Paylaş
Çok değil, bir ay kadar önce, 13 Mayıs’ta Soma’da yaşananları hatırlıyor musunuz?
Hep birlikte üzüldük, ağladık, öfkelendik, sokaklara çıktık; gece gündüz haberlere kilitlendik, unutmayalım, unutturmayalım, dedik.
Şimdi üzerinden henüz bir ay geçmişken, maden sahibinin ölüm kuyusu madeni yeniden açmak için yaptığı teklifler ve sokağa çıkan maden işçilerine müdahale edildiği gibi tek tük haberler dışında Soma gündeminizin ne kadarını kaplıyor?
Siz de haklısınız. Gündem denilen şey, taşla, gazla, topla, tüfekle, kanla karışık öyle sağanak bir yağmur ki, insan şemsiyeyi neresine açacağını şaşırıyor.
Ama verilen söz tutulmalı, unutmamalı, unutturma çabalarına da göz açtırmamalı.
İşte bunu yapanlardan biri, bir grup kadın.
Soma Holding A.Ş.’ye bağlı Karanlıkdere Maden Ocağı’nda gerçekleşen toplu iş cinayetinin ardından bölgeye giderek, “yaşananları görünür kılmak, mevcut durumun anlaşılmasına ve sorunların çözümüne katkıda bulunmak” amacıyla incelemeler yapan “Soma için Kadın İnisiyatifi.” Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu’nun (TKDF) çağrısıyla bir araya gelen bağımsız kadın kuruluşu temsilcileri, Manisa Soma ve İzmir Kınık İlçeleri ve bu ilçelere bağlı belde ve köylerde yaptıkları saha çalışmasını bir rapora dönüştürmüş.
Sayfalardan da acı damlıyor.
Sadece ölümlerin, o ölümlerin geride bıraktıklarının değil, yaşananların ardından yapılanların ve yapılmayanların da hissettirdiği bir acı.
KURBANLAR FELAKETİN SORUMLULARINA TESLİM
Rapor, resmi rakamlara göre maden felaketinden etkilenen 787 kişinin aileleri de hesaba katıldığında, yaklaşık 4 bin kişinin insani yardım, korunma ve toparlanma için orta ve uzun vadede desteğe ihtiyacı olduğunu belirtiyor. Maden ocağının geniş bir bölgeyi etkilemesi nedeniyle, özellikle psikososyal ve hukuki desteğe ihtiyaç duyanların çok daha fazla olacağını ekliyor.
Rapordan anlaşılıyor ki şu an Soma’da en vahim durumlardan biri, acılı bölge halkının, katliamda birinci dereceden sorumluluğu bulunan kişi ve kurumlarla gündelik ve hayati ilişkilerinin, sendikal yetersizlikler, siyasal örgütsüzlük ve ekonomik bağımlılık nedeniyle sürüyor olması. Rapor bu kurumları şöyle sıralıyor: Başbakanlık, Enerji Bakanlığı, Çalışma Bakanlığı, TKİ, Soma Holding, sendika yetkilileri ve her düzeyde denetçiler… Katliamdan etkilenenlerle katliamın sorumluları arasında hesap sormayı sağlayacak herhangi bir temsiliyet mekanizması olmadığı gibi, tersine işçiler ve aileleri katliamın sorumlularına ‘muhtaç’ bırakılmış durumda:“Gözlemlerimiz o yönlüdür ki, devlet yetkilileri iktidar ve makamlarını katliamın hesabının sorulmasının karşısında bir korunak olarak kullanmakta, başta araştırma/soruşturma olmak üzere her türden bağımsız gözlemin önünü tıkamaktadırlar.”
Rapora göre bir diğer temel sorun ise hem bilgi yoksunluğu, hem bilgi kirliliği ve halihazırda yapılan çalışmalarla ilgili koordinasyon eksikliği: “Konuyla ilgili resmi kurumlar tarafından yapılan açıklamalar güven tesis etmekten çok uzak olduğu gibi, aksine devlete duyulan tepkinin derinleşmesine yol açmıştır. Ölü sayısına dair ziyaret ettiğimiz tüm ilçe ve köylerde dile getirilen rakamlar açıklanan resmi rakam olan 301’in çok üzerinde olduğu yönündedir. Birincil derecede tanıkların aktarımı da bu yöndedir.”
SADAKA DEĞİL DAYANIŞMA
Devletin ve bazı sivil toplum örgütlerinin yardım politikalarını “mağduriyet” üzerinden geliştirmesini de eleştiriyor rapor. Yetim kalan çocuklara eğitim bursu, ailelere para yardımı kampanyalarla oluşan gönüllü havuzu, Türkiye’de her afet sonrası tekrarlanan hatalara ulaştırıyor hepimizi: Medya araçları üzerinden “imaj sömürüsü” ve “sadaka kültürü” tekrar üretiliyor. Tabii suiistimaller de cabası… Oysa yapılması gerekenin, tüm tarafların işbirliğiyle, sürdürülebilir, siyasi kaygılardan uzak, tamamen hizmet götürme sorumluluğu ve toplumsal cinsiyet eşitliği odaklı akılcı bir anlayışın esas alınması olduğunu belirtiyor rapor. Sivil toplum kuruluşlarının, kamu kurumları yla birlikte çalışabilmesinin ve en önemli rollerinden biri olan “izleme” işlevini yerine getirebilmesinin de önünün açılmasının şart olduğunu hatırlatıyor. “Yardım değil dayanışma”nın altını çiziyor.
ELMALIDERE’NİN SUÇU NE?
