktidarına yakın!
Devletin bütün kurumları şimdi hükümetin elinde. Meclis komisyonlarına falan da fazla gerek yok. Onlar işin siyasal ve şov yapma boyutudur. Alırsınız belgeleri, savcılıklara verirsiniz, davalar açılır. O kişiler artık dokunulmazlık rezaletinin gölgesinde değil.
Tam tersine, dokunulmazlık rezaletini kaldırmamakta direnen AKP.
Niçin?.. Çünkü kendilerinden korkuyorlar.
***
Eğer bir iktidar ‘‘Benim hırsızım iyidir’’ hastalığına tutulmuşsa, bilin ki hiçbir hırsızlığın, yolsuzluğun, vurgunun üzerine gidemez. Ne yazık ki bu hastalık bütün iktidarlara bulaşır. Ben bu ülkede kendi hırsızını yakalayıp hesap soran hiçbir hükümete rastlamadım.
Hepsi geçmiş dönemin hırsızlarını suçlar, kendi hırsızına göz yumar.
Türk siyasetçisi bu anlayıştan kurtulmadığı sürece de, Türkiye soyulmaya devam eder.
‘‘Hortumu kestik, hesap soracağız...’’
Hangi hortumu kestiniz? Kimden hesap sordunuz? İşbaşına geleli 8 ay oldu, ne yaptınız? Türkiye'nin hastalığı belli ve hepimizin gözleri önünde:
‘‘Benim hırsızım iyidir.’’
Siyasetçinin bu hastalığı tedavi edilmediği sürece iktidar yandaşı hırsızlar soyacak, öncekilerden hesap sorulacağı konusunda göstermelik nutuklar atılacak!.. Ve biz daha çoook soyulacağız. Bu karambolde küpünü dolduran gidecek, yerine yenileri gelecek. Sonra onlar da aynı nutukları atacak. Emme basma tulumba hep çalışacak!
Elimiz mahkûm, biz bu dünyaya soyulmak için gelmişiz!