Dün bu sitede gezinirken Ergün Poyraz’ın belgeli bir haberini gördüm.
Manisa Valiliği Emniyet Müdürlüğü, Müdürlük makamına yazıyor:
"Müdürlüğümüz bünyesinde faaliyet gösteren Vali Parkı polis lokalince TBMM Başkanı Sayın Bülent Arınç’ın annesinin vefatı nedeniyle 3 Kasım 2003 tarihinde ikametgahlarına (evine) taziye yemeği gönderilmiş olup, verilen yemek bedeli olan 400 milyon liradan yüzde 25 indirim yapılarak toplam 300 milyon lirasının polis lokali gelirlerinden ödenmesi hususunu tensiplerinize arz ederim."
Yazının altında Emniyet Müdür Yardımcısı’nın imzası var. En altta ise Manisa Emniyet Müdürü tarafından verilen olur ve imzası var.
Meclis Başkanı Bülent Arınç AKP Manisa milletvekili. Evi Manisa’da. Annesi vefat ediyor. Allah rahmet eylesin. Emniyet Müdürlüğü tarafından evine yemek gönderiliyor...
Ve parası ödenmiyor. Ödenmeyince de para polis lokalinden çıkıyor.
Belki Bülent Arınç bu olayı bilmiyordu. Evine gelen yemeklerin Emniyet Müdürlüğü tarafından polislerin cebinden gönderildiğinin farkına varmamıştı. Olabilir!
Ancak, örneğin bu iktidar Samsun 19 Mayıs Üniversitesi için Meclis’te komisyon kurdu. Amaçları kendilerinden olmayan Rektör Prof. Dr. Ferit Bernay’ı da tasfiye etmekti. Meclis Komisyonu çalışmalarını bitirdi ve somut hiçbir şey bulamadı. Üniversitenin lokalinde bazı yemek harcamaları falanca yerden usulsüz yapılmış! Bu gibi gerekçelerle savcılığa suç duyurusunda bulunuldu.
Şimdi Bülent Arınç belgesi internet sitesinde.
Hiç kuşkunuz olmasın, Arınç iktidarın milletvekili değil de iktidar karşıtı biri olsaydı, örneğin Van ya da Samsun Rektörü olarak görev yapıyor olsaydı, bu belgeden sonra hakkında derhal soruşturma başlatılırdı. Dürüstlük ve ilkeler adına değil, iktidar karşıtlığı adına!
Rakam az veya çok. Bülent Arınç kendi evine Manisa Emniyet Müdürlüğü tarafından gönderilen yemeğin parasını -bilerek veya bilmeyerek- ödememiş.
Boşverin canım, ödememişse canı sağolsun! Koskoca AKP Manisa milletvekili ve Meclis Başkanı’nın arkasından koşacak değiliz ya!
’FİKİR VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ’!!!
BELÇİKA’da aşırı sağcı Front National (Milliyetçi Cephe) partisi, kapatılması istemiyle mahkemede. Ayrıca partinin başkanı için 1 yıl hapis istemiyle dava açıldı. Peki bu parti silaha mı başvurmuş? Terör mü yaratmış? Hayır.
Gerekçe: "Fikir ve ifade özgürlüğü sınırsız değildir."
İkinci örnek iki gün önce Avusturya’da yaşandı. 1989 yılında kitap yazıp "Nazi Almanyası’nda Yahudi soykırımı olmamıştı" diyen İngiliz yazar ve tarihçi David Irving, Avusturya’da yargılandı ve üç yıl hapis cezası aldı.
Irving eline silah mı almıştı? Terörist miydi? Nazi partisi mi kurmuştu? Hayır. İfade özgürlüğünü kullandığını, ancak yanıldığını kabul etmişti.
Mahkeme kararının gerekçesi yine aynı idi:
"Fikir ve ifade özgürlüğü sınırsız değildir."
* * *
Şimdi bir de Türkiye’ye bakalım! AB’nin emirleri doğrultusunda bütün yasalarımız AKP tarafından değiştirildi. Hukuk sistemimiz hallaç pamuğu gibi atıldı, tersyüz edildi.
Şimdi suçlular korunuyor, masumlar eziliyor.
Suç işleyenlerin çok büyük bölümü artık mahkemeler tarafından serbest bırakılıyor.
Polis yılgın, ürkek. Elini taşın altına sokamıyor. Hakimler ve savcılar tedirgin. Ancak yeni yasalar hepsinin elini kolunu bağlamış durumda.
Türkiye’nin dört bir yanında sokaklara dökülüp Abdullah Öcalan posterleri, PKK bayrakları açmak serbest! "Biz Türkiye’den ayrılmak istiyoruz... Bağımsız Kürdistan... Biz İslam devleti kurmak istiyoruz" diye haykırmak, yazılar yazmak, bu doğrultuda çaba harcamak artık suç değil!..
Çünkü bunlar bizde "fikir ve ifade özgürlüğü" kapsamına giriyor! Yeter ki silahsız olsun!
Vallahi helal olsun!
Bu konuda bize bastıran AB’yi bile solladılar.
Onlar bile "bu özgürlük sınırsız değildir" derken bizim iktidar bütün engelleri kaldırdı, "sınırsız fikir ve ifade özgürlüğü" getirmeyi başardı!
Ama işin sonunun nereye, hangi ihanetlere varacağını, başımıza hangi belaların açılacağını bilmeden.
AB hayran! "Aferin Tayyip" diyor da, başka bir şey demiyor... Çünkü bu kadarını onlar bile beklemiyordu.