Elmadere, Kınık İlçesi’ne bağlı bir Alevi Köyü. Soma Felaketi’nde 11 kayıp vermiş. Rapora göre onlar, AKP’li olduğu bilinen belde ve köylere yönelik çalışmaların daha çok katliamın üzerinin örtülmesi ve ekonomik bağımlılık nedeniyle yeni sömürü alanlarının açılması şeklinde yürütüldüğünü, kendilerine ise ayrımcılık yapıldığını düşünüyorlar.
Köyde herhangi bir okul öncesi eğitim kurumu yok. En yakın lise Kınık ilçesinde ve taşıma sorunu, okullaşmayı ve okula devamı engelliyor. İlköğretim çağındaki çocuklar ücretsiz aile işçisi ya da yevmiyeli tarım işçisi olarak çalıştırılıyor. Çalışma koşul ve saatlerinin kendilerini madene mahkum ettiğini anlatıyorlar. Rapor, taşeron sisteminin ortadan kaldırılması için yürütülecek her türden çalışmanın gerek bölge için gerekse de diğer maden bölgeleri için birincil önemde olduğunu ifade ediyor. Ayrıca, devlet eliyle uygulanan yanlış politikalarla tarım ve hayvancılığın yok edildiği bölgede, maden felaketinin “geride bıraktığı” kadınlara yönelik istihdam politikalarının acilen hayata geçirilmesi gerektiğini… Çünkü her afet sonrası yeniden yapılanma döneminde sağlanan iş olanaklarında çoğunlukla ihmal edilen kadınlar oluyor. Soma’da ölen madencilerin imam nikahlı eşlerinin yasal güvence altına alınması da öncelikli bir konu.
PSİKOLOJİK VE HUKUKİ DESTEK
Katliamdan etkilenen binlerce insana psikolojik destek için, alanında uzmanlaşmış psikolog, psikiyatrist ve sosyologların bulunduğu Rehabilitasyon Merkezi’nin acilen kurulması gerektiğine işaret eden rapor, ilçede adaletin tesisi konusunda da ciddi kaygılar yaşandığını, dava açılmaması için çeşitli politikaların uygulandığını ortaya koyuyor. Hukuki ve insani desteklerin uzun süreli olabilmesi, davaların bağımsız avukatlar tarafından takibi ve adaletin sağlanması için kamuoyunun ve tüm diğer paydaşların işbirliğinin şart olduğunu belirtiyor: “Manisa Barosu’nun ve Çağdaş Hukukçular Derneği’nin harekete geçmesi bir yana, mağdurlara yönelik hukuki yardım uzun vadeli, sistematik, şeffaf ve kurumlararası işbirliği esasıyla yönetilmelidir.”
Raporda daha pek çok şey var, dileyen Türkiye Kadın Dernekleri FederasyonU'ndan edinebilir. Ben raporda yer alan önerilerle bitiriyorum. Öncesinde, son bir hatırlatmayla:
Soma Kömür İşletmeleri A.Ş.’de çalışan sayısı 2.941
Olay sırasında madende bulunan işçi sayısı 787
Hayatını kaybeden işçi sayısı 301
Sağ olarak çıkan işçi sayısı 486
İlk anda kurtarılan işçi sayısı 363
Arama-kurtarma çalışması sonucu kurtarılan işçi sayısı 123
Yetim kalan çocuk sayısı 432
Yetim çocukların yaş ortalaması 10
Adli işlem yapılan kişi sayısı 36, tutuklanan 8.
Sorumluluğu nedeniyle istifa eden kişi sayısı: 0
Yapılması gerekenler:
- Başta 4857 Sayılı İş Kanunu olmak üzere çalışma yasaları işçi lehine yeniden düzenlenmeli, yasanın eksiksiz uygulanmasını sağlayacak mekanizmalar devreye sokulmalı ve sendikal örgütlenmenin önündeki bütün engeller kaldırılmalı.
- Türkiye, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün işverenleri, kazaları önlemek için her türlü önlemi alma, riski kaynağında bertaraf etme ve güvenli çalışma sistemleri tasarlama gibi maddelerle yükümlü tutan “Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi”ni acilen imzalamalı.
- Madencilik sektörüne özel "Maden İş Kanunu" çıkarılmalı. Mevzuat yeniden hazırlanmalı.
- Soma Holding AŞ’yle ilgili tüm denetim raporları kamuoyuyla paylaşılmalı, şeffaflık Çalışma Bakanlığı ve Enerji Bakanlığı’na bağlı MİGEM’in tüm denetim raporlarını da kapsamalı.
- Devlet adına Soma felaketini araştıran ekip içerisinde mutlaka bağımsız uzmanlar bulunmalı.
- Etkin ve yeterli bir denetim sisteminin sağlanabilmesi için ilgili kurum ve kuruluşlar yeniden yapılandırılmalı.
Acil özel önlemler:
-Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Kadın Sivil Toplum Kuruluşları koordinasyonunda bölge kadınların facia sonrası yeni yaşamlarına uyumuna yönelik programlarının acilen oluşturulması (ev dışı hayata uyum, psikolojik destek, hukuki destek, para yönetimi, çocuklarla iletişim, toplumsal cinsiyet eşitliği vs)
- Geride kalan kadınların maaşlarını, tazminatlarını, ayni ve nakdi yardımları kendilerinin alabilmelerine ve kendilerinin uygun göreceği şekilde kullanmalarına olanak tanıyan bir mekanizmanın oluşturulması,
- Bölgede, çocuk, yaşlı, engelli ve hasta bakımı gibi bakım yükümlülüklerinin yalnızca kadınların değil tüm toplumun paylaşması gereken bir sorumluluk olduğundan hareketle, özellikle bölgede çok ciddi eksikliği görülen kreş ve okul öncesi eğitim hizmetine ilişkin yaygınlaştırma politikalarının acilen başlatılması.
Paylaş